Pazartesi Haziran 17, 2024

Yerel Seçimler ve İttifak Anlayışı

Burada seçimlerin işçi sınıfı açısından önemine değinmeyeceğim. Burjuvazinin iktidarı altında, eğer koşulları varsa sosyalistler seçimlere girmeli ve hatta bu olanakları zorlamalı, bu uğurda mücadele de etmelidir. Kitlelere ulaşmanın bir aracı ve sosyalistlerin kendi seslerini kitlelere duyurmanın bir yolu olarak seçimlere katılır ve burjuvaziyi tam da kendi göbeğinden teşhire yönelir.

Seçimlere ittifaklar şeklinde girilebilineceği gibi, bağımsız olarak da girilir. Sosyalistlerin kendi adayları ile seçimlere girmesinden doğal bir şey olamaz. Eğer, ittifak kurulamıyorsa ve reformizm kendini güçlü bir şekilde dayatarak, kendi istekleri doğrultusunda hareket edilmesini istiyorsa, bu tür dayatmacılığın karşısında yer alınmalıdır.

31 Mart Yerel seçimlerde öne çıkan yerlerden birisi de Dersim olacaktır. Çünkü HDP ve birleşenleri ve özellikle de Kürt Ulusal Hareketi (KUH), Dersim merkezde sadece kendi adaylarının olmasını ve diğer devrimci-demokrat güçlerin ise kendilerini desteklemesini istiyorlar. Onlar illeri istiyor. Diğer “ittifak güçleri”nin ise, sadece ve sadece “ilçeler ve beldelerde olabileceği” yaklaşımını sergiliyorlar.

HDP, Kürt il merkezlerinde kendi adaylarının desteklenmesini istiyor. Bunu açıktan söylüyorlar ve hatta “kırmızı çizgileri” olarak ifade ediyorlar. Bu aslında sosyalistlere karşı bir güç göstermesi, dayatmasıdır. Dersim’de SMF’nin (Sosyalist Meclisler Federasyonu) adayı F. Mehmet Maçoğlu’nun aday olması, HDP’yi öfkelendirdi. Ama bu öfke HDP’nin D’sinin gerçek bir demokrat değil burjuva demokrat yanının daha ağır bastığını ve aynı zamanda bu tavrı, onun demokratlığının kendi sınıfsal çıkarlarıyla sınırlı olduğunu gösterdi.

HDP, millletvekili seçimlerinde, “küçük ortaklarına” bir kaç tane milletvekili vererek “ittifakı” sağlıyordu. Bu onun için gerekliydi de. Ama iş Dersim merkezi olunca, gerçek niyetler ortaya çıktı. Ulusalcı reformist, açıktan “sosyalistlere burada yer yok” demeye başladı.

Bunu değişik şekillerde dillendirselerde, sorunun özü bu. 

Oysa HDP’nin burada, dayatıcı ve aba altında sopa göstermesi yerine daha uzlaşıcı olması beklenirdi. Çünkü, Kaypakkaya geleneğinden gelenlerin Dersim’de özel bir yeri olduğu gibi, bu gelenekten gelenlerin; HDP ve öncelleri daha bu siyaset meydanında yoklar iken, devletin ve sosyal şovenistlerin tüm hışımlarına rağmen, Kürt ulusunun kendi kaderini özgürce tayin etmesini hep savuna gelmişlerdir. Ayrıca, ezen ulus milliyetçiliğine ve sosyal şovenizme karşı uzlaşmasız mücadele vermişlerdir.

Bunlar bir yana, Dersim’de sosyalistlerin tehdit edilmesi hiç bir şekilde kabullenilemez. Kürdistan’ın bir çok ilini AKP ya da diğer partiler alıyor. Aynı tehditler o partilere yapılmıyor. Ancak, Maçoğlu’nun kişiliğinde sosyalistlere yapılıyor. Çünkü KUH, “Türk Solu” olarak adlandırdığı sosyalistlerin Kürdistan illerinde gelişmesini istemiyor. Bu modern anti-komünist anlayışın dışa vurumudur. 

HDP, geçekten demokrat ise, taviz vermesini de bilmeli ve Dersim merkezden, kendi adayını, Maçoğlu lehine çekmelidir. Bu daha “kucaklayıcı” olacağı gibi, genel anlamda destekleyicileri de artacaktır. Ancak, küçük burjuva reformist ezen ulus ulusalcılığı, “küçük” gördüğü, “güçsüz” gördüğü sol örgütlere karşı yaklaşımı, ezen ulus burjuvazisinin yaklaşımından devralınan ideolojik bir yöntem olarak pratiğe yansıyor.

HDP, kendisi taviz vermek yerine sosyalistlerden fazlasıyla ve haksız bir şekilde taviz bekliyor. Ve hatta “”kayıtsız-şartsız” desteklenmesini istiyor ya da böyle bir beklenti içinde. İşçi sınıfının dünya görüşü, ezilen ulus lehine ulusların kendi kaderini kayıtsız-şartsız destekler. Ancak, bu ilke, sosyalistlerin bağımsız hareket edemeyeceği şekilde anlaşılmamalıdırHer siyasi hareket, eylem birliklerinde “ajitasyon ve propaganda da serbestlik” hakkına sahiptir. Ve bu özgürlük, aynı şekilde bağımsız olarak kendi eylemlerini ve taktiklerini de -başkalarına bağlı olmadan- üretebilir ve yaşama geçirebilir demektir.

Kürt ulusu üzerindeki baskılar elbette kabul edilemez. Bugün, bir bütün olarak Kürt ulusu üzerindeki ezen ulus devletinin baskısı aleni bir hal almıştır. Bununla beraber yasalar çerçevesinde kurulmuş HDP’ye yönelik baskılar ve sürek avıda görülüyor ve biliniyor. Olmayan demokratik ortamda, faşist devletin her türlü baskısıyla karşı karşıya olanların ve bu baskılara karşı ortaklaşa mücadele verenlerin, kendi aralarındaki ilişkinin demokratik olması beklenir.

Her sosyalist ya da ilerici hareketin HDP ile ittifak kurması ya da HDP’nin onlarla ittifak kurması “şartır” diye bir kural yoktur. HDP nasıl kendi bağımsız tavrını alabiliyorsa, aynı şekilde devrimci ve sosyalistlerde hiç bir ittifak içine girmeden bağımsız olarak taktik belirler ve seçimlere girebilirler. “HDP var iken siz seçime giremezsiniz” demek, devrimci-demokratik bir tavır olamaz.

Elbette, sosyalistlerin bütün isteği; Dersim’de de (ve diğer yerlerde) devrimci-demokrat güçlerin anlaşıp ortak bir adayla seçime girmesiydi. Ancak, bunun gerçekleştirilemediği görülüyor. Bu durumda, isteyenin bağımsız olarak seçime girme hakkı vardır ve bu hak, “egemen ulus devletvari” tehditlerle karşı karşıya kalmamalıdır.

HDP, açıktan dillendirmesede üç büyük ilde (İstanbul, Ankara ve İzmir) büyük şehir belediye başkanlığı için Millet İttifakı (CHP-İyi Parti) lehine aday koymadı. Bunun anlamı; bu partileri “kerhen” desteklemektir. Kendi tabanlarının o illerde adı geçen partilere oy vermelerinde bir sakınaca görmüyorlar. HDP cephesinden, nedense, bu partileri “kerhen”de olsa desteklemek “özel savaş aygıtını” desteklemek (!) anlamına gelmiyor. Ancak, Dersim’de sosyalistlerin, HDP’ye rağmen aday çıkarmaları “özel savaş aygıtını” desteklemek olarak yansıtılmaya gayret ediliyor. Oysa, Kürtlere karşı “özel savaş aygıtı”nın asıl destekçilerinin başında AKP-MHP ve CHP-İP gelir. Bunu HDP’nin bilmemesi olası değil.

CHP-İP ititfakının güçlenmesi Kürtler üzerindeki baskıları azaltmayacaktır. Çünkü Türk egemen sınıfların Kürt politikası, tek tek burjuva partilerin politikası değil, bütünlük içinde bir devlet politikasıdır.

Sonuç olarak; adı geçen büyük illerde CHP-İP adına seçime girmekten feragat eden HDP, Dersim’de de SMF’nin adayı F.M. Maçoğlu lehine kendi adayını çekmelidir. İşte böylesi bir tavır, “özel savaş aygıtı”nın beklentisine karşı verilmiş “birleşik devrimci” bir cevap olacaktır. Böylesi bir tavırla, ilerici kitleler nezdinde, HDP kaybeden değil, kazanan bir parti olacaktır. 

18007

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

EYLEM BIRLIKLERININ GÜNÜMÜZDEKI ÖNEMI VE DÜŞÜLMEMESI GEREKEN HATALAR ÜZERINE

 

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN

 

ULUSAL SORUN

 

Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

 

Faşizm

 

 Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir.  Dimitrov

                  

Sayfalar