Pazartesi Haziran 17, 2024

Ya Sosyalizm Ya Barbarlık!

İnsanlığın önünde, daha gerçekci ve somut bir söylemle, uluslararası işçi sınıfı ve emekçilerin önünde iki yol var: Birinci yol; şu an içinde yaşadığımız kapitalist barbarlık ve ikinci yol ise; baskının, sömürünün olmadığı; insanın insanı ezmediği, ülkeler arasında sınırların, insanlar arasında ise sınıfsal sınırların ve her türlü cinsiyet ayrımlarının  yok edildiği, özgürce ve doğa ile uyumlu bir yaşamın sürdürülebileceği sosyalizm!

İçinde yaşadığımız kapitalist sistem, bütün kötülüklerin üreticisi ve yaratıcısıdır. Bu sistem ayakta kaldığı sürece günden güne daha yıkıcı sonuçları, doğa içinde insan içinde üretmeye devam edecketir. Son yüzyıllık tarihin tanıklığı bunu fazlasıyla doğrulamaktadır.

Ormanlar yanacak, kuraklıklar ve seller sıklaşarak artacak, suda boğulan insanlar susuzluktan, üretim bolluğu içinde açlıktan ölmeye devam edecek; bir Taliban gidip bir başka taliban gelecek. Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Yemen ve Afrika ülkelerinin çoğunda olduğu gibi bunlara  yenileri  eklenerek “taş üstünde taş bırakılmayacak” hale getirilmeye devam edilecektir. Ve bunun adı; emperyalizm usulü “demokrasi götürmek” olacaktır.

 “Demokrasi” ile yönetildiğini ileri süren bütün kapitalist ülkelerde, işçi ve emekçiler üzerinde baskılar artmaya devam edecek: Cinsiyetci ayrımcılık, yabancılaştırma, sağcılaşma ve barbarlaşmada sınır tanınmayacaktır.

Faşist diktatörlükler, İŞİD’ler, El Kaideler, Talibanlar, Neonaziler ve bütün faşist ve dinci oluşumlar kapitalist sistemin doğal ürünleridir. “Modern” gözüken uluslararası emperyalist ülke ve burjuvalar ile bunlar arasında bir kan (sınıfsal) uyuşmazlık yoktur. Bunlar, faşizmin, gericiliğin, dinciliğin, ırkçılığın nedeni değil, sömürü üzerine kurulmuş kapitalist sistemin kaçınılmaz siyasi ürünleridir. Çürüme arttıkça, bu tür oluşumlar eksilmek bir yana artarak devam edecektir. Kapitalist sistemin ekonomik ve siyasi krizleri sıklaşıp derinleştikçe, emperyalistler arası çelişme keskinleştikçe ve  işçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesi geliştikçe, burjuvazi; bu tür dinci, faşist, ırkcı oluşumları yaratmaya, beslemeye devam edecektir. Bu tür oluşumlar, sermaye birikiminin içinde taşıdığı çelişmenin doğal ve kaçınılmaz sonuçlarıdır.

Bilim ve teknolojik üretimler geliştikçe, kapitalist üretim günden güne büyüdükçe, sermayenin birikimi arttıkça, kapitalist medeniyet insan ve doğa için ölümcül bir medeniyet haline dönüşmüştür. Kapitalizmin emperyalizm aşamasına gelmesinden bu yana sistemde çürüme hızlanarak artmıştır.

Sermayenin oluşum, birikim ve büyümesi ile insanın insan gibi yaşaması ve bu yaşamın özgürce özgürlükler içinde gelişmesi, doğanın ekolojik dengesinin bozulmadan kalması birbirine ters yönde ilerler. Sermaye büyürken, insan ve doğa çürür. Çünkü sermayenin oluşum ve birikimi karakteristiği, ikincilerin tahribatı ve yok edilmesi üzerine kurulmuştur.

Kapitalist medeniyetin doğuşu insanlık için ileri bir adımdı. Ancak, gelinen aşamada, o artık insan ve doğa için bir canavara dönüşmüştür. Bilim ve teknolojinin gelişmişliği, dijitalleşmenin (yapay zeka vb.) artması, medeniyetin ilerici olduğunu göstermeye yetmez. Bunların ne amaçla kullanıldığına bağlıdır. Burjuvazi bunu semayenin birikimi için kullanıyor. Bu da, doğa ve insan üzerindeki ekolojik ve kültürel yıkıcı tahribatın artmasına neden oluyor. Bu nedenle de, gelinen aşamada, kapitalist medeniyet, insanlığın bugüne kadar kurduğu medeniyetler içinde, insan ve doğa için en tehlikesi durumuna gelmiştir

Her toplumsal sistem bir önceki toplumsal sisteme göre moderndir. Ancak, kapitalizm artık modern toplum niteliğini yititrerek barbarlaşmıştır. Günümüz Afganistan’ı kapitalist barbarlığın tartışma götürmez en tipik aynasıdır. Uluslararası emperyalist burjuvazinin medeniyeti budur.

İnsan, kapitalist sistem toplumsal doğal miadını doldurduğunda –ki, bunun zamanı 1900’lü yılların başıydı- sırtında atıp, yeni bir toplumsal medeniyeti kuramamıştır. İşçi sınıfı bu sistemi yıkmak için çok büyük bedeller ödemiş, yer yer sosyalizmi kurmuş, ancak, bütünüyle yok edememiştir.

Kapitalist sistem kendi haline bırakıldığında, müdahale edilip değiştirilmediği sürece, onun doğa ve insan üzerindeki barbarlığı artarak devam edecektir. Ta ki, doğa onu kendi üzerinden atana kadar.

Kapitalist sistemin varlığı, yaşaması bir kader değildir. Ve kapitalist sistem alternatifsiz değildir. Bugüne kadar insanlık bir çok toplumsal medeniyet yaratmıştır. Her medeniyetin bir altenatifi olmuştur. Bu nedenle, kapitalist sistemin de alternatifi vardır ve bu sosyalizmdir. Bütün dünya sosyalizme geçtiğinde ise insanlık komünist toplumu kuracaktır.

Kapitalist toplum kendiliğinden asla yıkılmaz. Kapitalist toplumun temsilcisi burjuvazi, gönül rahatlığı ile kapitalizmi, doğaya ve insanlığa zararlı diye asla terk etmez. Ya da bazı liberal entellektüellerin ve piyasa filozoflarının ileri sürdükleri gibi, burjuvazi, doğa ve insan yok oluyor diye sermaye birikiminden vaz geçmez. Onlardan “fedakarlık” beklemek, aç kurttan önüne atılmış kuzuyu yememesini beklemek gibi bir ahmaklıktır.

Kapitalizme karşı sınıf mücadelesinin geliştirilmesi ve onun işçi sınıfı ve emekçiler tarafından yıkılması ve yerine sosyalizmin kurulması şarttır.

Rosa Lüxemburg’un yüz yıl önce söylediği; “Ya Sosyalizm Ya  Barbarlık” süreci hala devam ediyor. Ama, biz inanıyoruz ve biliyoruz ki, bir avuç emperyalist uluslararası burjuvazinin savunduğu kapitalist barbarlık yıkılacak ve sosyalizm bütün dünyada kurulacaktır. İşçi sınıfı ve tüm ezilenlerin önünde başka bir alternatif yoktur. Doğayı ve insanlığ kurtarmak için kapitalist sistemin savunucularına karşı sınıf bilinçli örgütlenmeleri geliştirmek, işçi sınıfı ve emekçilerin sınıf örgütlülüğünü derinlemesine yagınlaştırmak zorunludur. Kitleler bu bilince ve kapitalizmi yıkmak için ayaklanmadan ulaşmadan, kapitalizmin yıkılması ve yerine sosyalizmin kurulması olası değildir.

Kapitalist barbarlığa karşı, yaşamı korumak ve özürlükleri geliştirerek güzelleştirmek için yapılması gereken tek bir şey vardır: Nerede ve ne durumda olursan ol, bütün mücadele biçimlerini ustaca kullanarak, somut koşulları işçi sınıfı lehine geliştirecek yeni mücadele biçimleri üreterek savaşmak!

Uluslararası koşullar sınıf bilinçli işçiler lehinedir. Burjuvazi ve onun bir tas çorbacı liberallerin yaydığı anti-komünist histerilerine karşı, işçi sınıfı ve emekçilerin işçinde yaşadığı koşullar ve buradan kaynaklı, burjuvaziye karşı büyüyen sınıfsal öfkesi, daha somut ve günceldir: Ya Sosyalizm Ya Barbarlık! 18.08.2021

3265

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

Sayfalar