Pazar Haziran 16, 2024

Tutsak Partizan Halil Şahin’in kaleminden: “Anda bizim cephedeki durum ve zayıflıklarımız”

Hiçbir vakit tam karanlık değil gece

Kendimde denemişim ben

Kulak ver dinle

Her acının sonunda açık bir pencere

vardır

Aydınlık bir pencere

Hayal edilemeyecek bir şey vardır

Yerine getirilecek bir istek

Doyurulacak açlık

Cömert bir yürek

Uzanmış açık bir el

Canlı canlı bakan gözler vardır

Bir yaşam vardır yaşam

Bölüşülmeye hazır

-Paul Elvand-

Dünyayı değiştirmek için yola çıkmış özne, sınıf mücadelesinin andaki durumunu her önemli süreçte gözden geçirmek zorundadır. Bu, bilimsel temelde yapılmadığında isabetli adımlar atılamayacağı için başarısız olunacaktır.

Ülkede ve Ortadoğu’daki gelişmeler ve dünya kapitalist sisteminin krizinin de etkisiyle ciddi olaylar ve gelişmeler yaşanmaktadır. Bir iç savaş halinin varlığı, hatta örtük de olsa TC’nin bazı ülkelerde savaş yürüttüğü alenileşti. Bunu Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın “milli seferberlik” ilanı ile tamamen açık ettiler. Bunu yaparken birçok amaçlarının olduğu anlaşılıyor. Görünürdeki amaç, toplumu, faşist diktatörlüğün ezilenlere karşı yürüttüğü savaşta milliyetçilik söylemi ile peşine takmak, bayrağı altında toplamaktır. Bunun görünürdeki ve en öne çıkan amaçları olduğu; bunun arkasında başka birçok amaçlarının olduğunu tahmin etmek zor değil. Bunlar uzun uzun sıralanıp, analiz edilip sonuçlar çıkarılabilir, ki çıkarılmalıdır. Bundan öte acil olan ise ezilenlere karşı açılan savaş karşısında ne yapılacağının ortaya konmasıdır. Yani devrimcilerin onların en ileri bölüğü komünistlerin, demokratların, ilericilerin süreçte neler yapmaları gerektiği, nasıl konumlanacağının ortaya konması aciliyet arz etmektedir. Bunun özlüce ifadesi “andaki devrimci görevler nedir?” sorusuna verilecek yanıttır.

Ezilenler uzun bir süre “çözüm süreci” kandırmacasıyla oyalandı. Bu reformizm ve liberalizm rüzgarının devrimci saflarda tahribat yaratmasına yol açtı. Belki örgütlü savaşçı güçler, en diri kalan kesimler oldu. Politik bir özne olarak Kürt ulusal hareketinin, amaçları doğrultusunda, isabetli politikaları ürettiği söylenebilir. Komünist devrimciler açısından ise en büyük açmaz yapısal sorunlarını aşamamalarıydı. Fakat süreçteki isabetli politikaları kendilerini yeniden, genişleterek üretmelerinde belirleyici oldu.

“Çözüm süreci” ile birlikte “toplumsal barış” kutsanan değer olurken, savaş-sınıf savaşımı dışlanan değer oldu. Kendilerine “ML” paye biçen çevreler bile “toplumsal barışı” dillerinden düşürmez oldular. Yani ezilen emekçilerin en örgütlü devrimci kesimlerinin üzerine reformizm ve liberalizmin gölgesi düştü. Parlamento kutsandı, milletvekili sıralaması için pazarlıklar yaptı devrimci çevreler. Daha sonra ise faşist diktatörlüğün savaşı adım adım tırmandırması karşısında devrimci tepkiler ortaya konamadı. Bazı cılız tepkilerin yanında esas olarak hümanist tepkiler öne çıktı.

Böylesi bir süreç devam ederken zaten hakim sınıflar tarafından başta Kürtler olmaz üzere ezilenlere karşı savaş genişletilip büyütülüyordu. Ortadoğu’daki gelişmeler, Kürtlerin Suriye eksenli kazanımları, ekonomik krizin devam ediyor oluşu savaşın itici gücünü oluşturuyordu. Darbe girişimi tam da bu süreçte “Allah’ın büyük lütfu” olarak gerçekleşti. Bununla birlikte, hakim sınıflara bir taşla birçok kuş vurma fırsatı doğmuştu. Halka karşı saldırıda, önlerinde kısmi engel oluşturan tüm yasaları kenara atma fırsatı da doğmuş oldu. Zamanla bunlar bir bir devreye sokuldu.

Darbe girişiminin bastırılmasını tüm halka karşı saldırı ile bütünleştirilip, halka karşı yapılan saldırı “görünmez” kılınmak istendi. Daha önce Kürt kentleri yerle bir edilmişti. Bunun karşısında “batı”da istenilen direniş ortaya konmasa da devrimci ve demokrat çevrelerde bir dirilik vardı, reformizmin gölgesine rağmen. Darbe girişimi sonraki saldırıda nerede ise tüm devrimci-demokrat güçler atıl kaldı; “bekle-gör” pozisyonuna kilitlenildi. Bu hala aşılamadı. Bir tarafta bilinmezlik hali sürekli kılındı hakim sınıflarca, diğer taraftan halka saldırılar peş peşe ve genişletilerek devam etti. Hala da devam etmekte.

Şaha kalkmış bir at durdurulduğunda bir daha şaha kaldırmak kolay olmaz. Devrimci hareket 1980’den bu tarafa bu durumu birkaç kez yaşadı. Devrimci faaliyet gelişmişken reformizmin etkisine girdi. “Çözüm süreci” diye kodlanan süreçte devrimci hareketin önemli bölümü ciddi anlamda reformizmin ve liberalizmin etkisine girmiştir. Bu süreç KUH için de doğru kavrandı ama bu sürece gerçekten inanmış-inanan, -ki bu ideolojik körlüktür- beklentiye giren devrimci hareketin önemli bir bölümü yeni süreçle -ki bu esasta 7 Haziran seçimlerinden sonra başlar- birlikte hayal kırıklığı ile hareket edip; yakınmacı, bekle görcü, keskin açıklamalar yapıp pratikte bir şey yapmayan bir çizgide durdu.

Tabii ki Rojava özgülünde ortaya çıkan olanaklarla birlikte bazı kesimlerin simgesel de olsa ellerine silah almaları; stratejik olmasa bile bazı grupların ulusal hareketin politikaları ekseninde silahlanıp kırsala akmaları ve bazı yapıların da tam bu süreçte gerilla savaşından teoride tam vazgeçmese bile ikincil plana itip pratikte “elveda” demelerine şahit olduk. 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası ise süreç daha da farklılaştı. Ne var ki bu süreçte nerede ise hiçbir devrimci yapı refleks göstermedi. -KUH pratiklerini dışta tutarak.- Devrimciler yeni koşullara uygun ideolojik-politik-örgütsel-askeri şekillenme içine giremedi. Tabii ki TDH her koşulda ideolojik direnme çizgisini ortaya koymuştur, bu süreçte de olmuştur, bundan geri adım atılmamıştır. Bu kapsamda bedel ödemiştir. Hapishanelerde, dağ başlarında, sokaklarda direnişler eksik olmamıştır. Bu devrimciliğin varlık koşuludur. Ancak bununla yetinmek, gelişmenin bir/bu aşamasında, varlık koşulunu da sorgulatır hale getirir. Süreçte, devrimciliğin varlık koşulunun azami gerekliliği değil asgari gerekliliği içinde hareket edildiğini söyleyebiliriz.

Anda, ekonomik kriz boyutlanarak devam etmekte, işçi sınıfına, emekçilere, gençlere, kadın ve LGBTİ+’lara saldırılar artarak devam etmekte. Bu panorama içinde, bugün yanıtlanması gereken soru şudur; devrimcilik hangi biçimde üretilmeli, hangi biçim öne çıkarılmalıdır? Özlüce, bir kez daha “Ne Yapmalıyız?” sorusuna yanıt aramalıyız.

Andaki devrimciliğin parametreleri

 

Yaşayan ‘hiçbir zaman’ demesin hiç!

Sağlam görünen sağlam değildir!

Ve böyle gelen böyle gitmez!

Konuşacaktır ezilenler!

Kim ‘hiçbir zaman’ diyebilir?

Eğer zulüm egemen kılınırsa bu kimin sayesinde olur:

Bizim sayemizde.

Zulüm egemenliğinin yıkılması nasıl olur: Yine bizim sayemizde!

İtilip kakılıp yere düşen kalksın ayağa!

Yitirmiş olan her şeyini atılsın savaşıma!

Kim durdurabilir kendi durumunun bilincine varana.

Ve ‘hiçbir zaman’ dönüşecek ‘hemen bugün’e

-Bertol Brecht-

Devrimcilik de tüm şeyler gibi değişken ve değişim halindedir. Tüm süreçlerde ve zamanlarda geçerli olan değişmez bir devrimcilik olamaz. Bazı durumlarda ise devrimci olmanın temel özellikleri değişmese de tali özellikleri değişip, güncellenebilir. Devrimci faaliyetlerde de, devrimci araçlarda da değişim olabilir. Bu, bir anlamı ile, zorunluluktur. Bunu beceremeyen devrimciler, devrimci yayınlar yenilgi ile karşı karşıya kalabilirler. En iyi durumda gelişemezler. Onun içindir ki devrimci yayınlar her süreçte mücadele biçimi ve buna uygun araçları sorgularlar, sorgulamalıdırlar.

Devrim yapılmak istenilen ülkenin sosyo-ekonomik yapısına göre genel politik hat yani iktidarı almada izlenecek yol ve yöntemler belirlenir. Bununla birlikte belirlenen genel politik hat birebir güncel politikaya indirgenemez ancak son tahlilde ona rengini verir. Bir bütün ondan uzak, onu olumlayan güncel politik bir hat da oluşturulamaz. Ama zaman zaman güncel politikada farklı ele alışlar geliştirilebilinir. Görünürde, söylemde genel politik hatta ters gibi gözüken ama son tahlilde genel politik hattı güçlendiren güncel politika ortaya konabilir. Örneğin; parlamento konusu. Burjuva parlamentonun ideolojik olarak ne olduğunu ustalar ortaya koymuştur. Hala da bunlar geçerliliğini korumaktadır. Yine KP’nin genel politik hattında parlamenter mücadele diye bir mücadele biçimine yer yoktur. Bu konuda KP’nin duruşu nettir. Buna rağmen bir süreçte, sınıfların konumlanmasını, kitlelerin durumunu değerlendirip, seçimlere katılınabilir, belli adaylar desteklenebilir. Buradaki esas amaç asla parlamentoya girmek değildir. Bu örnekte de görüldüğü gibi güncel politikada esneklik gerekmektedir. Bazı süreçler olur ki, tamamen legal mücadele dışlanır, ama ilke olarak legal mücadele reddedilmez. Koşullar legal mücadeleden faydalanmaya olanak tanımama durumunu alabilir.

Genel politik hattı belirleyen ülkenin sosyo-ekonomik yapısıyken güncel politikayı belirleyen ise andaki güncel gelişmeler, sınıfların konumlanması, örgütsel durum ve güçler dengesinin durumudur. Aksi durumda kendiliğindencilik içinde güncel gelişmeler peşinde sürüklenme yaşanır. Genel politik hat olduğu gibi güncel politikaya indirgenirse, güncel gelişmeler, değişim görülmez ve sekter bir dogmatik bir kitle politikası ortaya çıkar. Güncel politika oluştururken kendiliğindencilik ve dogmatizm tehlikesi vardır. Süreçteki devrimciliğin parametrelerini ele alırken bunları göz önünde bulundurmalıyız.

Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’ndaki gelişmeleri değerlendirdiğimizde faşist diktatörlüğün ezilenlere karşı açtığı savaşta dolu dizgin gittiğini, “Milli seferberlik” ilan ettiklerini görmekteyiz. Bunun yalnızca bir söylem olmadığı da anlaşılıyor. Gazeteler, dergiler kapatılıyor; gazeteciler hapislere dolduruluyor; kırsal alanda büyük güçlerle ve stratejik tekniklerle operasyonlar yapılıyor; Kandil, Rojava her gün bombalanıyor; Suriye’nin içlerine kadar askeri güçlerle girilmiş durumda. HDP milletvekilleri tutuklandı, HDP’li belediye başkanları tutuklandı, belediyelere kayyumlar atandı. Memurlar, işçiler işten atıldı. Grevler, gösteriler yasaklandı. Her gün gözaltı ve tutuklamalar yapılıyor. Hapishanelerde işkence günlük yaşamın bir parçası haline gelmiş durumda. O zaman bu süreçte devrimci mücadelede hangi biçimler öne çıkarılmalıdır?

Bu süreçte, özellikle katı bir yer altı çalışmasının oturtulması acil yapılması gerekmektedir. Ülkenin sosyo-ekonomik yapısı kaynaklı illegal mücadele zaten esastır ve KP yer altında örgütsel yapısını oluşturmaktadır. Ama bundan öte dünden daha fazla yer altı çalışması önem kazanmış durumdadır. Ayrıca disiplinde askeri disipline yakın şekilde ele alınması gereklidir. Örgütsel yayınların korunması ancak katı disiplinli yer altı çalışması ile mümkündür. Bu konuda gevşeklik asla affedilmemelidir. “Yeni tehlikeler ve kurbanlar getiren her yeni mücadele biçimi buna kötü hazırlanan bir örgütü kaçınılmaz olarak örgütsüzleştirir:” (Lenin) Bu bilimsel tespiti bu süreçte hep göz önünde bulundurmalıyız. Açık alandaki bir dizi faaliyet tasfiye edilip yeraltına çekilebilir. Bir KP’nin başarısının bir kıstası da hızla yeraltına çekilmesi ve disiplini mükemmelleştirmekte göstermiş olduğu beceridir. Süreçte, devrimci politik öznelerden bunları başaranlar güçlenmiş olarak çıkacaktır. Örneğin açık dergi çalışması kapatıldığında yer altındaki deri çalışmasına ağırlık verilip yaygın dağıtım ağı oluşturulmalıdır.

Susun artık konuşmacılar

Siz savdınız sıranızı

Söz sırası mavzer arkadaşta

Şimdi o konuşacak

-Mayakovski-

İkinci parametre ise mücadele biçiminin şiddeti içerenlerin daha da öne çıkarılmasıdır, güçlendirilmesidir. En ufak bir basın açıklamasına bile tahammül edilemeyip, saldırıldığı bir durumda; kırda şehirde şiddetin farklı biçimleri geliştirilip güçlü biçimde devreye sokulmalıdır. Elbette ki bunlar basitten karmaşığa geliştirilmelidir. Kırda ve şehirde hakim sınıfların münferit güçleri tekniğe ağırlık vermektedir. Bu durum dikkate alınıp bunlar çözümlenip onlara karşı yöntem geliştirilmelidir. Bunları beceremeyen devrimcilik süreçte gelişemez.

Eylem umudun anasıdır, devrimciliğin kendini ortaya koyma biçimidir. Umutsuzluğun hakim kılınmaya çalışıldığı bir süreçte eylemler daha da bir anlamlıdır. Durağanlık devrimciliğin ölümüdür. Eylem çizgisinde de devrimcilerin hep “kahramanca” öldüğü çizgi ile arasına mesafe koymalıyız. Pratikte sınıf karşıtlarımıza kayıplar verdiren pratiklerimizle devrimcilere güven veren tarzı geliştirmeliyiz. Elbette ki devrimcilik başta ölümü göze almaktır, ölüm ona içkindir. Ondan da öte, devrimcilik bir yok etmedir, yıkmaktır. Kahredici ve yok edici güç devreye sokulmadan yapılan devrimcilik yetersiz devrimciliktir.

Devrimcilik, her biçimde, kendini eylemle gerçekleştirmek, kitlelerle buluşturma hattını süreklileştirmek, özgürlük alanlarını, kırda-şehirde genişletmektir. Bunun için yanıp tutuşmayan, bunları pratiğe geçirmeyen devrimcilik yok hükmündedir.

İşçi sınıfı içinde güç biriktirmek ancak militan mücadele ile olur. Emekçi sınıflar arasında da militan mücadele geliştirilmelidir. Bundan anladığımız, yasal sınırlara hapsolmayan, esas gücünü meşruluğundan alan, her türlü eylemi bunun üzerine inşa eden ve her türlü eylem biçimine açık; hakları almak ve korumak için savaşan bir çizgiden bahsediyoruz. Buna uygun araçların oluşturulmasından bahsediyoruz.

Süreçte pasif savunma çizgisi kaybettirecektir. Sürecin devrimci taktiği, her alanda aktif savunmadır. Buna uygun ideolojik politik şekillenme örgütsel ve askeri oluşturamayanlar sürece yanıt alamayacaktır.

Bunun için öncelikle kolektif kendi yapısal sorunları ile hesaplaşmayı bir an evvel başarı ile yapmalıdır. Önce çatıyı yenilemeli, kapıyı menteşeyi yağlamalı! Kaotiklik içinde bu sürece yanıt alınamayacağı gibi atlatılamaz, kaçınılmaz olarak örgütsüzleşilir. Bireysel sorunlar (bunlar da politiktir), dar bakışlar, grupçu federatif duruşlar, dogmatizm üzerimizdeki ağır yüklerdir. Acilen bunlar aşılmalıdır. Aliboğazı şehitlerimiz süreci aşmada ışığımız olmalı, yürüyüş hattını göstermektedir. Küçük dar dünyalarında, sözde büyük iki çizgi mücadelesi veren pozisyondan hızla çıkılmalıdır. Tartışmaların hepsi tek başına çok önemli olabilir ama ondan da önemli onların bütün içindeki yerleridir. Yani genel sınıf mücadelesi onlardan daha önemlidir. Geliştirecek olan da oradaki konumlanmadır. Politik önderlikte iç sorunları genel sınıf mücadelesini geliştirecek şekilde ele almakla gelişecektir, yaratılacaktır. Yaşanılan sorunların hepsinin yaşamda yani sınıf mücadelesi içindeki önemi nedir veya genel sınıf mücadelesiyle ilişkisi nedir? Birçok sorunumuzun zaten genel sınıf mücadelesi içinde yeri yoktur ya da zamanla sınıf mücadelesinin gelişim seyri içinde kendiliğinden çözülecek ya da çözülmüş sorunlardır. Onun için, yaşanan sorunları, genel sınıf mücadelesinin anda bulunduğu durumu ile, soyut olarak değil, somut olarak ilişkilendirerek ele alalım. Bu yöntem daha geliştirici ve çözücü olacaktır. Bu da devrimciliğin parametrelerinden birisidir.

Devrimci hareketin reformizm ve liberalizmin etkisine girme süreci ile birlikte bir dizi devrimci değer de aşınmaya uğradı. Bu süreçte ideolojik görevlerin başında bu değerleri tekrar hatırlatmak, bu aşınmayı gidermek gelmektedir. Çünkü yani süreç eski şekillenişle karşılanamaz, aşılamaz. Bu soluk her yokuşu ancak bu şekilde aşabilir.

Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Hapishane’den Halil Şahin 

46661

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

TKP/ML TİKKO Dersim Bölge Komutanlığı:12 yoldaşımız şehit düşmüştür.

24-28 Kasım 2016 tarihleri arasında Dersim'e bağlı Ali boğazına yönelik Faşist devlet güçleri bir operasyon düzenlemiştir. Bu operasyon da yaşanan çatışmalarda devlet güçlerinden ölü ve yaralı asker olurken, 12 yoldaşımız şehit düşmüştür.

Şehit yoldaşlarımızın kimlik bilgileri şöyledir;

* Kod: Ahmet / Yetiş Yalnız / 1980 Fransa doğumlu

* Kod: Munzur / Serkan Lamba / 1985 Maraş doğumlu

* Kod: Aşkın / Hasan Karakoç / 1980 Dersim doğumlu

* Kod: Cem / Umut Polat / 1993 Dersim doğumlu

* Kod: Bakış / Samet Tosun / 1996 Tokat doğumlu

CHP Sosyalist Enternasyonel’den çıkartılmalı… – Ahmet Nesin

Oldum olası insanın içinde bir umut olmalı diye düşünürdüm gençliğimden beri. Hâlâ aynı şeyleri söylüyorum ama kimi konularda zorlamanın bir anlamı kalmadığına inandım. Esasında böyle düşünmeme neden olan da CHP oldu, CHP’nin ne kadar çok sosyal demokrat bir parti olmasını arzulasam da, onlar bunun asla mümkün olmayacağını haykırdılar kendimi bildim bileli. CHP sosyal demokrat parti olacak da, üye olacağımdan değil, Türkiye’nin böyle bir partiye gereksinimi olduğundan.

Varlık zeminini sorgulamak, varlık bilincini kavramak ve gerçeklerden beslenmek

Dünyada ve ülkemizde karşı devrimci dalganın büyütülmek istenmesinin en net emaresini Ortadoğu’daki emperyalist pazar savaşından görmekteyiz. Emperyalistlerin Ortadoğu’da gerçekleştirdiği bu saldırılar aynı zamanda bölge halkının emperyalizme olan öfkesini büyütmektedir. Ancak ne yazık ki bu çelişki yine emperyalistlerin desteği ile ortaya çıkan, gelişip serpilen veya bölgede kendini bu çelişkiler üzerinden var eden fundemantalist İslami akımlarca dönüşüme uğratılmaktadır.

1 Mayıs'in ardından ya da Kitleleri Kazanma Siyaseti

2017 1 Mayıs’ı bir önceki yıla göre daha kitlesel ve daha yagın bir şekilde Türkiye ve Kürdistan’ın hemen hemen her yerinde kutlanmıştır. Bu, sermaye devletinin faşist tek adam diktatörlüğüne bir karşı koyuştur, aynı zamanda. Aynı zamanda, referandum’da yapılan hileye ve düzen partilerinin durumu olağanlaştırma çabalarına karşı işçi sınıfı ve emekçiler açısından olumlu bir tepkisel karşı çıkıştır.

“Cennette büyük kaos var! Vaziyet şahane!”

Referandumun ilk aşaması “Evet”in kıl payı öne çık(arıl)ması ile sonuçlandı. Başkanlık sistemi, merkeziyetçiliğin daha kurumsal hale getirilip, egemen kliğin devlet iktidarında çelişkilerden azade bir rahat soluk alabilmek için tasarlanmışken daha ilk adımında, kendi sınıfdaşlarınca dahi meşruluğu sorgulanır hale geldi. Devlet krizinin farlı krizleri de doğurarak büyüyeceğini, böyle bir kaos durumunun da devrimciler açısından ezilenlerle birlikte çok yeni kapılar açacağını tespit etmek gereklidir.

İbrahim Kaypakkaya Beynimizde Bilinç, Bileğimizde Güç, Yüreğimizde Cesarettir!

“Musa Kırmızı asılmayacak!

Biz hapiste çok yattık. Hapisliğin ne olduğunu biliriz.

Ölüm dersen her gün karşı karşıyayız!”

(Yılmaz Güney'in 1970 Yapımı Yedibelalılar Filminden bir replik.)

Türkiye devrimci hareketine birkaç söz:

Anglo-Sakson ittifakı ve Arap Sünni-NATO’su! 

16 Nisan referandumundan sonra özel olarak devrimci basına göz gezdirip bir şeyler aradım. Öyle ya, her hareketin bir nedeni ve bir sonucu olduğu gibi, bir yorumu bir analizi, çıkarsanılacak dersleri de vardır! Referandum öncesi tavrını “Hayır” ve “Boykot” olarak açıklayan devrimci hareketin çeşitli kanatlarının, seçim sonrası süreci değerlendiren, belirledikleri tavırların referandum sonrası kazanım ve kayıplarının muhasebesini yapan bir yaklaşım görmedim.

Emperyalistler arası savaş çanları çalarken... ENTERNASYONAL MÜCADELEYİ YÜKSELTELİM!

Trump’ın başkan olmasıyla ABD emperyalizminin gittikçe ivmesi artan saldırgan politikalar içine girmesi salt politik düzlemde açıklanamaz. Ekonomi, politikayı belirleyen temel parametre olduğu için politika, salt politika değildir. Siyasi alandaki değişim ve gelişmelerin daha görünür olması onu ön plana çıkarırken ekonomiyi görünmez kılar. ABD emperyalizminin Ortadoğu alanındaki saldırganlığı, emperyalistler arası çelişkilerin her alanda derinleşmesinin bir sonucudur.

“Rojava’yı anlamak”

Rojava, emperyalizme-faşizme ve gericiliğe karşı savaş ve direnişin yürütüldüğü hatırı sayılı toprak parçalarından biridir. Bir yandan TC ordusuna ve DAİŞ faşistlerine karşı direnilirken diğer yandan “ekonomi-eğitim-sağlık-kültür-basın-güvenlik-demokratik yönetim-inşa” gibi birçok konuda özgürlükler tarihine eklenebilecek nitelikte önemli ders ve deneyimler kazanılıyor. Rojava, ezilenlerin direniş ve savaş geleneğine özgürlük ideallerine değişik düzeylerde katkı sunacak mütevazi süreci yaşamaktadır.

1 Mayıs için Taksim iradesi gösterenleri tehlikeye atanları, şiddet uygulayanları özeleştiri vermeye çağırıyoruz!

Kolektifimizin uzunca bir süredir yaşadığı çeşitli iç sorunlar en son Özgür Gelecek gazetesi Aksaray bürosunun basılması, gasp edilmesi ve çalışanlarının darp edilmesiyle ile ciddi bir aşamaya ulaşmış, bu ve devamında sürdürülen devrimcilere dönük şiddet pratikleri, devrimci kaygılardan uzak bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuzu açık bir şekilde ortaya sermişti.

Ermeni mücadele tarihinde Antranik Ozanyan

20.yüz yılın başlarında Ermeni halkının durumu vilayetlerde hiç de iyi değildi.Ümit verici gelişmelerden uzaktı.Osmanlı hükümeti Sasun yöresinde Ermeni halkının yükselen devrimci mücadelesini en ağır biçimde kanla bastırarak sonuca ulaşmak için karar vermişti.Bunun yanısıra dayanılmaz ölçüde ağır vergiler,haraçlar artık halkın ekonomik olarak da varlığını tehdit eder noktaya getirmişti.Ağır siyasi ve ekonomik baskılar beraberinde Fedai Hareketinin doğmasına sebep olmuştur..Halkı savunan,direniş örgütleyen Fedai'ler tarihin ortaya çıkardığı zorunlu birlikteliklerdir.Halk zorunlu olarak silah

Sayfalar