Cumartesi Haziran 15, 2024

“Topyekün Savaşa” karşı, Topyekün devrimci mücadeleye..

BAKIN DEVLETİN BAŞI NE DİYOR? “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM! TOPYEKÛN SAVAŞIYORUZ”!

Devletin kukla Başbakanı Binali Yıldırım, meydanlarda faşizmin “topyekûn savaş “nağralarını atıyor. Düne kadar şiddetle “karşı çıktığı Kemalist ideolojiye”, bugün dört elle sarılarak;” gazinin dediği gibi ‘ya istiklal ya ölüm” diyerek, Kürtlere, demokratik güçlere, devrimcilere, ezilenlere, Alevilere, aydınlara, sosyalistlere, devrimcilere yani; demokrasi ve eşitlik düzeyinde halkların kardeşliğini isteyenlere “topyekûn savaş ilan” ediyor. Ee zaten ‘topyekûn’ saldırıyor, katlediyor, soykırım yapıyorsunuz. Anlaşılan bu faşist saldırı ve katliamlar yeni bir boyut kazanarak bölgemizde yayılacak, genişleyecektir. Kürt ulusuna soykırım yapıyor, katlediyorsun. Unutmayalım faşist devlet yalnız değil, başta Amerikan emperyalizmi ve NATO’lu emperyalist devletler bölgemizde yürütülen savaşın baş aktörleri ve taraflarıdır. Faşist diktatörlüğün müttefikidir. Bakmayın Erdoğan’ın kıvraklığına, Putin’e el pençe duruşuna… “Denize düşen yılana sarılırmış” Erdoğan da öyle, yıkılışını ayağını bastığı alttan gelen zelzeleyle görüyor ve kendini kurtarmak için her kılığa giriyor, diz çöküyor, yalakalık yapıyor yularını teslim edeceği efendiye kendini pazarlıyor.

Sen her gün onlarca, yüzlerce masum insanı MİT, IŞiD, ÖSO vb. ile bombaları patlatarak katledeceksin, Kürt şehirlerini yakıp yıkacaksın, “taş üstünde taş bırakmayacaksın” ve haklı ve meşru bir direniş yürütenleri de “terörist” ilan edeceksin. Artık bu söylemlerin miladı doldu, kimsenin itibar ettiği yoktur. Sonun yaklaştığı açık. Bu savaşta kaybedenler faşist diktatörlük ve onların efendileri Amerika ve emperyalist devletler olacaktır. Haklı olanlar, adalet ve özgürlük için, bağımsızlık için savaşanlar, direnenler bu savaşta zaferle çıkacaktır. Haksız olanlar, katliam -soykırım yapanlar kaybedecek ve yenilecektir.

Ayrıca bugün Suriye fiili bir işgal altında bulunmaktadır. Suriye devletinin ve Suriye halklarının bu işbirlikçi işgalcilere karşı yürüttüğü mücadele meşru ve haklı bir direniştir. Esat’ın bugün bu özgüllüğünden dolayı anti işgalci mücadelesi desteklenmeli, işgalci güçler ve işbirlikçileri Suriye’den, Kürdistan’dan defedilene kadar destek verilmeli, dayanışma yapılmalıdır. Bunun aması -fakatı yoktur. Bu yaşanan objektif gerçekliktir. Anlamsız gerekçe ve teorik iddialarla gerçeklere gözlerimizi yumamayız. Maocu olmakta buradan geçiyor.

Düşman topyekûn savaş ilanını bizlere karşı ilan ederken, bakıyorum da biz hâlâ birbirimizle uğraşıyor, cebelleşiyor, laf yetiştirmeye çalışıyoruz. Bu üzücü ve bir o kadar da acı vericidir. Her birey kendine sormalı “Ben ne yapıyorum, kimlerle uğraşıyorum, kimleri düşman görüyorum, kimleri dost görüyorum?” diye. Sosyal medyada bu kadar pervasızlık yapmak hakaretler sıralamak kimseye yarar sağlamaz. Olayları şahsileştirmek, kişiliklere yönelmek düşmanı sevindiren bir yanlış yöntemdir. Bundan vazgeçilmeli, herkes üslup ve tarzına dikkat etmelidir. Bir atasözümüz vardır hani: “Bir deli kuyuya bir taş atar, kırk akıllı taşı kuyudan çıkaramaz” diye. Birbirine düşerler. Olay bu. Arkadaşlar bırakın örgütlerin şuyunu buyunu eleştirmeyi, savunmayı, onlar kendilerini savunur, nasıl tavır takınacağını bizden iyi bilirler, doğruları, yanlışları onları bağlar. Ve bu bağlamda gelen eleştirileri dikkate alır, ayrıştırır(kasıtlı yapılan düşmanca eleştiriler hariç) kendi dünya görüşüne uygun tavır takınır.

Biz tabi ki, örgütlerde olumlu -olumsuz gördüğümüz şeyleri, olayları dostça, yapıcı şekilde eleştirir, yazar düzeltilmesini ister, ikna edici açıklama yapılmasını isteriz. Bu o yapıya kara çalma anlamına gelmez, gelmemeli de. Yapılan birçok açıklama içerisinde katılmadığım yanlar olsa da, tümden yanlış eleştiriler değil, birçok doğru eleştirilerde var. Devrimci hareketlerde hatalar yapmakta, yapabilmektedir. Düşmanımız olsa dahi eğer ki yaptığı eleştiri doğruysa kendine devrimciyim diyen bir örgüt bu eleştiriyi dikkate alır ve onu değerlendirir. Eleştiri doğruysa kabullenir, özeleştirisini yapar. Durum bu kadar açık ve net. Eleştiri özgürlüğü adına her isteyen, istediği şekilde karalama yapamaz. Özgür olmayan bir toplumun özgürlük mücadelesi esastır. Bireylerin özgürlüğü görecelidir. Toplumun özgürlüğü kazanılmadan, bağımsızlığı ilan edilmeden, eşitlik temelinde halkların kardeşliği tesis edilmeden, demokrasiyi toplumsal bilince çıkarmadan hangi bireyin özgürlüğünden bahsedebiliriz ki… Eli kanlı bir faşist diktatörlüğün hüküm sürdüğü bir ülkede yaşadığımızı unutmadan, şartlar ve koşullar dikkate alınarak özgürlüğe atıfta bulunmalıyız. Hayaller dünyasında özgürlük arama Âdem’le Havva Ana’nın özgürlüğünü aramakla eş anlamlıdır.

Burada bireyler kendilerini bir yere koyup bol keseden atıp tutuyorlar bu doğru bir yol değil. Buna karşı, birileri de Dersim onların tapulu malıymış gibi davranmaktadır. Dersimcilik, bölgecilik, Zazacılık, Kızılbaşlık, Alevilik üzerinden bol keseden ahkâm kesmekte, dost olmayan, ilerici olmayan yol ve yöntemle, devlete karşı kusamadığı zehiri devrimci güçlere karşı kusmada oldukça becerikli ve hünerli davranmaktadır. Çok cüretkâr ve boylarını aşan suçlamalara girmekteler. Kürt hareketine ve devrimci hareketlere karşı ipe sapa gelmez kara çalmaktalar. Hepsi değil ama birçoğu geçmişte şu veya bu örgüt içerisinde yer almış ve hatta yöneticisi olmuşturlar. Kendi kötü geçmişlerini, vukuatlarını gizleme adına Kaypakkaya geleneğine saldırmaktadırlar. Bugün devletten daha kinci ve intikamcı şekilde devrimcilere, sosyalist harekete ve Kürt hareketine düşmanca saldırıyor, karalama yapıyorlar. Bu tür unsurlar henüz kendilerini ifade edebilecek yer bulamamış arkadaşlardan oluşmaktadır. Yaşadıkları gelgitler onları bu noktaya getiriyor. Bu arkadaşlar her türlü eleştiriyi yapma hakkına sahiptir, kimse de onlara ambargo koyamaz. Yeter ki, yapılan eleştiriler dostça olsun, ikna edici olsun, yapıcı olsun ve de doğru yol-yöntem izlensin. Düşmanca kin taşıyarak eleştiri yapmak kişinin kendini paralar ve ortak düşmanlarımızı sevindirir.

Durdurun bu ipe sapa gelmez , olgunluktan uzak eleştirileri., tartışmaları . Bakın çevrenize, faşizmin soykırımcı saldırılarına. Faşizme karşı tepki gösterin, güçleri, sesleri birleştirin. Paylaşamadığınız ne var, Dersim mi ! Koruyabilecekseniz, faşizme karşı, kontra-IŞİD ve gizli milislere karşı -eğer ki, Dersim’i koruyacak güç ve örgütlülüğe sahipseniz- alın Dersim sizin olsun… Kendi marjinal izole edilmiş kişiliklerinizi örgütlere saldırarak gizlemeyin. Size dost olan büyük bedeller ödeyen devrimci örgütlere saldırarak kendinize görevden vazife çıkarmayın. Yüzünüzü devrimcilere dönün, hatalarına rağmen şu iğrenç dünyayı değiştirecek, gerçek barışı yaratacak biricik ışıklı güç devrimci güçlerdir. Ha öyle düşünmüyor musun bu senin en doğal hakkın, kimse de engel olmaz yaz düşüncelerini, görüşlerini eleştir. Buna saygı duyulur. Ama yazıya başlar başlamaz “bunlar kontra, def olup gitsinler Dersim’den, Dersim’e devletten fazla zarar verdilerle başlayıp, kraldan çok kralcı geçinip devletin ağzıyla saldırırsanız o zaman durum farkı boyutlar kazanır. Ki, bu öncelikle yöntem ve tarzdan kaynaklanmaktadır. Bu yanlış yöntem ve tarzdan vazgeçilmelidir.

Kendi egolarımızı tatmin etme yerine yüzümüzü yaşanan gerçeklere çevirelim. Bilinmeli ki, bir tek devrim dostu dahi kaybedilemez. Yapıcı, birleştirici, geliştirici, arındırıcı eleştiriye evet! Buna her zaman evet! Ve bu bize gerekli ve gelişmemize vesiledir. Yıkıcı, ötekileştirici, bölgeci, kişiliklere yönelik hakaretlere hayır! Buna aklı başında olan her insan karşı çıkmalıdır. Bize birlik lazım, kim ki bu birliğin önüne set çekiyor ve düşmanca davranıyor, biline ki, tarih önünde vicdansızlığıyla lanetli olarak anılacaktır. Bu gibiler çıktı, çıkıyor, daha da çıkacaktır. Her şeye rağmen haklı olanlar, eşitlik isteyenler kazanacaktır. Buna yürekten inanıyor ve savunuyorum. 

45707

“Topyekün Savaşa” karşı, Topyekün devrimci mücadeleye..

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Sayfalar