Pazar Haziran 16, 2024

Tasfiyeciliğin ABC’sinin Başladığı Yer

“Bir öğretinin en üst ve tek ölçütünün gerçek toplumsal ve ekonomik gelişme sürecine uygunluğu olduğu yerde, dogmatizm olmaz.” Lenin

Bir devrimci ya da komünist hareket içinde tasfiyeciliğin birçok çeşidi vardır. İlk başta, Marksist genel görüşler ve teorik doğrulamalar kabul edilse de, bir hareketin marksist olması için bu yeterli olmaz. O hareketin var olduğu ülkedeki strateji-taktik ve bunların teorik belirlemeleri de bir o kadar önemlidir.

Marksizm, teorinin sosyal pratikten çıkarılması gerektiğini ve toplumsal gelişmelerin doğru analiz edilerek, buna uygun mücadele tatiklerinin belirlenmesini özellikle vurgular. Toplumsal koşulları dikkate almadan yaşama geçirilmeye çalışılan siyasal taktikler, toplumsal pratik tarafından reddedilir. Çünkü marksist teori ve siyaset, koşulları işçi sınıfı lehine değiştirme mücadelesidir. Yani, kapitalist çelişmeleri doğru analiz etmenin zorunluluğu, proletaryanın sınıfın mücadelesini geliştirmeyi amaçlamasından ileri gelir.

Bu görüşlerden hareketle, teorik tasfiyeciliğin yanı sıra siyasal taktiklerin yanlış belirlenmesi de tasfiyeciliğin bir başka yanıdır.

Kitlelerin ilerisinde ya da gerisinde siyasal taktikler belirlemek, kitlelerden kopmayı beraberinde getirir. Subjektizvizmin ve dogmatizmin bir düşünüş halini aldığı ve bunun kronikleştiği bir siyasal yapıda, devrim tasfiyeciliği ve çürüme iç içedir. Özellikle “sol” dogmatik anlayışlar, “devrimcilik” adı altında tasfiyeciliği o kadar ileri götürüler ki, kendilerini ayakta tutan tüm yapı artık işlevsiz hale gelir. Savundukları teori sınıfın teorisi olmaktan çıktığı gibi, örgütsel yapıları da devrimci bir mücadele örgütü olamaktan çıkar ya da kuruluş amacından oldukça uzaklaşır.

Teorik ve siyasal tasfiyecilik, görüşlerin diyalektik materyalizm ışığında değiştirilmesi ve geliştirilmesi değil, diyalektik materyalizme denemekle olur. Teori, toplumdaki canlı sosyal ve siyasal yaşamı kavrıyamıyor ve kendini bu yaşamın içinden çıkarmıyorsa, ölü teoriler mezarlığının koruycusu olur, bunu savunan örgüt ya da partiler. Tasfiyecilik tamda burada başlar ve giderek örgütsel bünyeyi sarar. Teorik ve siyasal çürüme, (siz buna toplumsal gerçekliklerden uzaklaşma deyin) direkt ideolojik ve örgütsel çürümeyi de beraberinde getirir.

Özne, kendini hem nesne ve hemde özne yerine koyduğunda dogmatik ve subjektif değerlendirmeler de kaçınılmaz olur. Nesnellik, öznenin varoluş nedenidir, ama özne nesnelliğin varlık nedeni değildir. Bu bağlamda özne, değerlendirmelerini, analizlerini ve çözümlemelerini nesnenin hareketinden çıkarmalıdır.

Özne, toplumdaki gelişmeleri, madde-düşünce belirlenimi diyalektiği içinde ele almalıdır. Düşünce, kendisinin var eden maddenin hareketini içermiyorsa, onun maddeyi yansıttığı söylenemez. Burada, özne-nesne diyalektiği, parti-kitle diyalektiği de aynı içkinliğe sahiptir.

Soyutlamanın soyutlamasını yaparsak, komünist partisi (kp), hem bir nesne hem bir öznedir. Ancak o, kitlelerin karşısında ve daha özelde ise işçi sınıfı karşısında bir öznedir. Komünist Parti-kitle ilişkisinin diyalektiği, partinin kitleleri kucakladığı ölçüde gerçekliğini bulur. Parti, burada kendini var etmiş olur. Somutlaştırırsak, partinin görüşleri kitleler içinde ete kemiğe bürünür. Daha özelde ise, parti gerçek bir kitle partisi haline gelir. Ve yine teori-pratik birliği, pratiğin teoriyi, teorinin pratiği zenginleştirmesinin soyutlamasının somut halidir, partinin kitleselleşmesi. Ve bu aynı zamanda bir siyasal hareketin en yüksek oranda kendini somutlaştırmasıdır.

Özne olan komünist partisini, kitlelerin somut gerçekliğinden soyutlamak ya da onlardan farklı bir şekilde ele almak, teorik belirlemeleri kitlelerin içinde bulunduğu yakın ve uzak toplumsal somut gerçekliğinden koparmak, daha baştan kitlelerden kopmanın teorisi yapılmış olur. Çünkü, kp kitleler olmadan olamaz. KP, işçi sınıfı ve onların sınıfsal gerçeklikleri bağlamında eylemliklere girişmeden ve onların somut sınıfsal gerçekliklerini, gerilemelerini, ilerlemelerini ve mücadele durumlarını dikkate almadan teorik-siyasal belirlemelerde bulunması, parti-kitle birliği diyalektiğini koparır. Parti böylesi durumda yanlızlaşır ve siyasal varlık amacının dışına çıkar ya da buradan hızla uzaklaşır. Kitleler partiye, parti kitlelere yabancılaşır.

Teori ise pratiğin soyutlanmasıdır. Soyut, yüksek bir biçimde somutlaşırsa ve gelişmenin yönünü belirlerse, partikte kendini doğrulamış olur. Pratikte doğrulanmayan teorinin bilimsel bir iddiası olamaz. Onun bilimselliği, pratikte yaşam hakkı bulduğunda gerçekleşmiş olur.

Pratik, bir anlamda deneyim, kp için önemlidir. Kp, kendi teorilerinin doğruluğunu pratiğinden çıkarır. Bu bağlamda, pratik-teori özdeş denebillir. Teori ile pratiğin birleştiği ve kendilerini somutlaştırdıkları yer toplumsal partiğin kendisidir. Ya da teorinin kitleler tarafından benimsenmesi, pratiğe uygulanması ve tekrar teoriye dönmesidir. Bir başka söylemle, teorinin kitleler nezdinde ete kemiğe bürünmesidir. Teori pratik özdeşliği burada kendini gösterir. Teori pratik ile birlik sağlayamıyor ve ona yön veremiyorsa, burada sorgulanması gereken teori olmalıdır. Çünkü teori pratiğin ürünüdür. Pratiğin ürünü olmayan teori, pratiğin dışında kalmaya mahkumdur. Pratik teoriye, teori pratiğe dönüşmüyorsa, somut eylemlilikte gerçekleşemez. Bu kitlelerden uzaklaşmayı da beraberinde getirir.

Kp’nin bilgi ufku, toplumun toplumsal faaliyetlerinin toplamını aşacak düzeyde olamaz. Dar anlamda, hitap ettiği kitlelerin toplam faaliyetini içerirken, geniş anlamda evrenselliği de kapsar. O, mücadele deneyimleriyle toplumsal bilgisini de genişletir. KP, teorik çözümlemelerini ve pratiksel eylemliklerini bulunduğu ülkenin kitlesinin faaliyetinden çıkarırken, diğer ülkelerin kitle faaliyetlerinin pratiğini de kendi teroisine aktararak, yerelden evrensele, evrenselden yerele, ya da tekilden çoğula, çoğuldan tekile bir soyutlama içine de girer.

Mücadele biçimleri ve genel anlamda siyaset soyut değil, somuttur. Kitlelerin genel ve öznel durumuyla doğrudan bağlantılıdır. Burjuvaziden iktidarı almak için kitleleri sosyalizm için bilinçlendirme, örgütleme ve harekete geçirme gerçekleşmeleri, doğru siyasetler etrafında olasılık dahilindedir. Kitleler, önceden belirlenmiş ilkeler etrafında harekete geçirilemez, o ilkeler kitlelerin hareketinden çıkarılmak durumundadır. O zaman o ilke kitleler için bir anlam ifade eder ve kitleler onu sahiplenir. Kitlelerin sahiplenmediği mücadele biçimlerin de ya da siyasal taktiklerde diretmek, kitlelerden yalıtılmanın kaçınılmazılığı olur.

Kitle, kendilerini tanımayanlarla ilişkiye girmez, giremez. Ve kitleler, kendilerine ait olduğu teorinin pratiğini kendi deneyimleriyle sınayıp, bunun kendi istemleriyle birleştiğini gördüklerinde onu sahiplenirler.

Devrimci durumun olduğu dönemler ile devrimci durumun olmadığı dönemlerde uygulanan mücadele taktikleri arasında önemli ayrımlar vardır. Birinci durumda kitlelerin mücadele ruh hali yüksektir. Ama ikinci durumda ise oldukça geridir. Bu iki farklı durumu gözetmeden ve dikkate almadan belirlenecek taktik, ciddi yanlışlara ve kayıplara neden olur. Birinci durum, daha ileri mücadele biçimlerini öngörürken, ikinci durum daha geri mücadele biçimlerini zorunlu kılar.

Örneğin, parlamentoya katılma koşulları varken ona katılmamak ve ondan yararlanma yoluna gitmemek, kitlesel olarak daralmanın siyaseti olur. Genel grev koşulları yok iken genel grev önermek, işçilerden uzaklaşmak olur. Legal olanakları sonuna kadar kullanmamak, genişletmek için taktikler geliştirmemek yine kitlelerle olan bağların zayıflamasına neden olur. Ya da legal olanakların oldukça daraldığı süreçte, illegal örgütlenme ve mücadele biçimlerine önem vermemek ve hala eski siyasal taktiklerden hareket etmek, daha baştan ağır kayıp vermenin zeminin hazırlanmış olunur. Vb. vb.

Kitleler ile bağ kurmanın binbir yolu vardır. KP’i her fırsatı, her olanağı, burjuvazinin her açığını kullanarak kitlelere ulaşmanın ve kitleselleşmenin, kitlesel bir parti olmanın taktiklerini uygulamak zorundadır. Kitleler ile bağ kurmanın yolunu aramayan ve buna uygun taktikler geliştirmeyen bir parti marjinelleşmenin girdabını aşamaz. Kitleler ile bağ kuramayan ve kitleselleşemeyen bir parti de kendini geliştiremez, yenileyemez ve ilerleyemez. Özellikle “yaşını başını” almış denebilecek partilerin hala belli bir basit daire içinde dönüp dolaşmasını, teori-pratik ilişkisi içinde ele almak gerekir. Bunlar, genellikle de, kendi pratiklerinden öğrenmemeyi siyaset belliyenler sınıfına dahildir. Bu, aynı zamanda, kendi özne-nesne diyalektiğinin reddidir.

Toplumsal gerçekliklerden hareket etmeyen ve adeta cetvel ile çizilen düz siyaset, hayatın gerçeklerine çarpar. Bu tür mücadele taktikleri mücadele taktiği olmaktan çıkıp, bunu uygulayanların ayaklarına pranga olur.

Pratik en iyi öğretmendir. Bir komünist partinin, bir kitle örgütünün ya da bir insanın kendi pratiği kendisi için en iyi öğretmendir. Söz konusu bu pratik, salt özgüllüğün ortaya çıkardığı bir olgu olmayıp aynı zamanda zamanda evrenselliği de içinde barındırır.

Kitlelerin ve kitle faaliyetlerinin öğrencisi olmayanlar, kitlelerin öğretmenleri olamaz. Kitleleri kazanmak isteyen ve kitleselleşmek isteyen, marksizmin bu evrensel ilkesinden hareket etmek durumundadır.

41113

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Sayfalar