Pazar Haziran 16, 2024

Sosyalist Güç Birliği Kimin Tarafında?

Sosyalist Güç Birliği 20 Ağustos günü kuruluşunu deklare etti. Sol Parti, Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Komünist Hareketi ve Devrim Hareketi’nin oluşturduğu ve seçim takvimine ayarlı olduğu açık olan Birlik, kamuoyuna duyurduğu deklarasyonda kuruluş amaçlarını beş madde halinde sıraladı.

Kabaca özetlersek Güç Birliği; eleştirilerinin merkezine R.T.Erdoğan  şahsında “Tek Adam Rejimi”ni koyuyor. Bu rejimin dinci gericilik temelinde inşa edildiğini dile getirerek buradan hareketle bir laiklik savunusu yapıyor.

Diğer yandan ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarını yağmalayan sermaye düzenine karşı çıkıyor. “Bağımsız ve egemen bir Türkiye için” emperyalizmin örgütü NATO’dan çıkılması gerektiğini dile getiriyor. Tarikat ve cemaatlerin tasfiye edilmesi istenirken son olarak da şunlar dile getiriliyor: “Etnik, dinsel, mezhepsel ve toplumsal cinsiyetten kaynaklı farklılıklar nedeniyle ayrımcılığın ve karşıtlıkların ortadan kaldırıldığı, herkesin eşit ve kardeşçe yaşayacağı özgür bir cumhuriyet hepimizin özlemidir.” (20 Ağustos 2022)

Güç Birliği’nin özetlediğimiz söz konusu yaklaşımları genel bir perspektiften ancak son derece uzaktan bakıldığında oldukça makul ve kabul edilebilir geliyor. Kuşkusuz burada konu edinilen başlıklar bugün coğrafyamızda hemen her toplumsal kesimden politik öznelerin dert ettiği hususlar. Bağımsız bir Türkiye, NATO’dan çıkılması ve emperyalizme bağımlılık ilişkilerinin kesilmesi nihayetinde sermaye düzeninin yerle yeksan edilmesi vb. vb.

Ancak asıl meselede bu mücadelenin hangi temel üzerinde yükseleceğinde düğümleniyor! Güç Birliği’nin kadrajına aldığı söz konusu meselelere yaklaşımı ve Birliği oluşturan temel güçlerin siyasal karakteri, dert edinilen hususlarla gerçek bir anlamda bir mücadeleyi zora sokuyor, hatta imkansız kılıyor.

Birliğin kuruluşuna ön ayak olan TKP’nin genel siyasi çizgisi bu düğümlerin kolayca çözülemeyeceğine bu sorulara da devrimci-demokratik zeminde hakkıyla yanıtlar verilemeyeceğine işaret ediyor. Birliğin genel çerçevesine damga vuran ise açık ki TKP’nin siyasi hattı ve ideolojik duruşu olmuştur. TKP, R.T.Erdoğan iktidarını, “Mustafa Kemal’le birlikte ilan edilen Cumhuriyetin kazanımlarını yok etmekle” itham ediyor, muhalefetinin ana omurgasını buradan kuruyor. Dinci-gericilik eleştirileri, Kemalist aydınlanmacı ideolojik ele alışın bir sonucu olarak sıklıkla bu yüzden dile getiriliyor.

TKP, AKP iktidarının temsil ettiği İslamcı kliğe karşı Kemalist ulusalcı kliğin argümanları ve retoriği ile saldırıyor. Böylelikle ezilen emekçi yığınları egemen sınıfların iki kliği arasında süregelen dalaşta, Kemalist burjuva kliğin çıkarları etrafından örgütlemeye, buraya yedeklemeye çalışıyor.

CHP ve de başını çektiği Millet İttifakı ile şiddetli geçimsizlikle malul yoğun aşk-nefret ilişkisi de buradan besleniyor.

Kürt ulusal sorununda sosyal şovenizm

TKP, yüksek sesle emperyalizm ve NATO karşıtlığı yapıyor ancak NATO’nun en büyük ordularından olan TC ordusuna laf söyletmiyor. Bir taraftan NATO’nun dünya halklarına karşı bir savaş örgütü olduğunu söylüyor ancak diğer yandan bunun içinde aktif bir şekilde yer alan TC ordusunu ise yere göğe sığdıramıyor. Beri yandan açıkça NATO’nun ucuz ve kullanışlı aparatı, emir eri durumundaki TC ordusunun Kürt halkına yönelik suçlarına, katliamlarına sessiz kalıyor. TKP, emperyalizm konusunda sol gösterirken sağdan vuruyor.

Kürt Ulusal Özgürlük Hareketinin, devrimci- komünist güçlerin verdiği savaşı CHP ile aynı pozisyona düşmemek ve komünist etiketine laf ettirmemek adına terörist olarak nitelendirmiyor. Ne var ki Kemalist kliğin sularında yüzdüğünden onun suyuyla beslendiğinden gerçekte böyle düşünüyor.

Bundandır ki, TKP, söz konusu Kürt ulusu, Kürt halkı olduğunda derin bir sessizliğe bürünüyor. Kürt hareketinin, HDP’nin emperyalizme ilişkilerine, Kürt milliyetçiliğine dair derin analizler yaparak bu sosyal şoven çizgisinin üstünü örtmeye çalışıyor. Kürt ulusal sorunu mevzu bahis olduğunda TKP, tam da geçmişten günümüze Kemalizm’den gıdasını almış “devrimci” aydın ve yazarların takındığı tutumu alıyor, Kemalist cumhuriyetin feodalizme ve gericiliğe karşı mücadelesi olarak(!) görerek sessizce destekliyor.

TC devletinin kuruluş felsefesi, paradigması Kemalizm’in, solculuk, devrimcilik ve sosyalizm adına geliştirdiği ulusalcı sosyal şoven tezler ne yazık ki dün olduğu gibi bugünde siyasal alanda büyük bir zehirlenme yaratmayı sürdürüyor. Kemalizm’in sol versiyonu, Kemalist sol; sol adına, devrimcilik ve sosyalizm adına geniş emekçi kitlelere, ezilenlere, Kürt ulusuna sosyal şovenizmi, gericiliği ve hakim ulus milliyetçiliğini aşıladı.

Bunun sonucunda, 1920’lerden bugüne kendine devrimci, ilerici veya sosyalist diyen aydın ve yazarlar, sol adına Kürt Ulusunun Özgürce Ayrılma Hakkını, emperyalizmin oyunu diyerek reddetti. Dahası Kürtlerin bir ulus olduğu gerçeğini de asla kabul etmedi.

“102. kuruluş yılı” kutlamalarında Çav Bella marşı eşliğinde sallanan Türk bayrakları, geçmiş yıllarda “Yurtsever Cephe” adıyla yürütülen çalışmalarda safları dolduran emekli rütbeli askerler gerçeği, TKP’nin Kemalist burjuvaziyle flörtünün bir ürünüdür.

Yeri gelmişken ifade edelim ki bugünkü TKP’nin tarihsel TKP, Mustafa Suphi yoldaşların TKP’si ile uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur. Bugünkü TKP, önceli SİP’in isim değiştirmesiyle ortaya çıkmış kökeni 1970’lerdeki TİP’e dayanan legal bir oluşumdur.

Günümüzün TKP’si bu yanıyla, kuruluşunu 1920’de Bakü’de deklere eden Mustafa Suphi TKP’sinin ismini kullanarak, bu coğrafyanın devrimci-komünist hareketinin mirasını da yalanla çarpıtarak ulusalcı Kemalist bir hatta yeniden kurguluyor.

Sosyalist Güç Birliği, menziline Erdoğan rejimini alsa da eleştirileri esasta onun yerine geçmek isteyen Kemalist rakip kliğin argümanlarıyla yüklüdür. Sosyalist Güç Birliği, bu topraklarda bırakalım komünist olmayı çoktan tutarlı bir demokrat bile olmanın nirengi noktası haline gelmiş Kürt ulusal sorunundaki tutumu ile ölü doğmuştur.

Güç Birliği, Türk-Kürt uluslarından, çeşitli milliyet inanç ve kimliklerden halkımızı, laiklik-gericilik kutuplaşması bağlamında egemen sınıf klikleri arasındaki çatışmanın bir tarafı yaparak yanlış yerde konumlanıyor.

R.T.Erdoğan’da cisimleşen “Tek Adam Rejimi”ne karşı gerçek anlamda, sosyalizm, bağımsızlık mücadelesi yürütülmek, gerçekten bir direniş çizgisi geliştirilmek isteniyorsa adresler bellidir.

Devrimci, ilerici ve yurtsever güçlerin faşizmin baskı, gözaltı tutuklama ve katliamlarına karşı verdikleri mücadeleyle kararlığını ve duruşunu dosta düşmana gösteren, farklı biçimlerde yaşam bulan birçok ittifak ve güç birliği vardır.

Güç Birliği, gerçekten kendini sosyalist olarak tanımlıyorsa, bu ülkede sosyalizm istiyorsa yüzünü devrimci, ilerici ve yurtsever güçlere dönmelidir!

2544

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Özgür Gelecek

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Sayfalar