Pazartesi Haziran 17, 2024

Savaşmadan savaş kazanılmaz!/Bakış Can

Siyasi iktidar mücadelesi ve bu mücadelenin gerici sınıf toplumsal sistemi şartlarında edindiği stratejik biçim tartışma konusu olduğunda, siyasi iktidar sorununun devrimci zora dayalı çözüleceği ve bu çözümün silahlı mücadele ve ordu örgütlenmesi biçimi alacağını söylemek, sadece zorunlu devrimci bir ilkeyi ifade etmek olur. Sınıf devrimi uğruna yürütülen bir mücadelenin silahlı savaş olarak ele alınması ve silahlı savaştan başka temel bir strateji benimsemesi mütalaa edilemez kadar kesin bir gerçektir. Tepeden tırnağa silahlı olup varlık nedeni hakim sınıfların yönettiği sınıfları baskı altında tutmak için kullandığı bir baskı aracı olma niteliğine dayan ve bu itibarla örgütlenip devreye sokulan burjuva devlet makinesinin parçalanması, bu canavar makineyi elinde tutan gerici sınıfları mağlup etmek için ayağa doğrulan devrimci sınıfların, bu savaşta kullandığı siyasi partinin bir savaş partisi olması ve bu parti önderliğinde verilen mücadelenin tartışmasız biçimde silahlı zor temelinde ordu örgütlenmesi perspektifiyle biçimlenmesi kaçınılmazdır. Bu zor ilkesi ve örgütlenmesi, devrimci yolla reformcu yol arasında temel bir ayrım konusudur.

 Gerici sınıflar devletinin yıkılması uğruna yürütülen mücadelede temel halka veya merkezi ödev silahlı mücadele ve ordu örgütlenmesi biçiminin esas ve stratejik temelde ele alınmasıdır. Bu halkayı bulandıran her yaklaşım devrimci bakımdan sakatlanmış, başından beri devrimci özden uzaklaşmış demektir. Silahlı mücadele ve savaş konusunda tereddüt taşıyan bir devrimci görüş, aslen ölü doğmuş burjuva bir görüştür. Zor ve şiddetin devrimdeki tarihsel zorunluluğunu reddeden ve mücadelenin bu esas temelinde biçimleneceğini yadsıyan anlayış devrimcileşmeye muhtaçtır. Siyasi iktidar mücadelesi süreci kuşkusuz ki, belli biçimler altında toplansa da merkezi bir biçime oturmak ve bu halkaya dayanmak durumundadır. Savaşmadan savaş kazanmak mümkün değildir. Silahlı düşmanı silahı yadsıyan mücadele biçimiyle yenmek ya da yenme iddiasında bulunmak boş bir hayal ve açık bir safsatadır.

Ancak bu temel gerçek devrimci mücadelenin diğer biçimlerini yadsımadığı gibi, uygun olan diğer birçok biçime ihtiyaç duyarak bunları ahenkle bünyesinde toplar. Devrimci mücadele stratejik biçimleri gevşetip savsaklamadan korurken, bu uzun iktidar mücadelesi boyunca bir dizi taktikten destek alır, bu uygun biçimdeki desteklerle ilerler. Bu ilerleme seyrinde stratejik yönelim ve biçimlerinin yanı sıra, taktik biçimlerle de devrimci örgüt, mücadele ve güçlerin motivasyonunu sağlar, pekiştirir. Bazen taktik hamle ve siyasetler bu motivasyonun tutulması veya sağlanmasında önemli roller üstlenirler. Özellikle stratejik biçim ve yönelimin zayıflıklar taşıdığı ya da belli geçici şartlar altında günlük etki ve motivasyon yaratma açısından yetersiz kaldığı durumlarda, gerekli olan örgüt veya mücadelede motivasyonun taktik biçimlerle sağlandığı ve elde tutulması gerektiği görülmüştür.

Söz konusu bu taktik politika, hamle ve siyasetlerin örgütün-mücadelenin motivasyonunu sağlamada üstlendiği görev, asla stratejik siyaset ve biçimlerin rolünü ortadan kaldırmaz ya da onun esaslığıyla çelişmez. Bilakis taktik stratejiyi desteklemiş, önünü açmış ve sadece taktik siyaset işlevi gerektiği gibi ihtiyacı karşılamak üzere devreye girmiş olur. Örneğin, devrimci mücadelemizde stratejik rol ve öneme sahip olan silahlı mücadele ve savaşın geliştirilerek mücadelenin genel motivasyonunu yükseltip elde tutma konusunda belli yetersizlikler taşıdığı söylenebilir. Gerilla savaşının her halükârda bir motivasyon vesilesi olduğu inkâr edilemezse de bu sahadaki gelişmelerin beklentileri karşılamaması nedeniyle belli bir süreden sonra aynı etkiyi göstermesi düşünülemez. Nitekim gerçeği uzaktan okuyan yoldaşların gerilla savaşına dönük yüksek beklentileri karşılık bulmayınca motivasyon kırılmasıyla gerilemelerin gündeme geldiği söylenebilir bir gerçektir.

O halde, stratejik araç ve biçimlerde bu motivasyonu elde tutacak bir ivme yakalanamadığı durumlarda, stratejik biçim ve esasları unutup gölgelemeden ve bu temellere aykırı olmamak koşuluyla taktik değerdeki mücadele biçimleri ve buranın kazanımlarıyla motivasyonu yüksek tutmayı ihmal etmemeliyiz. Bu motivasyon gerilla savaşı noktasında çok daha hassas bir terazi durumunda iken, kitlelerin somut olarak gördüğü vitrin durumundaki taktik biçimlerde somut kazanım ve gelişmeler ortaya konulması şart ve ihtiyaçtır. Tekrar edelim ki, stratejik biçim ve esaslardan kopmayıp bunları unutmadan ve bunlara hizmet anlamına gelen biçimde örgüt ve mücadelenin motivasyonunu yüksek tutmak için taktik değerde olan fakat vitrin yaratarak kitlelerin gözlemine açık olan, dolayısıyla motivasyonla birlikte güven de yaratan biçimlere önem vererek kazanım ve mevziler elde etmek için çalışmalıyız.

43358

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Sayfalar