Pazar Haziran 16, 2024

Psikolojik savaş ve gerilla savaşı karşısında faşizmin propaganda yöntemi üzerine…

2015 yılında savaşın yeniden başlaması ile birlikte faşist Türk devleti daha önceki savaş tecrübesini sentezleyerek yeni bir savaş konseptini devreye soktu. Daha öncesinde karadan gerilla karşısında ciddi bir varlık gösteremeyen Türk ordusu,  bu yeni konseptte teknik ve propaganda ağırlıklı farklı bir tarz geliştirmeye çalıştı. Bu tarzın ürünü olarak kimi başarılı sonuçlar alması, beraberinde oldukça yoğun bir kara propagandaya başvurmasına neden oldu. Ki geliştirmeye çalıştığı yeni bu konseptte, bir yandan tekniğin gerillaya karşı yoğun kullanımı varken, diğer yandan bunun etkili bir şekilde propagandasının yapılması bulunmaktadır.

Faşist Türk devleti, on yıllara varan savaş tecrübesinde şunun ayırdına varmıştır; Karadan ne yaparsa yapsın gerilla savaşı karşısında etkili sonuçlar alması alabildiğine zordur. Bu nedenle tekniğin gelişmesine paralel, harekat tarzını yeniden dizayn etme ihtiyacı duymuştur. Teknik, Türk ordusu açısından savaşın başlıca enstrümanı haline gelmiştir. Fakat teknik denilen olgu, savaşta insanın dinamik rolü ile tamamlanmadığında devreye psikolojik savaş yöntemleri girmektedir.

Öncelikle şu gerçeğin altını çizelim; Düşman açısından insan hiçbir zaman güvenilir bir kaynak olmamıştır. Düşman cephesinde savaşan insanların esası paramiliter güçler denilen ve kendi kişisel menfaatleri üzerinden kelle avcılığı yapan kişilerden oluşmaktadır. Ve bu insanların, savaş karşısındaki duruşu, kendi bireysel çıkarlarının sınırları kadardır. Düşman bu zaafının yarattığı açığı, gelişen tekniğin yardımı ile kapatmaya çalışmaktadır.

Kuşkusuz savaşın propaganda ayağı hep vardı. Düşman bir biçimde kendi sınıfsal konumlanışına uygun ırkçı ve faşist temelde katliamcı yüzünü gizleme gereği duymadı hiçbir zaman. Katledilen gerillaların cenazelerinin teşhir edilmesinden, yalan ve iftiraya dayalı yapılan yayınlara kadar bir dizi propaganda tekniğini devreye sokmaktaydı. Bu kara propaganda içerik bakımından çok fazla değişiklik olmamasına karşın gelinen aşamada daha yoğun ve etkili kullanılmaktadır.

Tabii ki bunda kitle iletişim araçlarının daha yaygın kullanılması, sosyal medya vb. aracılığı ile bu propagandayı sivil alana taşıma olanaklarının daha da artması etkilidir. Bu sayede faşizm, kendi propagandasına yedeklenmiş kitleler üzerinden bu propagandayı alabildiğine yaygınlaştırmış durumdadır. Propaganda, savaşın önemli bir unsurudur ve bu, düşman açısından kitleleri maniple etmenin ya da baskılamanın temel araçlarından biridir. Devrimci, yurtsever ya da daha genel anlamda ifade edecek olursak, muhalif basının sesinin alabildiğine kısıldığı, susturulmaya çalışıldığı bir ortamda kitleler savaşı buralardan takip etmekte ve öğrenmektedir.

Haksız savaşın kirli yüzü: Gri propaganda

Gri propagandayı şöyle tarif edebiliriz; “Abartı ve dozu yüksek, zihinleri bulandıran haberler…”, “hitap edilen kitleye o hareket orjinli bir korku vermek” vb. Faşist Türk ordusunun savaşta kullandığı propaganda yöntemine gri propaganda denilmektedir. Gri propagandanın en önemli özelliği, gerçeği bulandırarak onun olduğu gibi görülmesinin önüne geçmektir. Bu olgu düşman açısından, -teknikte olduğu gibi- temel enstrümanlardan biridir.

Faşist TC devleti adına “çözüm süreci” denilen süreçte, askeri hazırlıklarının yanında propaganda alanında da kapsamlı bir hazırlık yapmıştır. Savaş yeniden başladığında bu iki olgu birbirine paralel devreye girmiştir. Daha ilk başta devrimci-komünist, yurtsever insanların olduğu listeler hazırlanmış, özel videolar çekilmiş, teknikte keşif istihbarat araçlarının kitleler üzerinde etki edecek tarzda sunumları yapılmıştır vb.

Faşist TC devleti her zamankinden farklı olarak daha fazla saldırganlık içerisindedir. Çünkü her zamankinden daha zor durumdadır ve her türlü çelişki sarmalıyla daha keskin biçimde karşı karşıya kalmıştır. Öyle ki egemen klikler arası çelişkiler dahi silahlı biçimlerde çözülmeye çalışılmakta, yönetememe krizi artan biçimde derinleşmektedir. Düşman tam da asıl tehlike olarak gördüğü sınıfsal ve ulusal mücadele karşısında tamamen imha ve yok etme temeli üzerinden bir saldırganlık içerisine girmiştir. Daha öncesinde ekonomik ve siyasal olarak yaşadığı krizler bir biçimde ötelenebilirken artık bunun koşulları büyük oranda ortadan kalkmıştır. Düşman en ufak bir demokratik talebe bile tahammül edemeyecek derecede kırılgan bir zeminde durmaktadır. Bunu örtmek için de her zamankinden daha fazla şiddete başvurmaktadır. Her türlü eylem veya etkinlik terörize edilerek “vatana ihanet” etiketi ile sunularak kitlelerin bilinci manipüle edilmeye çalışılmaktadır.

Bu bağlamda söz konusu silahlı mücadele olduğunda propaganda araçları doğrudan şiddeti de içerecek şekilde ve kitlelerde “dehşet” duygusu uyandıracak biçimde kurgulanmaktadır. Böylelikle yok etmede nasıl bir sınırsızlığa sahip olunduğu, açık biçimde ve belli mesajlar yedirilerek sunulmaktadır. Gri propaganda olarak tarif edilen olgunun işlevi tam da gerçeğin tahrif edilerek sunulmasıdır.

Propagandanın ikili amacı

 

Savaşta propagandanın hitap ettiği iki temel unsur vardır. Bunlardan birincisi doğrudan savaşılan kesimler yani konumuz özgülünde gerillaya yönelik ve ikincisi ise kitlelere yöneliktir. Gerillaya yönelik olarak amaçlanan en başta gerillanın zafer umudunu kırmak ve direncini, mücadele azmini köreltmeye yöneliktir. Kitleler içinse silahlı mücadeleyi onlar açısından bir alternatif olmaktan çıkarmak ve dehşet duygusu yaratarak baskılanması sağlamaktır.

Bunları yaratabilmek için doğrudan hedef kitlenin psikolojisine yönelmekte ve bu kitlenin moralini çökertecek argümanlara başvurmaktadır. Özelikle savaş alanlarında gerillanın olduğu bölgelerin savaş uçakları ile belli periyotlarla bombalanması, keşif uçakları ile sürekli uçuş yapması, bunun üzerinden gerillayı hareketsiz bırakarak onu belli arazilere mecbur bırakması keza aynı şekilde şehit düşen gerillaların cenazelerine yapılan işkence ya da cenazelerin ailelere verilmemesi vb. tamamen gerilla karşısında psikolojik üstünlüğü ele geçirmeye yöneliktir. Yine aynı şekilde parçalanmış gerilla cenazelerinin özellikle internet ortamlarında, medyada vb. servis edilmesi, şehit haberlerinin sayısal olarak abartılarak verilmesi, cenazelerin tanınmaz hale getirilmesi üzerinden genel olarak bütün topluma; “silahlı mücadeleyi desteklerseniz, bu yola başvurursanız sonunuz böyle olur” mesajı verilmektedir. Amaçlanan net olarak budur.

Özellikle son dönemde gerçekleştirilen saldırılar ve ortaya çıkan sonuçlar üzerinden bir vahşet tablosu yaratılmakta ve halk kitleleri üzerinde faşizmin daha fazla yoğunlaştığı görülmektedir. Faşist TC nin “soysuz bakanı” belli periyotlarla silahlı mücadelenin bitirildiğine yönelik açıklamalar yapmakta, gerillanın “belinin kırıldığını” açıklamaktadır.

Şunu çok iyi biliyoruz ki; faşizm geçmişte de sürekli bu manipülatif söyleme başvurmuştur. Ancak bugün farklı olan, bu manipülatif söylemleri, almış olduğu kimi başarılı sonuçlar üzerinden daha yoğun bir şekilde propaganda etmesidir. Bu ise özellikle geri ve orta kitleler içinde karşılık bulmakta, ileri kitleler içinde bir “acaba” sorusu yaratmaktadır. Bunda faşizmin son dönemde gerilla alanlarında kimi değerli komutanların şehit düşmesini etkili bir şekilde kullanmasının da payı vardır. Faşizm son dönem hazırladığı listeler üzerinden özellikle şehit düşen gerilla komutanları olduğunda bu propagandayı daha etkili kullanmaya çalışmaktadır.

En büyük “teknik” kitlelerdir!

Şu unutulmamalıdır; Kayıplar savaşın doğası gereği her zaman yaşanabilecek şeylerdir. Savaşta kayıp vermek, kimi dönemlerde geriye çekilmek, güçleri daha büyük muharebeler için yeniden tahkim etmek vb. gerilla savaşının doğasında olan şeyleridir. Ki gerilla savaşının özü, güçlü bir düşmana karşı, daha “güçsüz” bir gücün verdiği savaş olarak özetlenebilir. Bu durumda gerillanın savaştığı gücün teknik olarak oldukça güçlü olduğu ve nihayetinde bu gücü, gerilla savaşı karşısında kullanmak isteyeceği açıktır. Kimi dönemlerde bundan sonuç da alabilir.

Ancak gerilla savaşının belirleyici özelliğinin güçlü bir düşmana karşı, askeri olarak eşit olmayan bir gücün savaşı olması ve giderek savaş içinde bu gücün örgütlenerek düşmandan daha güçlü hale gelmesi esprisi bir an için akıldan çıkarılmamalıdır. Gerilla savaşı veren gücün oldukça uzun bir süre, -savaşın stratejik saldırı aşamasına kadar- uçakları, helikopterleri vb. olmayacaktır. Teknik donanımı düşman karşısında yetersiz olacaktır. Bu, doğası gereği böyledir. Asıl mesele “savaşta insanın dinamik rolü”dür. Diğer bir ifadeyle “en büyük güç/teknik, kitleler”dir. Kitleleri kazanan savaşı da kazanır!

Dolayısıyla proletarya partisinin gerilla savaşı tecrübesinden de öğrendiğimiz “savaş, sadece savaş değildir” espirisidir. Bunun anlamı, kitleleri kazanmayan bir savaşın, kitlelerle buluşmayan bir savaşın Halk Savaşı olmayacağıdır. Bu savaşın düşmanın teknik üstünlüğü karşısında yenilgiye uğraması, kayıplar alması kaçınılmazdır. Kitlelerle birleşmeyen, kitle örgütlerini gerilla savaşına şu veya bu gündem çerçevesinde tabi kılmayan bir anlayışın, zafer kazanma şansı yoktur.

Temel mesele, kitlelerin çelişkilerini doğru analiz edip, bunu Halk Savaşı pratiğiyle sentezleyebilmektir. Bu gerçekleştirilebildiği oranda, kitlelerin kendiliğinden mücadelesi Halk Savaşı’yla birleştirilebildiği oranda başarı sağlanacak, zafer kazanılabilecektir. Faşizmin asıl başarısı, tekniği yoğun kullanması ve kimi kısmi başarılar elde etmesi değildir. Asıl sorun, kitlelerin bilincinde genelde gerilla savaşı özelde ise Halk Savaşı Stratejisine karşı soru işaretleri yaratmasıdır. Bunu hedeflemesidir. Faşizm bunun farkında olduğu içindir ki, askeri alanda gerilla güçlerine karşı teknik kullanımının yanında, esas olarak ideolojik alanda bir saldırı içindedir. Bunun için çok yoğun bir karşı devrimci propagandayla kitlelerin bilincini politik olarak değiştirmek, kendi gerici politikasına yedeklemek istemektedir.

Başkan Mao bu yüzden, “parti ve kitleler olduğu müddetçe her türlü mucize yaratılır” demektedir. Öyleyse faşizmin bu karşı devrimci saldırısına, gerici propagandasına yönelik, bulunduğumuz her alanda karşı koymak, gerçekleri açıklamak, yaymak ve en büyük silah olan halkın gücünü açığa çıkarıp, Halk Savaşına kanalize etmek temel şiarımız olmalıdır.

34653

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Sayfalar