Cumartesi Nisan 26, 2025

Ölümünün 45. Yılında Mao Yoldaşı Anıyoruz!

"Devrimi proletarya diktatörlüğü altında devam ettirilmesi teorisinin yanında, Marksist askeri çizgide Halk Savaşı teorisinin geliştirilmesi ve uygulanması, felsefe alanında çelişme yasası ve “zıtların birliği ve mücadelesi” yaklaşımı, Marksizm-Leninizm’in Maoizm aşamasına ulaşmasında belirleyicidir"

 

Enternasyonal proletaryanın ölümsüz öğretmenlerinden Mao Zedung yoldaş, 1893 yılında Çin’in Hunan eyaletinde doğdu. Orta halli bir köylü ailesinin çocuğuydu. Pekin Üniversitesi’nde öğrenim gördüğü yıllarda Rusya’da gerçekleşen Ekim Sosyalist Devrimi’nden etkilenerek Marksizm’le ilgilenmeye başladı. 1921 yılında gerçekleştirilen Çin Komünist Parti’nin (ÇKP) 1. Kongresine delege olarak katıldı ve Merkez Yürütme Kurulu’na seçildi.

ÇKP, merkezi yapısı ağırlıklı olarak ülkede Rusya’da gerçekleşen “Silahlı Genel Halk Ayaklanması” tipi devrim stratejisini savunuyordu. Mao yoldaş ise Çin devriminin kırlardan gelişecek Halk Savaşı Stratejisi’ni savunuyordu. Bu konudaki görüşlerini 1927 yılında Hunan Raporu ile Merkez Komitesi’ne sundu. Aynı yıllarda şehirlerde başlayan saldırılar yüzünden ÇKP’nin şehirlerde işçi sınıfı içerisindeki hücreleri dağıtılıp tutuklanmalar gerçekleşince parti, merkezi hükümetin zayıf olduğu kırsal bölgelere çekildi. Bu dönemde parti içerisinde iktidarı halk savaşı yoluyla ele geçirme düşüncesi güç kazanmaya başladı.

Parti içerisindeki sol sapmalar sonucu ağır kayıp alan ÇKP’nin önderliğindeki Kızıl Ordu, 1935 Ocak ayında Uzun Yürüyüş başlattı. Bütün dünyaya ün salmış 12 bin kilo metrelik Uzun Yürüyüş, Başkan Mao’nun önderliğinde başarıyla tamamlandı. Uzun Yürüyüş sırasında teorik olarak donanan, pratik olarak gelişen kadrolar, Demokratik Halk Devrimi’nin (DHD) gerçekleştirilmesinde önemli rol oynadılar. ÇKP önderliğindeki Kızıl Ordu’nun başlattığı Uzun Yürüyüş sırasında toplanan 1935’teki Zunyi Konferansı’ndan sonra ÇKP’nin Merkez Komite sekreterliğine Mao yoldaş getirildi.

Mao yoldaş, 1935’ten sonra ÇKP’nin siyasi ve örgütsel önderi haline geldi. 1937 yılında Japon emperyalizmi Çin’e saldırdı. (1937-1945 Japonya’ya Karşı Direnme Savaşı.) Japonya’nın Çin’i işgal etmeye başlamasıyla işgale karşı olan tüm güçler Mao yoldaşın önderliğinde birleştirilerek Ulusal Birleşik Cephe oluşturuldu.

1945 yılında gerçekleştirilen 7. Kongre’de Mao Zedung Düşüncesi, ÇKP’nin ideolojisi olarak kabul edildi. 1949 yılında da Çan Kay Şek ordularının yenilgiye uğratılmasının sonucunda Demokratik Halk Devrimi (DHD) gerçekleşti ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşu ilan edildi.

Demokratik Halk Devrimi’nin sonrasında ülkede sosyalist devrimin gerçekleştirilmesi konusunda Mao’nun önemli çalışmaları olmuştur. SSCB ve diğer sosyalist ülkelerde yaşanan geriye dönüşler konusunda dersler çıkaran Mao yoldaş, partisini, parti kadrolarını ve yöneticileri bu duruma karşı eğitmek için çok çaba sarf etti. SSCB ve Çin’deki gelişmeleri değerlendirerek üretim araçlarının kollektifleştirildikten, halkın hizmetine sunulmasından sonra yani sosyalist toplumda da sınıf mücadelesinin devam ettiğini tespit etti ve buna karşı partinin merkezini ve kadrolarını sürekli olarak uyardı.

Sosyalist ülkelerde kapitalist restorasyon tehlikesinin olduğunu bunun da sınıfsal tabanının komünist partinin içinde yeşerdiğini anlatarak sürekli olarak partiyi uyardı. Parti ve devlet içerisinde kapitalist yola meyleden üst yönetime karşı kitleleri harekete geçirdi. Burjuvalaşan iktidar sahiplerinin alaşağı edilmesi için “Revizyonist Karargahları Bombalayın” çağrısıyla kitleleri ayağa kaldırdı ve isyan etmelerini sağladı. Gençlik ve Kızıl Muhafızlar Mao’nun çağrısına uyarak ayağa kalktılar. 1966’da başlayan bu büyük kitle hareketinin adı Büyük Proleter Kültür Devrimi’dir. (BPKD) Mao yoldaşın deyimiyle BPKD, 1949’da gerçekleştirilen DHD kadar önemlidir.

 

“Yangını ben başlattım!” (Mao Zedung)

Mao yoldaş, sınıfsız toplumun inşasına kadar pek çok kültür devriminin gerekliliğine işaret etmiştir. “Yangını ben başlattım” dediği BPKD sadece Çin’de değil başta Avrupa kıtası olmak üzere bütün dünyada gençlik ve işçi sınıfı içerisinde yankısını buldu.

Mao yoldaşın Çin devrimindeki rolü, devrimin hazırlanışı, devrim ve devrimin devam ettirilmesi süreçlerinin tümünde muazzam önemdedir. Çin devrim tarihini yazanlar kitlelerdir. Ama ÇKP ve Mao Zedung olmadan bu devrim ne gelişebilir ne de zaferle taçlanabilirdi. Mao yoldaş, devrime aklını ve yüreğini vermişti. Devrimler tarihine damgasını vuran örgütlü güç ve önderliktir. 1917 Sosyalist Ekim Devrimi’nde Rusya’daki işçilerin, emekçilerin en büyük şansı/kazanımı SBKP(Bolşevik) gibi bir parti ve Lenin gibi bir öndere sahip olmalarıydı.

Mao yoldaşın Çin Devrimi’ndeki rolü öyle sıradan bir rol değildi. İktidarın silah zoruyla ele geçirilmesi tezini savunan ve uzun süreli savaşla kırlardan şehirlerin kuşatılarak iktidarın ele geçirilmesini savunandı. Yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelerde devrimin üç silahını; Parti-Ordu-Cephe’yi savundu. Devrimden sonra da devrimin demokratik aşamadan sosyalist aşamaya geçmesinin, devam ettirilmesinin savunucusuydu.

Mao yoldaş, Stalin’in ölümünden sonra devrim ve sosyalizm için uluslararası önemde bir önder olarak sosyalizmin kazanımlarının savunulması, korunması açısından önemli bir role sahipti.

Onun Marksist ekonomi-politik, Marksist askeri çizgi, felsefenin ve sosyalizmin diğer alanlarında yaptığı katkı da çok büyük öneme sahiptir. Mao’nun Marksizm’e yaptığı katkıların başında “Proletarya Diktatörlüğü altında devrimi devam ettirme” teorisi gelir. Mao’nun “Proletarya Diktatörlüğü” teorisi Çin’de gerçekleşen BPKD ile daha bir derinlik ve genişlik kazanmıştır. BPKD Proletarya Diktatörlüğü altında devrimin sürdürülmesinin yeni bir biçimidir. Burada esas olan halkın aşağıdan gelen zorlamasıdır. Marks ve Lenin döneminde çözümlenmesi mümkün olmayan geriye dönüşler, sömürge, yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelerde devrimin yolu ve sosyalizme geçiş gibi temel konulara yanıt olmuştur. Bundan ötürü de Marksizm-Leninizm’i, Marksizm-Leninizm-Maoizm aşamasına ulaştırmıştır.

Mao’nun adına bağlı olarak anılan Maoizm, Marksizm-Leninizm’in gelişmesinin ve sınıf mücadelesinin yeni koşullarının ulaştığı yeni alanda yeni ve özel olanı açıklamaktır. Maoizm, Proletarya Diktatörlüğü altında sınıf mücadelesinin yürütülmesinin adıdır. Sömürge, yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelerde halk savaşı teorisinin adıdır. Aynı zamanda Japonya’ya karşı direnme savaşında Ulusal Birleşik Cephenin adıdır.

Marksizm’in üç temel saç ayağında; ekonomi-politik, felsefe ve bilimsel sosyalizmde Başkan Mao’nun niteliksel katkıları vardır. Devrimi proletarya diktatörlüğü altında devam ettirilmesi teorisinin yanında, Marksist askeri çizgide Halk Savaşı teorisinin geliştirilmesi ve uygulanması, felsefe alanında çelişme yasası ve “zıtların birliği ve mücadelesi” yaklaşımı, Marksizm-Leninizm’in Maoizm aşamasına ulaşmasında belirleyicidir.

Tam da bu nedenle günümüzde Maoizm savunulmadan Marksizm-Leninizm savunulamaz.

9 Eylül 1976 tarihinde güneşe uğurladığımız Başkan Mao’yu saygıyla anıyoruz.

5116

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Sayfalar