Cuma Nisan 25, 2025

Ölümünün 45. Yılında Mao Yoldaşı Anıyoruz!

"Devrimi proletarya diktatörlüğü altında devam ettirilmesi teorisinin yanında, Marksist askeri çizgide Halk Savaşı teorisinin geliştirilmesi ve uygulanması, felsefe alanında çelişme yasası ve “zıtların birliği ve mücadelesi” yaklaşımı, Marksizm-Leninizm’in Maoizm aşamasına ulaşmasında belirleyicidir"

 

Enternasyonal proletaryanın ölümsüz öğretmenlerinden Mao Zedung yoldaş, 1893 yılında Çin’in Hunan eyaletinde doğdu. Orta halli bir köylü ailesinin çocuğuydu. Pekin Üniversitesi’nde öğrenim gördüğü yıllarda Rusya’da gerçekleşen Ekim Sosyalist Devrimi’nden etkilenerek Marksizm’le ilgilenmeye başladı. 1921 yılında gerçekleştirilen Çin Komünist Parti’nin (ÇKP) 1. Kongresine delege olarak katıldı ve Merkez Yürütme Kurulu’na seçildi.

ÇKP, merkezi yapısı ağırlıklı olarak ülkede Rusya’da gerçekleşen “Silahlı Genel Halk Ayaklanması” tipi devrim stratejisini savunuyordu. Mao yoldaş ise Çin devriminin kırlardan gelişecek Halk Savaşı Stratejisi’ni savunuyordu. Bu konudaki görüşlerini 1927 yılında Hunan Raporu ile Merkez Komitesi’ne sundu. Aynı yıllarda şehirlerde başlayan saldırılar yüzünden ÇKP’nin şehirlerde işçi sınıfı içerisindeki hücreleri dağıtılıp tutuklanmalar gerçekleşince parti, merkezi hükümetin zayıf olduğu kırsal bölgelere çekildi. Bu dönemde parti içerisinde iktidarı halk savaşı yoluyla ele geçirme düşüncesi güç kazanmaya başladı.

Parti içerisindeki sol sapmalar sonucu ağır kayıp alan ÇKP’nin önderliğindeki Kızıl Ordu, 1935 Ocak ayında Uzun Yürüyüş başlattı. Bütün dünyaya ün salmış 12 bin kilo metrelik Uzun Yürüyüş, Başkan Mao’nun önderliğinde başarıyla tamamlandı. Uzun Yürüyüş sırasında teorik olarak donanan, pratik olarak gelişen kadrolar, Demokratik Halk Devrimi’nin (DHD) gerçekleştirilmesinde önemli rol oynadılar. ÇKP önderliğindeki Kızıl Ordu’nun başlattığı Uzun Yürüyüş sırasında toplanan 1935’teki Zunyi Konferansı’ndan sonra ÇKP’nin Merkez Komite sekreterliğine Mao yoldaş getirildi.

Mao yoldaş, 1935’ten sonra ÇKP’nin siyasi ve örgütsel önderi haline geldi. 1937 yılında Japon emperyalizmi Çin’e saldırdı. (1937-1945 Japonya’ya Karşı Direnme Savaşı.) Japonya’nın Çin’i işgal etmeye başlamasıyla işgale karşı olan tüm güçler Mao yoldaşın önderliğinde birleştirilerek Ulusal Birleşik Cephe oluşturuldu.

1945 yılında gerçekleştirilen 7. Kongre’de Mao Zedung Düşüncesi, ÇKP’nin ideolojisi olarak kabul edildi. 1949 yılında da Çan Kay Şek ordularının yenilgiye uğratılmasının sonucunda Demokratik Halk Devrimi (DHD) gerçekleşti ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşu ilan edildi.

Demokratik Halk Devrimi’nin sonrasında ülkede sosyalist devrimin gerçekleştirilmesi konusunda Mao’nun önemli çalışmaları olmuştur. SSCB ve diğer sosyalist ülkelerde yaşanan geriye dönüşler konusunda dersler çıkaran Mao yoldaş, partisini, parti kadrolarını ve yöneticileri bu duruma karşı eğitmek için çok çaba sarf etti. SSCB ve Çin’deki gelişmeleri değerlendirerek üretim araçlarının kollektifleştirildikten, halkın hizmetine sunulmasından sonra yani sosyalist toplumda da sınıf mücadelesinin devam ettiğini tespit etti ve buna karşı partinin merkezini ve kadrolarını sürekli olarak uyardı.

Sosyalist ülkelerde kapitalist restorasyon tehlikesinin olduğunu bunun da sınıfsal tabanının komünist partinin içinde yeşerdiğini anlatarak sürekli olarak partiyi uyardı. Parti ve devlet içerisinde kapitalist yola meyleden üst yönetime karşı kitleleri harekete geçirdi. Burjuvalaşan iktidar sahiplerinin alaşağı edilmesi için “Revizyonist Karargahları Bombalayın” çağrısıyla kitleleri ayağa kaldırdı ve isyan etmelerini sağladı. Gençlik ve Kızıl Muhafızlar Mao’nun çağrısına uyarak ayağa kalktılar. 1966’da başlayan bu büyük kitle hareketinin adı Büyük Proleter Kültür Devrimi’dir. (BPKD) Mao yoldaşın deyimiyle BPKD, 1949’da gerçekleştirilen DHD kadar önemlidir.

 

“Yangını ben başlattım!” (Mao Zedung)

Mao yoldaş, sınıfsız toplumun inşasına kadar pek çok kültür devriminin gerekliliğine işaret etmiştir. “Yangını ben başlattım” dediği BPKD sadece Çin’de değil başta Avrupa kıtası olmak üzere bütün dünyada gençlik ve işçi sınıfı içerisinde yankısını buldu.

Mao yoldaşın Çin devrimindeki rolü, devrimin hazırlanışı, devrim ve devrimin devam ettirilmesi süreçlerinin tümünde muazzam önemdedir. Çin devrim tarihini yazanlar kitlelerdir. Ama ÇKP ve Mao Zedung olmadan bu devrim ne gelişebilir ne de zaferle taçlanabilirdi. Mao yoldaş, devrime aklını ve yüreğini vermişti. Devrimler tarihine damgasını vuran örgütlü güç ve önderliktir. 1917 Sosyalist Ekim Devrimi’nde Rusya’daki işçilerin, emekçilerin en büyük şansı/kazanımı SBKP(Bolşevik) gibi bir parti ve Lenin gibi bir öndere sahip olmalarıydı.

Mao yoldaşın Çin Devrimi’ndeki rolü öyle sıradan bir rol değildi. İktidarın silah zoruyla ele geçirilmesi tezini savunan ve uzun süreli savaşla kırlardan şehirlerin kuşatılarak iktidarın ele geçirilmesini savunandı. Yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelerde devrimin üç silahını; Parti-Ordu-Cephe’yi savundu. Devrimden sonra da devrimin demokratik aşamadan sosyalist aşamaya geçmesinin, devam ettirilmesinin savunucusuydu.

Mao yoldaş, Stalin’in ölümünden sonra devrim ve sosyalizm için uluslararası önemde bir önder olarak sosyalizmin kazanımlarının savunulması, korunması açısından önemli bir role sahipti.

Onun Marksist ekonomi-politik, Marksist askeri çizgi, felsefenin ve sosyalizmin diğer alanlarında yaptığı katkı da çok büyük öneme sahiptir. Mao’nun Marksizm’e yaptığı katkıların başında “Proletarya Diktatörlüğü altında devrimi devam ettirme” teorisi gelir. Mao’nun “Proletarya Diktatörlüğü” teorisi Çin’de gerçekleşen BPKD ile daha bir derinlik ve genişlik kazanmıştır. BPKD Proletarya Diktatörlüğü altında devrimin sürdürülmesinin yeni bir biçimidir. Burada esas olan halkın aşağıdan gelen zorlamasıdır. Marks ve Lenin döneminde çözümlenmesi mümkün olmayan geriye dönüşler, sömürge, yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelerde devrimin yolu ve sosyalizme geçiş gibi temel konulara yanıt olmuştur. Bundan ötürü de Marksizm-Leninizm’i, Marksizm-Leninizm-Maoizm aşamasına ulaştırmıştır.

Mao’nun adına bağlı olarak anılan Maoizm, Marksizm-Leninizm’in gelişmesinin ve sınıf mücadelesinin yeni koşullarının ulaştığı yeni alanda yeni ve özel olanı açıklamaktır. Maoizm, Proletarya Diktatörlüğü altında sınıf mücadelesinin yürütülmesinin adıdır. Sömürge, yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelerde halk savaşı teorisinin adıdır. Aynı zamanda Japonya’ya karşı direnme savaşında Ulusal Birleşik Cephenin adıdır.

Marksizm’in üç temel saç ayağında; ekonomi-politik, felsefe ve bilimsel sosyalizmde Başkan Mao’nun niteliksel katkıları vardır. Devrimi proletarya diktatörlüğü altında devam ettirilmesi teorisinin yanında, Marksist askeri çizgide Halk Savaşı teorisinin geliştirilmesi ve uygulanması, felsefe alanında çelişme yasası ve “zıtların birliği ve mücadelesi” yaklaşımı, Marksizm-Leninizm’in Maoizm aşamasına ulaşmasında belirleyicidir.

Tam da bu nedenle günümüzde Maoizm savunulmadan Marksizm-Leninizm savunulamaz.

9 Eylül 1976 tarihinde güneşe uğurladığımız Başkan Mao’yu saygıyla anıyoruz.

5111

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

Sayfalar