Çarşamba Mayıs 29, 2024

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

Emperyalistler, tüm Ortadoğu ve Kafkaslar’da ticaret yollarının yeniden paylaşımı için bölgedeki gerici devletler ve çeteler eliyle savaşı tırmandırmaya devam ediyor. Bu eksende de çeşitli pazarlıklar halkın canı ve geleceği üzerinden yapılıyor.

ABD, Ortadoğu’da güç kaybı yaşarken yeni pazarlık ihtimallerini artırabilmek için hem eski işbirlikçileri ile yeniden anlaşmaya çalışıyor hem de yeni işbirlikçiler yaratmaya çalışıyor. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi en başından beri ABD güdümünde olan ülkeler, pazarlık paylarını güçlendirebilmek ve yeni ihtimalleri değerlendirebilmek için Çin emperyalizmiyle masaya oturdular ve yeni anlaşmalar yaptılar. Bu durum, ABD için ciddi bir kayıp gibi görünse de Biden hükümeti yeni iş birliklerine açık olduğunu her fırsatta dile getirdi.

Der-Zor’da Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne karşı başlayan ayaklanma Özerk Yönetim’le bazı aşiretler arasındaki çelişkilerin kışkırtılması sonucu ortaya çıktı. Uzunca süredir Arap aşiretlerinden oluşan yeni bir ordulaşma çalışmalarına devam eden ABD, bu süreci çeşitli ticari anlaşmaları yeniden yapabilmek için kendi lehine kullandı. Bölgede yükselen Çin-Rusya-İran etkisine karşı bir kez daha İsrail’i devreye soktu ve başta Gazze olmak üzere Filistin’in tamamını işgal etme çalışmalarına hız verdi.

Son yıllarda burjuvazinin ana akım medyası Filistin bölgesinde bir şey yokmuş gibi davranıyorduysa da İsrail saldırılarına hız kesmeden devam ediyordu. Aynı zamanda İsrail zindanlarında bulunan Filistinli tutsaklar da işkence ve tecrit altında yaşamlarını yitiriyordu. Bu gidişata dur demek için 14 örgütün birliği ile başlatılan Aksa Tufanı operasyonu bahane olarak kullanıldı. Her türlü yalan haber ile dünya kamuoyunun dikkati dağıtılmaya çalışıldı. Bu süreçte Gazze kuşatıldı ve soykırım başlatıldı.

Yine TC devletinin emperyalistlerle iş birliği içinde Rojava devrimini boğma saldırıları da devam etti. Bugün televizyonlarda hastanelerin, okulların, sivil yerleşim yerlerinin vb’nin bombalanmasının insani olmadığını haykıran R.T.Erdoğan hükümeti ve onun sözde muhalifleri, Rojava’da sürdürülen saldırılara “terörle mücadele” kılıfı ile kitleleri uyutmaya devam etti. Medya Savunma Alanları’nda kullanmadıkları kimyasal silah bırakmadılar.

Rusya bu süreç boyunca bir yandan Ukrayna’da NATO ordularıyla savaşmaya devam ederken diğer yandan ise Ortadoğu’da pazarını genişletecek yeni hamleler yaptı. Libya gibi ülkelerde kullanmak üzere Rusya desteği ile açılan Wagner savaş şirketi ile Putin hükümetinin çıkarları ters düştüğü anda ise mafya tipi bir hesaplaşma ile konu kapatılmış oldu. ABD ve Avrupalı emperyalistlerin birliğine karşı Çin-Rusya-İran iş birliğinin güçlendiği bir yılı geride bıraktık.

Ancak bu iş birliği de kendi içerisinde çelişki barındırmaya devam ediyor. Rusya’nın da desteklediği Artsakh işgali ile birlikte eli güçlenen Azerbaycan devleti, bu kez de İran’ın kuzeyinde bulunan Güney Azerbaycan’a kafa tutmaya başladı. Yine batılı emperyalistlerin güdümünde olan Hindistan’dan başlayan ve kuzeyde Rusya’ya açılan yeni ticaret yolu projesi çeşitli çelişkilere sebep oluyor.

Çin bu sürecin en kârlı aktörlerinden birisi oldu. Esasta 2010’lardan beri sürdürdüğü Kuşak ve Yol Projesinin meyvelerini alacağı anlaşmalar yapan Çin, bölgede esasta askeri değil ekonomik bir hegemonya kurmanın adımlarını atıyor. İran ise bir yandan içeride kitlelerin patlayan öfkesini durduramazken diğer yandan Şii Hilali projesine devam ediyor. Geçtiğimiz yıllarda önemli komutanlarını bu proje kapsamında kaybeden İran, çeteler eliyle bölgede bulunan ABD üslerini hedef almaya devam ediyor. Aynı zamanda Irak siyasetinde de rol oynamaya çalışıyor. İsrail’in işgali ile bölge halklarının tepkisini kendi lehine çevirmeye çalışıyor ve sözde anti-emperyalizm adına hegemonyasını güçlendirmeye devam ediyor.

Doğal felaket değil kâr hırsı

Türkiye, T.Kürdistanı, Suriye ve Fas’ta yaşanan depremlerde on binlerce kişi hayatını kaybetti. Bunca can kaybının sebebi kâr hırsıydı. Depremlerden sağ kurtulanların dağıtılan yardımlara ulaşmaları da cinsiyet, cinsel yönelim, etnik ve dini kökenleri gibi engellere takıldı. Ancak halkın kendi içinde ördüğü dayanışma ağıyla yaralar bir nebze de olsa sarılabildi. Ulaştırılmaya çalışan yardımlar devlet engeline takıldı. İnsanlar ölülerini kendi elleri ile enkazlardan çıkarmaya çalıştı.

Suriye’de de durum çok farklı değildi. TC devleti gibi gerici devletlerin desteğini alarak Suriye’nin ve Rojava’nın bazı bölgelerini işgal eden çeteler, ulaştırılmaya çalışan yardımları gasp etti. Rejim kontrolü altında olan bölgede de Esad rejimine bağlı memurlar, çetelerden farklı bir pratik izlemedi. Libya’da yaşanan sel baskınlarında da yine en büyük zararı halk kitleleri gördü. Emperyalistlerin ve gerici devletlerin politikaları nedeniyle bu bölgelerde yaşanan kayıplar net biçimde tespit edilemedi.

Sonuç itibari ile yaşanan bu doğal felaketlerin faturasını yine halk kitleleri ödedi. Bunca kaybın olmasının sebebi ise deprem ve sellerin büyüklüğünden çok, yıllardır ihaleler ile yandaşlara peşkeş çekilen ve halk için değil maksimum kâr için yapıl(may)an alt yapı ve üst yapı çalışmaları oldu. Kapitalizmin kâr hırsı nedeni ile had safhaya ulaşan küresel ısınma ile birlikte Ortadoğu halkları bir yandan sel felaketleri ile karşılaşırken diğer yandan da susuzluk ve kuraklık ile boğuşmak zorunda kalıyor. Bütün bu gelişmeler kitlesel göç dalgalarına da sebep oluyor.

Halkların gürleyen sesi yeri göğü sarsıyor, kitleler öncülerini arıyor

Bu süreçte artan savaşlar, yoksulluk ve iklim krizi sebebiyle açlığa itilen halk kitleleri sokaklara dökülmeye devam ediyor. Hem emperyalizmin hem de kendi gerici devletlerinin uygulamalarından yılan kitlelerin grevler, işgaller, eylemler ile sokakları meydanları, ovaları ve kampüsleri zapt etmeye devam ettiği bir yılı geride bırakıyoruz. Artık kendilerine verilenle yetinmeyeceklerini haykıran kitleler yalnızca açlıkla ve yoksullukla değil mafyalarla, çetelerle ve her türden devlet şiddetiyle kontrol edilmeye çalışılıyor. Ancak bölge gericilerinin her saldırısı ve kitleleri kandırmaya çalışması yeni bir öfke dalgasını da beraberinde getiriyor. Türkiye’nin dört bir yanı, yıl boyunca grevlerle ve eylemlerle doldu taştı.

Ezilen Kürt ulusu kazanılmış belediyelerinin gasp edilmesine, milletvekillerinin tutuklanmasına, Kürt ulusunun kurtuluşu için mücadele eden gerillaların vahşice katledilmesine, Kürt ulusal özgürlük hareketi önderi Abdullah Öcalan’ın ve diğer siyasi tutukluların tecrit ve işkence görmesine karşı sokakları terk etmedi. Yeni tipte kontrgerilla saldırıları düzenleyen AKP hükümeti, T.Kürdistanı’nda Hüda-Par’ı devreye sokmaya çalıştı. Siyasi partilerin kapatılması için çeşitli davalar açıldı. Çocukları gerillaya katılan bazı aileler manipüle edilerek anti-propaganda çalışmasına alet edildi. Ajanlaştırma, insan kaçırma gibi faaliyetler sürdü. Ancak bunların hiç birisi artık “bıçak kemiği geçti” diyen halkın direnişini bitiremedi.

İran’da Molla Rejiminin insanlık dışı uygulamalarından, rüşvet ve yalanlarından bıkan kitleler yıl boyunca sokakları doldurmaya devam etti. İran Rejiminin okullarda öğrencileri zehirleme politikaları da insan kaçırma ve idamları da kitleleri engellemeye yetmedi.

Irak’ta emperyalistlerin oyunları oyalanmaya çalışılan halk her defasında birbirine düşürülmeye çalışılmaya devam etti. Kürdistan; tarihin en vahşi kimyasal saldırılarına, insan yakmalarına, en kirli ihanetlerine sahne olmadı yalnızca. Aynı zamanda çağın direnişine sahne oldu. Gerilla savaş tünellerinden dağ başlarına her yerde hem KDP ihanetine hem de TC’nin saldırılarına cevap vermeye devam etti.

Suriye’de Esad rejimi emperyalistlerle anlaşarak Rojava devrimini de boğmanın planlarını yaparken diğer yandan da TC ve İsrail gibi başkaca işbirlikçilerin saldırılarında ağır kayıplar verdi.

Rojava tüm işgal saldırılarına, kirli oyunlara, ajanlaştırma ve imha politikalarına karşı devrimi korumaya devam etti. Kitleler her fırsatta keşif vb. gibi düşmanın teknik üstünlüğüne rağmen sokaklarda işgale karşı, kadına yönelik şiddet ve tecrite karşı gösteriler düzenleyerek dünya halklarını Rojava devrimine desteğe çağırdı.

75 yıldır sürekli saldırılara rağmen Filistin halkı yeniden örgütleniyor. İsrail’in insanlık dışı uygulamaları ve işgali bütün dünyada teşhir olmuş durumda. Yalanlarla, manipülasyonlarla artık kendi hegemonyasındaki kitleleri dahi kandıramayan Netanyahu hükümeti, köşeye sıkıştığı için vahşetini de artıyor. Ama Cenin’de, Ramallah’da, Gazze’de savaş henüz bitmedi. Filistin halkı bitti demeden de bitmeyecek.

Jin jiyan azadi, biji berxwedana LGBTİ

Kadınların ve LGBTİ+ların bölgede uğradıkları saldırılar ise katmerlenerek artıyor. Ama direniş de büyüyor. Emperyalistlerin bölgede destekledikleri gericilik kadınların ve LGBTİ+ların hayatlarını çembere almaya çalışsa da o çember her defasında bir kez daha kırılıyor. Geçtiğimiz yıl Jina Mahsa Amini’nin katledilmesinin ardından İran’da başlayan “Jin, Jiyan, Azadî” eylemleri tüm dünyaya yayılmıştı. İran içerisinde de kitlelerin öfkesi ile buluşup yıl boyunca sokakları yakmaya devam etti.

Bir kadın devrimi olma niteliği de taşıyan Rojava devrimi yalnızca DAİŞ karanlığını kırmadı, DAİŞ öncesinde de eve kapatılan kadınlar mücadele içinde özneleşmeye başlayarak kendi elleriyle özgürlüğün kapılarını araladı. Askeri alandan toplumsal alana her yerde erkek egemenliğine karşı mücadelede özneleşmeye başladılar. Rojava devrimi bu anlamıyla da hem Esad Rejimini, hem TC devletini hem de bölgedeki diğer gerici devletleri rahatsız etmeye devam ediyor.

Filistin direnişinde kadınlar yalnızca savaşın kurbanı değil direnişin öznesi olmaya da devam ediyorlar. Üstelik ana akım medyada gösterildiği gibi sadece sağlıkçı, mutfakçı vs. pozisyonunda değil aynı zamanda omuzlarında silahları ile FHKC saflarında örgütlenerek…

Büyük aile yürüyüşleri de mafya-çete-polis iş birliği de kentsel soylulaştırma adı altında sokakların boşaltılması da Irak vb. ülkelerde çıkarılan yeni yasalar da LGBTİ+ları durdurmaya yetmedi. Anti-emperyalizm adı altında sürdürülen LGBTİ+ düşmanlığına, bazı devrimci örgütlerin inkarcılığına, uzanan elin havada bırakılmaya çalışılmasına rağmen LGBTİ+lar birbirlerini buldu ve örgütlendiler. Ortadoğu’nun bazı ülkelerinde henüz kitlesel bir hareket olarak sokağa çıkamasa da LGBTİ+ kitleler İran’da “Jin, Jiyan, Azadî!” eylemlerinde yerlerini aldılar. Türkiye’de bütün saldırılara rağmen öğrenci kulüplerinde, sokaklarda, meydanlarda eylem ve etkinliklerini eksik etmediler. Filistin direnişinde pembe boyama politikalarına karşı direnişin tarafında yer tuttuklarını açıkladılar.

Bütün bu direnişler elbette yer yer yenildi yer yer kazanımlarla sonuçlandı, önemli bir kısmı ise henüz devam ediyor. Ancak hepsinin bir kez daha gösterdiği bir şey var ki; halkların gürleyen sesi devrimci öncüsünü arıyor! 2024 halk kitleleri için birçok zorlukla gelirken aynı zamanda beraberinde yeni direnişleri de getiriyor. Direnişlerin zaferlerle taçlanacağı bir yıl olması umuduyla…

2356

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Sayfalar