Pazartesi Haziran 17, 2024

Մենք կ՛հաղթենք! Biz Kazanacağız! (2) Türk Özel Savaş Medyasının Yalanları!

27 Eylül 2020 tarihinde TV’ler “muhabir” görünümündeki özel savaş elemanlarıyla Bakü’den naklen yayına başladılar. Bu özel savaş elemanları, “Ermeni saldırısının” duyurusunu yaparak savaşın başladığını ilan etti.

Türk medyasının bu kadar hızlı bir şekilde Bakü’ye giderek canlı yayına geçmesi, TC devletinin Azerbaycan ordusunun Dağlık Karabağ’a saldırısının önceden bildiği; daha doğru bir ifade ile bu saldırıyı başından itibaren kendisinin planladığı, Azerbaycan ordusunu harekete geçirdiği, fiili olarak yönettiği anlamına gelmektedir.

İşgal ve ilhak saldırısının medya ayağının da önceden hazırlandığı ve savaşa göre konumlandırıldıkları anlaşılmaktadır. Savaşı bizzat kışkırtan, idare ve sevk edenin TC faşizmi olduğu R.T.Erdoğan ve M. Çavuşoğlu’nun aynı gün ve saatte “Azerbaycan’a destek, Ermenistan’a tehdit” dolu bildirileriyle daha net anlaşıldı. Çünkü halihazırda Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırısı için bir gerekçe yoktu.

Özel savaş elemanlarının kamuoyuna yansıyan başka bir yalanı ise kendilerinin bile inanmadığı “PKK” ve “Şehit Nubar Ozanyan Taburu”nun Karabağ’a giderek savaşa katıldıkları yalanıdır.

TC devletinin sıkıştığı her zaman başvurduğu propaganda araçlarından birisi olan “PKK Ermenistan’da” yalanı, 30 yıldır sürekli söylenmiştir. Ama hiçbir zaman da ispatlanamamıştır. Nubar Ozanyan Taburu’nun Rojava görüntülerini, Karabağ’daymış gibi servis ederek, Azerbaycan ve Türk halkına Ermeni ve Kürt düşmanlığı şırınga etmektedirler. Bu haberler bağımsız kaynaklar tarafından hiçbir zaman doğrulanmazken, manipülasyon haberlerinin muhatabı olan PKK ve Nubar Ozanyan Taburu yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarla yalanlanmıştır.

TC Rejimi Saldırının Doğrudan Tarafıdır

Ermeni ve Kürt düşmanlığının Türkiye’den sonra Azerbaycan’da bu kadar saldırgan-kindar olmasının sebebi Türkiye’nin kışkırtmalarının sonucudur. Ermenistan’ı açık bir dille tehdit eden Türk Dışişleri Bakanı M. Çavuşoğlu “Ermenistan bunu bedelini çok ağır bir şekilde ödeyecek” tehdidinde bulunurken gerçekte ağzındaki baklayı da çıkarmış oldu.

TC rejiminin kimlere güvenerek bu tehditlerde bulunduğu bellidir. Efendileri ABD-AB emperyalizmine yaranmak, NATO üyeliğiyle Rusya’ya Kafkaslar’da diş göstererek kendini pazarlamak istemektedir.

TC bunu yaparken sadece kendi askerini sahaya sürmemekte, aynı zamanda tıpkı Suriye’de, Libya’da yaptığı gibi Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ işgalinde kullanılmak üzere bölgeye cihatçı çete artıklarını transfer ermektedir. Diğer bir ifadeyle TC rejimi, DAİŞ çete artıklarını bölgede kendi çıkarları için kullanmaktadır. Terörizm transferi yapmaktadır. Bu yönlü haberler Waltstreet Journal, The Gardien, Le Monde vb. gibi gazeteler tarafından “Türk Devleti’nin İdlib, Efrin gibi işgal edilen Kürt illerinden Azerbaycan’da savaşacak terörist topladığı” haberleri ve görüntüleri eşliğinde dünya ile paylaşıldı. Türkiye böylelikle Rojava-Libya’dan sonra Karabağ’da da savaş suçları işlemiş oldu.

TC rejimi, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’a saldırısını aylar öncesinden planladı. Azerbaycan’da süren iktidar mücadelesinde daha önceden 1995 yılında darbe tezgahlayan Türkiye, bu sefer siyaseti dizayn etmek için devreye girdi. Önce Temmuz ayında Dışişleri Bakanı olan Elmar Mamedyarov sonra her zaman Türkiye’nin müdahalelerine prim vermeyen, Türkiye ile ilişkilere karşı çıkan Genelkurmay Başkanı Necmeddin Sadıkov hakkında –özellikle Türk medyası– kaynaklı yürütülen kampanyalar sonucu görevlerinden alındılar.

Dışişleri Bakanlığı’na diplomasiden anlamadığı ileri sürülen Ceyhun Bayramov getirildi. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi görevlere atanının “liyakat” değil “tek adama bağlılık” olduğu ve bu anlamıyla yapılan atamalarda esas olarak TC rejimine “yandaş” olmasına dikkat edildiği anlaşıldı. Türkiye’nin Azerbaycan siyasetine müdahalesi ve kendi yandaşlarını ataması, Rus yanlılarının belli oranda tasfiyesi ile tamamlandı.

Azerbaycan’ın saldırısından bir hafta önce hava haberleşmesini kapattığı yani NOTAM ilan ettiği ortaya çıktı. Yedek askerleri savaşa alımlar başladı. Askeri ihtiyaçlar için sivil kamyonlara el konuldu. Libya ve Suriye’den uçaklarla önce Urfa ve Antep’e oradan Bakü’ye cihatçı çete artıklarının taşınma görüntüleri ortaya çıktı. Aylık 500-1000 dolar üzerinden çetelerle antlaşmalar yapıldığı basına yansıdı.

Nitekim Rusya’da yayın yapan Kommersant Gazetesi’de “Çatışmaya Zorlamak” başlığıyla yayınlanan bir haberde, başlık altında kullanılan “Kommersant’ın kaynakları, Türkiye’nin Dağlık Karabağ’daki çatışmalara nasıl zemin hazırladığı anlattılar” spotuyla duyuruldu. Haberdeki iddialar özetle şöyle: Karabağ’daki bu savaşı kasıtlı olarak Türkiye’nin planlayıp kışkırttığı,

  1. Son aylarda Ankara’nın Azerbaycan’a yaptığı siyasi-diplomatik, istihbari ve askeri-teknik destekle Bakü’yü provoke ettiği ,
  2. Temmuz-Ağustos aylarında Azerbaycan’daki Türkiye-Azerbaycan ortak tatbikatı sonrasında Türkiye’nin ciddi sayıda askerinin bölgede bırakıldığı ve bu askerlerin Azerbaycan’ın şu anki harekatında bizzat koordine-planlama-yürütme görevlerinde bulundukları,
  3. Toplamda 600 Türk askerinin tatbikatlar sonrasında Azerbaycan’da bırakıldığı, 200’ünün taktik seviyede tabur olduğu, 50 eğitmenin Nahçıvan’da, 90 askeri danışmanın Bakü’de, 120 uçuş personelinin Gebele Üssü’nde, 20 SİHA operatörünün Dallar Üssü’nde, 50 eğitmenin Yevlah Üssü’nde, 2. 50 eğitmenin Azerbaycan’ın Perekeşkul’daki 4. Kolordu Komutanlığı’nda, 20 personelin de Bakü’deki Haydar Aliyev Askeri Deniz Üssü ve Okulu’nda bırakıldığı,
  4. Aynı zamanda Türkiye’nin Azerbaycan’da askeri ekipman da bıraktığı ve bunların da 18 zırhlı savaş aracı, 5 birçok namlulu roketatar sistemi, 10 parça hava teknik ekipmanı, 6 uçak, 8 helikopter, 20 de SİHA olmak üzere de 34 hava aracının bırakıldığı,
  5. Özellikle 4 Eylül’de Türk Hava Kuvvetleri’ne ait C-130, 18 Eylül’de CN-235, 25 Eylül’de A400M uçaklarıyla ve Eylül-Ekim 2020’de Türkiye’den çoğunlukla Gürcistan üzerinden Azerbaycan’a askeri nakliye uçaklarıyla personel ve ekipman taşındığı,
  6. Dağlık Karabağ’daki savaşın zirve yaptığı 28 Eylül-30 Eylül tarihleri arasında Hulusi Akar ve Ümit Dündar’ın Azerbaycan’daki askeri birliklere katılıp Karabağ cephesindeki operasyonun genel yönetimini yerinde yaptıkları,
  7. 30 Eylül ve 1 ile 3 Ekim tarihlerinde çeşitli silah ve tıbbi malzemenin CN-235 uçağıyla Etimesgut-Nasosnaya seferiyle Azerbaycan’a götürüldüğü
  8. 7 Ekim’de Türk Hava Kuvvetleri’ne ait C-130 uçağıyla (sefer sayısı TUAF 737) personel ve mühimmat teslimi yapıldığı,
  9. 9 Ekim’de Azerbaycan’a ait İl-76TD (sefer sayısı AZAF002) ile Gürcistan üzerinden Amman-Bakü rotasıyla, mühimmatıyla beraber, 200 adet ağır makineli tüfek sevkiyatının yapıldığı,
  10. 14-21 ve 28 Ekim için Gürcistan hava sahasının transit sevkiyatlarda kullanımı için Türkiye’nin Tiflis’ten izin istediği ve iznin verildiği,
  11. Türkiye’nin Milli Savunma Bakanlığı’nın kaynak ve kuvvetlerini kullanarak istihbarat teşkilatı MİT’in Dağlık Karabağ’a sadece Ekim ayının ilk haftasında Suriye’den 1300, Libya’dan ise minimum 150 kişilik cihatçı grubu taşıdığı,
  12. Dağlık Karabağ’a gönderilen Suriyeli savaşçıların özel askeri şirket SADAT tarafından toplandığı ve toplanma yerlerinin Afrin, El-Bab, Rasulayn, Tel Abyad olduğu ve sonrasında Şanlıurfa’ya gönderildikleri ve sonra da SADAT’ın charter seferleriyle Karabağ’a yollandıkları,
  13. İlk cihatçı grubun çoğunlukla Terter, ikinci grubun ise Cebrail bölgesine yollandığı,
  14. Ankara’nın Karabağ’a yolladığı cihatçılara önce $1500 verip aylık da $2000 maaş tahsis ettiği, Azerbaycan’a gönderilmeden önce bu kişilerden bütün kimlik belgelerinin ellerinden alındığı,
  15. Türk eğitmenler tarafından Suriye’de iki haftalık eğitim aldıktan sonra ilk grubun daha 22 Eylül’de (Dağlık Karabağ’da savaş 27 Eylül’de başlamadan önce) Azerbaycan’a gönderildikleri,
  16. Moskova’da ateşkese varıldığı 10 Ekim’e kadar yeni bir 1500 kişilik Suriyeli savaşçı grubunun hazırlandığı ve bunların da her an Azerbaycan’a gönderilmiş olabileceği, bu savaşçıların Feylak eş-Şam, Sultan Murat, Hamza, Süleyman Şah tugaylarından oluştuğu.

Bu haberin Kommersant’ın askeri-diplomatik kaynaklarına dayandığı iddia edilse de haber içinde verilen detaylardan Rus istihbaratının TC rejiminin her hareketini izlediği ve not ettiği anlaşılmaktadır. Bu bilgiler bize Azerbaycan- Ermenistan savaşının gerçekte Azerbaycan’ın bizzat TC’nin kontrolünde, sevk ve idaresi altında Dağlık Karabağ’a saldırdığını göstermektedir. Kısacası bu savaş TC’nin Dağlık Karabağ’a yönelik saldırısıdır.

*25 Ekim’de kaleme alınmıştır

https://www.kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/menkkhaghtenk-biz-kazanacagiz1

7728

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]

 

 

“Belki de asıl ustalık budur;

her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]

 

Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…

Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

Sayfalar