Mayıs’ta Güneşe Uğurladıklarımızı Anıyoruz

Mayıs ayı TDH ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi açısından önemli bir yerde durmaktadır. Mayıs, şehitler ayıdır. Türkiye komünist ve devrimci hareketinin, Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin önder yoldaşlarını, kadrolarını güneşe uğurladığımız aydır.
Dünya proletarya hareketinin Türkiye toprağındaki taburu proletarya partisinin kurucusu ve kuramcısı, önderi İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devletinin askeri güçlerince Amed Zindanları’nda işkencede katledilişinin 48. yıl dönümündeyiz.
Türkiye halkının bağımsızlık, özgürlük, demokrasi ve sömürüden kurtulma mücadelesinde 1970’ler önemli bir tarihsel dönemece karşılık gelir. TC devleti kurulduğundan bu yana tam 50 yıllık bir süreçte sol adına hareket eden reformist, revizyonist anlayışa karşı 1971 yılında silahlı devrimci bir çıkış yaşandı. Bu çıkışta Kaypakkaya ve kurucusu olduğu TKP-ML’nin yanında Mahir Çayan ve kurucusu olduğu THKP-C, Deniz Gezmiş ve kurucusu olduğu THKO da devrimci partiler ve önderler olarak TDH tarihinde yerlerini aldılar.
THKO’nun önderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 1972’nin 6 Mayıs’ında darağacında ölümsüzleştiler. Deniz Gezmiş’in darağacında son sözleri “Yaşasın Kürt ve Türk halklarının kardeşliği” oldu.
Mahir Çayan önderliğindeki THKP-C, THKO önderleri Deniz Gezmişlerin idamlarını engellemek için Ünye’de NATO Üssü’ndeki görevlileri kaçırdı. Mahir Çayan ve yoldaşları, Tokat’ın Kızıldere köyünde bir ihbar sonucu TC’nin silahlı güçleri tarafından katledildi. Onlar devrimci dayanışmanın, fedakarlığın en üst boyuttaki eylemini gerçekleştirmişlerdir. Devrimciler dostlarının, siper yoldaşlarının faşizmin elinden alınması için yaşamlarını seve seve feda ederler.
31 Mayıs 1971’de THKO’nun öncü gerillaları Sinan Cemgil, Alpaslan Özdoğan, Kadir Manga Nurhak Dağları’nda faşist TC güçleriyle girdikleri çatışmada şehit düştüler.
“İhtilalci Komünizmin” Temsilcisi Kaypakkaya!
İbrahim Kaypakkaya önderliğinde kurulan proletarya partisi 1920 yılında Mustafa Suphi önderliğinde kurulan TKP’den 50 yıl sonra Türkiye’deki ihtilalci devrim çizgisinin tek ve yegane temsilcisi olarak ortaya çıkmıştır. Kaypakkaya, Paris Komünü, 1917 Ekim Sosyalist Devrimi, 1949 Çin Demokratik Halk Devrimi ile Mao Zedung yoldaşın “ateşini benim yaktığım” dediği BPKD’yi incelemiş ve bu gelişmelerden çıkardığı dersleri sınıf mücadelesi pratiğiyle birleştirerek proletarya partisini kurmuştur.
İbrahim Kaypakkaya, 1973’ün Ocağında Dersim’de yaşanan çatışma sonrasında bir ihbar sonucu yakalanmış ve Amed Zindanları’nda 3 aydan fazla bir süre işkencede kaldıktan sonra 18 Mayıs tarihinde katledilmiştir. Bu, Kaypakkaya’nın işkencedeki komünist tavrından dolayı “ser verip sır vermeyen yiğit” olarak anılmasının nedeni olmuştur.
Kaypakkaya’nın ileriye sürdüğü tezlerin önemi dönemin sınıf düşmanlarınca da fark edilmiş, o dönemde hazırlanan MİT raporunda İbrahim Kaypakkaya’nın görüşleri konusunda: “Türkiye’de komünist mücadelede şimdi halka en tehlikeli olan Kaypakkaya’nın fikirleridir. Onun yazılarında sunduğu görüşler ve öngördüğü mücadele metodları için hiç çekinmeden ihtilalci komünizmin Türkiye’ye uygulanması diyebiliriz” denilmiştir.
’71 silahlı devrimci çıkışın en önemli ana damarı TKP-ML’dir. Kaypakkaya önderliğindeki bu parti, resmi ideoloji olan Kemalizm’le hesaplaşma içerisine girmiş, onun sınıfsal yapısını inceleyerek faşist diktatörlük olduğunu ortaya sermiş, Türkiye’de Kürt ulusal sorununun çözümü konusunda Leninist tezleri ortaya koyarak, Kürt ulusunun özgürce ayrılma hakkına -TKP-ML’nin 1. Kongresi’nde parti programına dönüştürülecek şekilde-, Beş Temel Belgesi’nde yer vererek tarihi bir duruş sergilemiştir.
Kaypakkaya, TC devlet gerçekliği hakkında hiçbir yanılgıya ve tereddüte yer bırakmayarak, bugüne ışık tutacak tahliller yaparak yol gösterici rolü oynamıştır.
Kaypakkaya’nın Türkiye devriminin niteliği, perspektifleri ve görevleri üzerine tuttuğu ışık, bugün de yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Proletarya partisi, Kaypakkaya’nın teorisi ve pratiğiyle çizdiği yolu izleyerek komünist bir kimliğe kavuştu.
Gelinen aşamada Kaypakkaya adı, geniş emekçi kesimler içerisinde sevgiyle, heyecan ve coşkuyla karşılanmaktadır. Burada aslolan Kaypakkaya’nın ideolojik-siyasal-örgütsel ve askeri çizgisi ve bu çizgiyi silahların eleştirel gücünün dönüştürücülüğünde yaşama geçirmesidir.
Kaypakkaya, 18 Mayıs 1973’te askeri faşist yönetim tarafından Amed Zindanları’nda işkence sonucu katledilerek aramızdan koparıldı, ancak aradan geçen 48 yıla rağmen ardılları/yoldaşları onun mücadelesini sürdürüyorlar.
Mayıs’ta Düşenlerimizi Anıyoruz!
Enternasyonal proletaryanın birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıslara faşist Türk devleti, 1 Mayıs etkinliklerine neredeyse her dönem gözü dönmüş bir şekilde saldırmıştır. 1976’nın 1 Mayıs’ının hemen ardından proletarya partisi üyesi Mehmet Kocadağ katledildi.
Mehmet Kocadağ, Cumhuriyet’ten sonra kutlanan 1 Mayısların ilk şehididir. 1 Mayıs 1977’de Taksim’de gerçekleşen mitinge saldıran kontrgerilla güçleri, 37 devrimciyi katlettiler. 1989’da Mehmet Akif Dalcı, 1996’da Hasan Albayrak, Dursun Odabaş, Yalçın Levent ve daha niceleri 1 Mayıs’ı kanlarıyla kızıllaştırarak toprağa düştüler.
Mayıs ayında yitirdiklerimizden Ermeni halkının yiğit evladı, proletarya partisi üyesi Armenak Bakır, 13 Mayıs 1980 tarihinde Karakoçan’da ölümsüzleşti. Armenak yoldaş, Türkiye’de soykırıma uğramış Ermeni halkının evlatlarının proletarya partisi saflarında örgütlenmesinde önemli bir rol oynadı.
1970’lerin ikinci yarısından sonraki yıllarda örgütlenmeye başlayan Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin kurucu kadrolarında Haki Karer, 1977’nin 18 Mayıs’ında Antep’te şehit edildi. Haki Karer, 1972’lerden başlayarak Kürt Hareketi’nin örgütlenmesinde yer alan önemli kadrolarından biriydi. Aynı zamanda PKK’nin ilk şehididir.
1980 12 Eylül AFC’sinin iktidar döneminde Kürdistan’da gerçekleştirilen askeri operasyonlarda çok sayıda Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin üyesi tutuklandı. Amed Zindanı’nda tutuklu bulunan PKK Merkez Komite üyesi Mazlum Doğan, hapishanedeki baskı ve işkencelerin durdurulması, teslim alınmaya barikat olmak için 21 Mart 1982’de kendisini meşaleye dönüştürerek zindanı aydınlatmış ve ölümsüzler kervanına katılmıştır.
Mazlum Doğan’ın bu eyleminden kısa bir süre sonra 18 Mayıs 1982’de PKK tutsaklarından Ferhat Kuntay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin, Necmi Öner Amed Zindanı’nda devletin her türlü işkence ve teslim alma politikasına karşı üç kibrit çubuğuyla kendilerini ateşe vererek birer meşaleye dönüştüler.
Ölümsüzlerimiz bize; en zor şartlarda bile faşizme karşı kararlılıkla direnmeyi ve kazanmayı öğretiyor.
Onları anmak; mücadelelerini bıraktıkları yerden omuzlayıp daha ileri götürmektir. Onları anmak; devrimci mücadeleyi yükseltmektir.
Son Haberler
Sayfalar

ALEVİLERİ İSTİSMAR ETMEKTEN VAZ GEÇİN, SAMİMİYETLE LAİKLİĞİ TALEP EDİP SAVUNUN!
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, katıldığı bir etkinlik vesilesiyle, şöyle demekte: “(…) Cemevleri ile ilgili taleplerimiz yıllardır ortadayken, bir yanda bu ülkede anayasaya göre her yurttaş eşitken, Sünni bir yurttaşın ibadethanesi camilerin her ihtiyacı karşılanırken, aynı vergiyi ödeyen; vergi verirken eşit ama hizmet alırken eşit olmayan Alevi yurttaşlarımızın ibadethaneleri Cemevleri, devlet nezdinde ibadethane kabul edilip, camiye ne yapılıyorsa Cemevine de aynısı yapılacağı güne kadar bu talebinizin sonuna kadar arkasındayım.” (T24, 21.07.2024)

Kendi topraklarında özgür yaşayamayanlar (Nubar Ozanyan)
Nasıl bir adalet, nasıl bir vicdandır ki yüzyıldır Kürtler kendi topraklarında özgür yaşayamıyor? Nasıl bir kara zulümdür ki, on binlerce gerilla canını feda etmesine, on binlerce tutsak kör hücrelerde ömür çürütürcesine özgürlüğe ellerini uzatmasına karşın karanlık iş başında kalmaya devam ediyor? Ve yüz yıldır Kürt halkı bunca büyük bedel ödemesi karşısında sanki bir şey olmamış gibi duran Devlet, utanmadan elini “kardeşlik” adına DEM’e uzatıyor? Tarihte böylesine aymaz bir düşman görülmüş mü?

Nobel Ekonomi Ödülleri Hangi "Bilimsel" Buluş İçin Verildi?
Emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumdan liberal ekonomistler, liberal entellektüellerde memnun değiller. „Eşitsizlikler“ büyümüş, „doğanın tahribatı alarm“ veriyormuş, „demokrasiler“ gerilemiş, „ekonomiler teknolojik gelişmelerin gerisinde“ kalıyormuş. „ekonomik büyümeler yavaşlamış“ vs. vs. En büyük buluşu 2005-2006'dan beri dünyada „demokrasi“lerin gerilemesiymiş.

SAVAŞA AKTARILAN PARA, EMEKÇİYE YAŞATILAN YOKSULLUĞUN BAŞLICA NEDENLERİNDENDİR!..
“Çözüm sürecinin en önemli sonuçlarından biri de kesinlikle ekonomik göstergeler, ekonomik nedenler olacaktır. Yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye’ye son 29 yıldaki maliyeti yaklaşık 300 milyar dolardır. Çözüm süreciyle birlikte canları tehditten kurtardığımız kadar, ekonomiye de can suyu olacak yeni bir dönemi, yeni bir süreci başlatmış olacağız.”

“Filistin’de direnişin bir yılı ve Bahçeli’nin sözleri”(Deniz Aras)
7 Ekim Aksa Tufanı hamlesinin üzerinden tam bir yıl geçti. Bu süre içinde Ortadoğu, emperyalistlerin askeri, siyasi, lojistik ve istihbarat desteğiyle adeta bir koçbaşı olarak işlevselleştirdikleri Siyonist İsrail tarafından kan gölüne çevrildi.

İmha ve İnkar Politikalarına Karşı Direniş Sürüyor
Türk devletinin kuruluş süreci aynı zamanda Kürdistan coğrafyasında imha ve inkâr politikalarına sistemlilik kazandırma sürecidir. “Tek vatan, tek bayrak, tek millet” söylemi bu ırkçı, inkârcı politikanın en açık ve özlü ifadesidir.
Ve aynı zamanda bir devlet politikasıdır. Dolayısıyla Kürt coğrafyasına dönük saldırıları dönemsel görmek veya kimi burjuva partilerinin izlemiş olduğu politikalarla açıklamaya kalkmak yanılgılı bir tutum olur.

3. Dünya Savaşı riski hâlâ “güçlü olasılık” mı yoksa artık “kaçınılmaz akıbet” mi?
Son bir yılın ve ama özellikle de son ayların olguları öyle gösteriyor ki 3. Dünya savaşı artık sadece “güçlü bir olasılık” olarak değil; “kaçınılamaz bir akıbet” olarak ele alınmayı gerektiriyor. Bu hızlı tırmanış ise esasen şu iki ana etmen üzerinden yaşanıyor: Birinci etmen Rusya-Ukrayna Savaşı iken; ikinci etmen ise İsrail saldırganlığının tırmandırdığı savaştır.

Önderlerin Ardından… (Nubar Ozanyan)
Kafkaslar’ın en ileri devrim beyni ve en güçlü çarpan sosyalist yüreği, zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışan Ermeni halkının yetiştirdiği en kalifiye önder kadrolardan olan ISTEPAN ŞAHUMYAN’IN başına gelenler bütün Sovyet devrim önderlerinin başına gelenler gibi oldu. Yok sayılmak, yaşanmamış kabul edilmek, itibarsızlaştırılmak, unutturulmak, nefret, işçiler ve ezilen halklar için yaptıkları büyük fedakarlıklarının ters yüz edilmesi, kahramanların hain olarak tanıtılmaya çalışılması kötülüklerin en büyüğüdür. Acıların en derinidir.

Emperyalizm Üzerine Notlar-7
„Yarı-Sömürgeciliğe“ Sığnan Sosyal Şovenist Teoriler
Başka ülkelerin işçi ve emekçilerini sömüren bir ülke yarı-sömürge olamaz. Eğer bir ülke içinde yüksek düzeyde tekelleşme gerçekleşmişse, başka ülkelere sermaye ihraç ediyor, oralarda yatırım yapıyor, işçi çalıştırıyor, maden ocakları açıp işletiyor, banka açıp mevduat topluyor, kredi veriyorsa ve bu ülke, ML literatürde, kapitalist sistem içinde emperyalist bir ülke olarak adlandırılır.

Düşünüş ve Hareket Tarzında Devrimcileşmek
Kürt ulusuna, diğer azınlık milliyetlere uygulanan baskı ve asimilasyon politikalarına karşı sessiz kalıp harekete geçmemek, özünde işçi ve emekçilerin birliğine, ortak yürüyüşüne zarar vermektir. Dolayısıyla bu yönlü yapılan çağrılara kayıtsızlık ya meselenin özünü yeteri kadar kavramamaktan ya da bu demokratik istemlere karşı samimi bir tutum sergilememekten kaynaklanmaktadır. Çünkü samimi bir birlik istemi, ortak mücadele anlayışı Kürt ulusunun ulusal demokratik haklarını savunmayı, bu yönlü yapılan tüm saldırılara karşı net bir tutum almayı gerekli kılmakta.

Bay Özkök gibilerinin vicdan muhakemesi
Ertuğrul Özkök; “Akıl ve vicdan Orta Doğu’yu terk etti. Geriye sadece fanatizmi bıraktı.” Sözleriyle, kendince bir durum tespiti yapıyor. Ve “Hadi artık soralım” diyerek, T24’deki yazısında soruyor: “Orta Doğu’yu kim harabeye çevirdi; İsrail F-35’leri mi, Hizbullah Fadi füzeleri mi?” (25 Eylül 2024)