Pazar Haziran 16, 2024

Kuşak, kuşak azalırken…(İsmail Cem Özkan )

78 kuşağı üzerine çok laf edilmeli, onların özverileri, ütopyaları, hayalleri, yaşayamadıkları gençlikleri, verilen görevi layığı ile yerine getirme telaşı, kaybettiği arkadaşının arkasında onun anısını yaşatma mücadelesi...

Bir de bugünden onlara bakış...

“İşte efendim üniversite okurken girmiş içeri, okulu da bitirememiş biri…”, “Aslında iyi biri ama işte, geçmişte yaşadıkları kızgınlıkları ile yanımızda dahi bulunmuyorlar...”, “Mücadele kaçkını…”, “içeride konuşmuş biliyor musun, iyi sınav vermemiş…”… Kısaca her türlü olumlu olumsuz, olumlu her lafı duyarsınız onlar hakkında ama onların emeğine saygı pek göremezsiniz...

Onlar geçmişimiz, hataları ile onurumuz…

Onlar büyük çoğunluğu lider değil, orta düzeyde kadro olarak görenler, hala onların emeği üzerinden başarılı gibi kendilerini gösterme telaşı içinde olanlar...

Kavganın en ön safında yer alıp, söz söylenmesi gereken yerde hep geride duran, içlerine biriktirdikleri ile yaşayan kuşaktır 78 ve onları izleyen diğer kuşaklar...

Tarihi işine geldiği yerde başlatan liderler, hiç sorgulamaz kendi liderliğini, sanki tanrıdan verilmiş bir emir, sürekli lider, kendi yerine yetiştirdiği de kendisi gibi, lider doğmuş “karizmatik” biri...

Komünal bir dünya hayal edenler için liderlik kavramı olmaz, çünkü komünal yani ortak düşünüp ortak karar verelerin bir geleceği için mücadele edilir. Var olan kapitalist sistemde liderler olur, çünkü kapitalizmde çobanda vardır, sürüde ve sürü çobanın arkasından gitmesi gereken bir yığındır ve de çobanın gösterdiğini tüketmek ile yükümlü olan bir tüketici toplumdur, gerek olduğunda kurban verilir sürünün içinden birileri…  Kapitalist sisteminin bir anlamda eleştirisidir gelecekte kurulacak sistem. Var olanın eleştirisi liderlik kavramının ortadan kaldırılıp, "yarin yanağından gayrı her yerde her şeyde hep beraber" diyebilmektir. Bu bir ütopyadır ama gerçekçi bir istem olduğunu inanıyoruz ve bu uğurda mücadele etmeye devam ediyoruz. Kısaca solda lider olmaz, liderlik yapan ortak aklın seslendirildiği, yönlendirildiği devrimci parti olur, o da devrim gerçekleştiğinde kendisini sönümlendirmek ile yükümlüdür ve “somut durumun somut ihtiyacına göre” yeniden yapılandırılıp, devlet kavramını ortadan kaldırmak için adım atmak ile yükümlüdür…

Devlet, sadece baskı aracıdır ve sistemin ihtiyacına cevap veren ve kendisini korumaya yönelik organizasyonların bütünüdür, çok fazla anlamlar yüklenmeden en saf halini anlamak gereklidir.

Solda lider olmaz ama var olan yapılarda liderlik kavramı sorgulanmasına bile müsaade edilmez, hatta liderlik kavramı ve lider sorgulanmaya başladığında hemen kalıp haline gelen bir cümle kurulur; “hareketimize küfretti”. Ve sonrası lider olarak kendisini gören kişi ya da kişiler konularını sorgulayanları hareket içinden dışlamak için ortam hazırlar. 

Kuşaklar arasında belirgin bir düşünce ve örgütlenme farkı vardır, gelişen koşullara uygun ve ihtiyaca cevap verilen ilişkiler ağı olmuştur. Her kuşağın kendisine özgü kültürü ve davranış ve düşünce biçimi vardır.

78 'li olmak başka bir kültürdür...

O kültürden olanları bugünden bakıp acımasızca eleştirenler, dışlayanlar ya da kucaklayanlar onların üzerine yüklenen tarihi sorumluluğu ve o döneme özgü gelişen antifaşist mücadele ve mücadelenin vermiş olduğu ödevleri de gözden geçirmek zorundadır. Onların tercihi ile olaylar olmamıştır, onlar olayların içinde birden cephe gerisinde bekleyen neferlere dönüştüğünü gözden kaçırmamak gereklidir. Darbe yapmak için ortam hazırlayanlar antifaşist mücadeleyi dayatmış ve o dayatılan kavgaya gönüllü katılmış bir kuşaktır… Onların hayalleri, yaşanmamış gençlikleri, bastırılan duyguları, cezaevi, işkence merkezleri, tek başına bırakıldıkları hücreleri ile devrim için kurdukları hayalleri ve liderlik yaptığına inandığı örgütlerin/ yapıların/ hareketlerin yeteri kadar devrime ve devrim düşüncesine uygun örgütlenmediklerini yaşayarak öğrendiler.

Bugün o dönemde liderlik yapan hareketlerin merkez komitesinde olanların geçmişe yönelik açıklamalarını okuyanlar, duyanlar ne düşünüyor? Acaba o açıklama yapanlar 11 Eylül 1980 günü bugün konuştuklarını konuşabilir ve açıklayabilirler miydi?

Kuşak, kuşak azalıyoruz, yeni bir tarihi kırılma sürecini yaşıyoruz ve geçmişin devrimcilerin pencerenden bakınca bugüne “acı” duymamak elde değil…

İsmail Cem Özkan 

2666

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Sayfalar