Pazartesi Haziran 17, 2024

KAYPAKKAYACILAR HAIN BERKTAY'I IYI TANIR

 

Halil Berktay, bir televizyon programında; „1 Mayıs 1977 olayları „solcuların kendi aralarındaki çatışmadır“ diyerek, „yeni“ bir „tartışma“ yarattı. Oral Çalışlar’da, 4 Mayıs tarihli Radikal’deki köşesinde yazdığı yazıyla bu koroya katıldı. Sermaye kesiminin kanatları arasına daha fazla sokuldukça devrimcilere yönelik düşmanlıklarda buna koşut artıyor. Bu iki liberal bay da, devrim ve devrimci düşmanlığında tescili kabarık Aydınlık okulu mezunları olunca, katliamcı devletinin imdadına yetişmekte onlara kalıyor. Karşı devrimci koroda eksiklikler vardı, böylece tamamlanmış oldu. Liberalliğin solu olmayacağını Çalışlar‘da tescil etti. Bunlar üzerinden, devlet, polis ve bilimum burjuvazi ve karşı devrimci güruh yeniden, devrimcilere saldırı ortamı bularak kendilerini aklamaya çalışacaklardır. Berktay tam bu günlerde neden salyalarını dışarı akıttı? Bu yıl 1 Mayıs Türkiye’nin tam 110 noktasında kutlandı ve yaklaşık bir milyonu aşkın işçi ve emekçi meydanlarda istemlerini haykırdı. Bu burjuvziyi ürküttü. Kutlamalar, eskiden büyük şehirlerle sınırlı iken, şimdi daha bir yaygınlaştı, Devletin baskılarına, tehditlerine ve tüm kısıtlamalarına rağmen küçük şehirlerde de kutlanmaya başlandı. Bu gelişmeler bazı kesimleri kaygılandırdı. Ayrıca, devrimci ve demokrat kesimlerin, Kürt ulusal hareketi de dahil, demokratik hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi mücadelesinde ortaklaşa mücadeleleri ve 1 Mayıs alanlarında tek yumruk olmaları devrimci motivasyonu olumlu yönde etkiledi. Bu gelişmeler egemen sınıfları kaygılandırdı. H. Berktay bunun ürünü olarak ileri sürüldü ve TV’de konuşturuldu. Berktay, bunu durup dururken söylemedi. Ya da tartışmanın akışı içinde ağzından aniden ortaya saçılmadı. Bilinçli ve planlı bir şekilde söylenmiş bir sözdür. Burjuva devletini aklama, Faşist AKP ve Gülen cemaati kesimini „demokrat“ göstermenin bir gayreti olarak da ortaya atılmıştır. Ve aynı zamanda 12 Eylül’ün sahte de olsa „yargılandığı“ bir dönemde, Berktay’dan böyle bir „aklama“ gelmesi, şaşırtıcı değildir. Çünkü O, ABD’nin sadık uşağı başbakan Erdoğan’ın ideolojik manipülasyon aracı olarak çalışmaktadır. Berktay, yıllardır Marksizmi lekeleyebilmek için yoğun bir çaba harcamaktadır. Ne var ki, her seferinde bütün çirkefliği akademik kariyerine sığmayarak teşhir olmuş, teşhir oldukça da devrimcilere ve komünistlere alçakça saldırılarını arttırmıştır. Marksizmi lekelemeye gücü yetmeyince de devrimcileri katliamcı olarak gösterip, devleti ve kontrgerillayı temize çıkarmaya çalışmaktadır. Oysa devletin sicili oldukça kabarıktır. Sadece, yakın tarihimizin Alevi ve Kürt katliamlarını örnek olarak alsak bile, devletin katliamcı yüzünü açığa çıkarmak için yeterli olur. Bu kanlı yüzü, Berktay gibi ABD patentli „akademisyen“ kılıklı profları temize çıkaramaz. Devleti aklama çalışmaları Berktay’ın idelojik duruşuyla uygunluk göstermektedir. Onda, devrimcilere yönelik bu tür yalan ve sahtekarlıklar çoktur. Yazı yazdığı Taraf gazetesinin önemli görevlerinden birisi de budur. Devrimcilere ve sosyalizme küfüretmek! Sermayesi Gülen cemaati tarafından karşılanan (ABD burjuvazisinin de elinin içinde olduğu) Taraf gazetesi, devrimcilere yönelik her türlü karalamanın, yalan ve çirkefliğin yapıldığı bir yanıltma aracıdır. Kürt ulusal hareketine yönelik polisle ortak çalışma da dahil her türlü pisliğin döndüğü bir burjuva çarkıdır. Bir nevi MİT’in ve hükümetin yan kolu gibi çalışan, tekelci burjuvaziye sadakatla bağlı beşinci koldur. Taraf’ın çoğu yazarları dikkate alındığında hepisinin bu iş için seçilmiş ve yetiştirilmiş elemanlar olduğu rahatlıkla görülebilir. Bu nedenle, H. Berktay bir istisna değil, tam da Taraf için biçilmiş bir kaftandır. Bu yazarların bazılarının gençliklerinin bir bölümünde „sol“culuğa bulaşmış olmaları, bazı söylemlerinin öne çıkarılmasına neden olabiliyor. Onlar da bunu bildikleri için, zırvalıkta sınır tanımıyorlar. Özellikle de „sol“ üzerine karalama kampanyaları, hemen hemen bütün burjuva basınında bilinçli olarak „manşet“ten veriliyor. Onlar, seslerini sola küfrederek duyurabiliyorlar. Sol da olmasa onların dağarcıklarında hiç bir şey yok. Onlar, ne kadar „sol“a söverlerse değerlerinin o kadar arttığına inandıkları için ya da salt bu nedenle basında yer alabileceklerini bildiklerinden, burjuvaziye yaltaklanmaktan belleri tutmaz olmuştur. Ayrıca, Berktay’dan önce bu tür söylemleri dönemin burjuva politikacıları ve en üst düzeydeki polis yetkilileri söylemişti. Herkes de biliyor ki, bu devletin katliamıdır. Berktay, katil TC devletini aklamaya çalışan zavalı bir yalancıdır. O, Zarakolu ve Prof. Büşra Ersanlı'ya karşı da ispiyonculuk yaparak, "örgütün görüşlerini ders olarak vermeye“ çalıştığını söylecek kadar alçalmış birisidir. H. Berktay’ın „Ermeni soykırımını“ kabullenmesi ise kimseyi şaşırtmasın. Onun istediği, „bu işi üç paşalar (Talat, Enver, Cemal) yapmıştır. Onun dışında herkes temizdir.“ „Kabul edip, kurtulalım, TC’yi temize çıkaralım“ diyor. Burjuvaziye akıl veriyor. Kafatasçı Afet İnan ve Fuat Köprülü’nün tarihçiliği ile onun tarihçiliği arasında fazla bir fark yoktur. Kürt düşmanlığı yapan birisinin „Ermeni soykırımından“ söz etmesinin inandırıcı bir yanı da olamaz. Bu açıdan bakınca, H. Berktay’ında söylemin de yeni olan bir şey yok. Yeni olan şey „tarihçi“ Berktay’ın bunu söylemiş olmasıdır. Bu nedenle de biraz gürültü kopardı. Oysa Halil Berktay, „solcu“ olduğu dönemde dahi yalancı ve sahtekar birisiydi. Örgüt içinde „yoldaşım“ dediği kişilere karşı komplo kuran ve onların öldürülmesine onay veren, İttihat ve Terraki’den kemalizme devrolunan katliamcı okulunda yetişmiş bir komitacıydı. Kaypakkaya, TİİKP yönetimini, yani başında Doğu Perinçek ve onun 1 numaralı yalakçısı ve yamağı olan Berktay’ların anlayışını eleştirdiği için öldürülmek istendi. Şimdi devrimcilere ve komünistlere „demokrasi düşmanı“, „özgürlük düşmanı“, diye çamur atan bu bay, dünkü konumunu unutturmaya çalıştığı gibi, emperyalist tekellerin neoliberal dünyalarını da pürü pak göstermeye, „demokrasi“ ve „özgürlük“ düzeni olarak tarihlemeye çalışıyor. Kendisi „tarihçi“ olunca, emperyalist burjuvazi ve onun yerli işbirlikçilerinin kan emici düzenlerini ve sistemlerini, işçi ve emekçilere karşı savunmasının bir değeri olduğunu sanıyor olmalı ki, bu tür zırvalıkları ortalığa salmakta bir sakınca görmüyor. H. Berktay’ın, faşist Türk devleti’nin yaptığı 1 Mayıs 1977 katliamı için söylediklerini de bu çerçevede ele almak gerekiyor. Katliamcı devleti aklama alışkanlığının gençliğinden kalma olduğunu aşağıda ki notu kanıtlamaktadır. Berktay, 2 Mart 1972 yılında Doğu Perinçek’e gönderdiği söz konusu nottan kısa bir alıntıyı buraya aktarmakta yarar var: ″Musa (İbrahim Kaypakkaya) ve Seyit (Muzaffer Oruçoğlu) bayrak açmışlar... Rüstem (Bora Gözen) oraya varınca hiç bir şey olmamış gibi Merkezin fikir ve eleştirilerini dinlemek için kendilerini çağırdığını söyleyecek, allem kallem edip, bunları Ankara'ya yollamayı başaracak. Biz onları Ankara'dan buraya kılavuz ile getireceğiz. Burada tevkif edip gerekeni yapacağız. ...Ankara'ya gelipte orada su koyarlarsa Hulisi Bey (Nuri Çolakoğlu) orada tevkif edip minübüsü istetecek, silahlı adamlar yollayıp buraya aldıracağız. ...Kemal (Ercan Enç) idam edilmeleri gerektiğini belirtti. Şahsen bu fikre çok sempati duyuyorum... ″ Ethem Direhşan, Fırtınalı Yıllarda İbrahim Kaypakkaya, Belge Yayınları, İstanbul, 1997, s. 27-28) Bu mektubu Kaypakkaya geleneğinden gelenler iyi bilir ve H. Berktay’ı da iyi bilirler. Onlar, 40 yıl önce H. Berktay’ın hain olduğuna karar vermişlerdi. 40 yıl sonra ise daha pişkin bir hainle karşı karşıyayız. Hepsi bu!
107025

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Sayfalar