Pazar Haziran 16, 2024

İşçiler Gelecek..!

İşçiler mutlaka gelecek. Ülkenin ve dünyanın üzerine çökmüş bu kara bulutlar mutlaka ama mutlaka bir gün dağılacak. Karamsarlıklar, yılgınlıklar ve zulüm düzeni ortadan kalkacak. Boyunlar bükülmeyecek, tahta kuruları ve bitlerle birlikte yatmak işçilerin kaderi olmayacak ve “milletin anasına..” diyenler ve onların siyasal temsilcileri yeryüzünden silinerek bir daha asla!

Savaşlarda ölmek yoksulların, bombalarla parçalanmak çocukların kaderi olmayacak.

Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan, ama koca bir dünyayı burjuvazinin elinden çekip alacak işçi sınıfının karamsar olması için hiç bir neden yok. Çünkü üreten ve yaratan işçilerdir. İnsanlığın %99 onlardan oluşmaktadır.

Burjuvazinin korkusu büyük. Bu nedenle 3. Hava limanı işçilerine saldırıyorlar. Çünkü “baldırı çıplak” dev uyanmaya başladı. Cargill, Flormar, Aliağa Tüpraş, Batman ve daha bir çok yerde işçiler, faşizmin bütün baskılarına karşın direniyor, hakları için mücadele ediyorlar. İşçilerin bu direnişinde sadece Türk tekelci burjuvazisi değil, uluslararası sermaye de tedirgin. Alman tekelci burjuvazisinin faşist diktatör Erdoğan’ı kucaklaması boşuna değildir. Sermayenin çıkarları, işçi sınıfının direnişlerinin ezilmesiyle doğru orantılıdır.

İşçiler bütün dünyada direniyorlar. Afrika'dan Asya'ya, Amerika'dan Avrupa'ya kadar. Daha dün Avusturya ve İsviçre'de binlerce kadın "eşit işe eşit ücret" hakları için sokaklardaydı.

Burjuvazinin azgınca saldırısına karşı işçi eylemleri durmuş değildir. Belki sınıfın çok azı direniş alanlarında, ama, adım adım direniş trendi yükselecek, yükseltilecektir. Bu sınıf çatışmasının doğal ve kaçınılmaz bir olgusudur. Burjuvazi saldırınca, üretimi ellerinde bulunduran işçiler, kendi hakları içinde mücadele etme sınıf bilinci yetisine sahiptir.

En son 3. Havalimanı işçilerinin direnişi bütün uluslararası alanda ses getirdi. Diktatörlüğün karizmasını yine işçiler çizdi. Tam da burjuvazinin rant sembolü olan 3. Havalimanı’nında. Gözaltılara, tutuklamalara, polis ve jandarma kuşatması altında zorla çalıştırmalara karşın, işçiler kapitalizmin köle pazarlarının çitlerini mutlaka yıkacaklardır.

İşçilerin adım adım ilerlediğinin gören burjuvazi, faşist ve liberal kalemşörlerini harekete geçirerek, dirnen işçilerin “ezilmesini” yazabiliyorlar. Kapitalist ekonominin ciddi bir krizde olduğu, bir çok işyerinin kapanacağı ve küçüklerin bazı büyükler tarafından yutulacağı kapitalist can pazarında, en büyük görev işçilere düşmektir. Ya sistemi, sarsarak yollarına devam edeceklerdir ya da sessizlik içinde sistemin bütün yükünü yüklenerek artı-değer kazandıran köleleri olmaya devam edeceklerdir.

İşçiler, kapitalist köleliğe karşı ayağa kalkıyor. Belki kıvılcım küçük. Ama, Mao’nun dediği gibi; “küçük bir kıvılcım büyük bir boz kırı tutuşturur.” Gidişat aynen bu yönde. Küçük küçük kıvılcımlar giderek çoğalacak, birleşecek ve bir ateş topu halini alarak burjuvaziyi kendi ateşinde yakacaktır. Grevlerin yasaklanmasına, ertelenmesine ve faşizmin olanca baskısına karşın Haziran Ayaklanması’dan bu yana grev ve direnişler irili ufaklı devem ediyor ve son günlerde uzun süreli direnişler gündeme damgasını vurmaya başladı.

Sınıf açısından esas sorun; örgütsüzlüktür. Bugün uzun süren direnişlerin nedenleri arasında işçilerin sendikalaşma eylemi vardır. Burjuvazi, işçilerin sendikalaşmasına karşı direniyor. Bu da işçilerin örgütlü mücadelelerinin, yani sendikalaşmalarının önemini ortaya koymaktadır. İşçiler, ne denli baskı ya da ayrıştırıcı (dinci-miliyetçi) ve kriminalize edici propagandalar yapılırsa yapılsın, sendikalaşma eyleminden vaz geçmeyeceklerdir.

İkinci sorun; varolan sendikaların etkisizliği ve çoğunun burjuva yanlısı sendikacılık yapmasıdır.

Üçüncü ve en önemlisi ise; komünist ve devrimcilerin işçiler içinde örgütlenmelerinin yok denecek kadar etksiz bir seviyede kalmasıdır.

Faşist diktatörlüğü yıkacak olan işçi sınıfıdır. Onu gerilletecek ve demokratik hakları kazanacak güçte sadece ve sadece işçi sınıfında vardır. Bir başka güç yoktur. Bu nedenle burjuvazi işçi sınıfının sersemleştirlmesi, alçaltılması ve ezilmesi için tüm ideolojik, politik ve yasal gücünü kullanmaktadır. Onu, sınıf gücünden soyutlamak için bütün araçlarını kolluk güçleri vasıtasıyla da artan ölçüde çalıştırmaktadır.

Burjuvazinin bildiğini işçilerin bilmemesinin olasılığı yoktur. Onlar bunu yaşayarak görüyorlar. Aldıkları ücretlerde, günlük çalışmalarında, patron ve adamlarının yıldırıcı tehditlerinde günbe gün yaşıyorlar. Pazarlarda, alış veriş yerlerinde, evine getirebildiği yiyecekte, çocuğunu okula gönderdiğinde... Ve sabah işe gidip akşam dönüşünde, bütün gününü patron için harcayışında...

Örgütsüzlük ve sınıf bilinçli proleter düşüncelerle kuşanmamış olmaları, onları yalnızlaştırıp güçsüzleştiriyor.

İşçiler başarıya ulaşmak için büyük bir çoğunluğu mutlaka bu düşünceye sahip olmalıdır. Bu bilinç işçilere verilmelidir. Bunu verecek olanda işçi sınıfı adına çalışan, örgütlenen komünistlerdir.

Burjuvazinin krizinin derinleşmesine koşut olarak anti-komünist propagandalar da artar. Çünkü işçi sınıfının kendi dünya görüşü olan komünizmle buluşmasını burjuvazi sakıncalı görür. O nedenle o, komünizmi sınıfa “öcü” olarak göstermek işçin elinden gelen tüm çabayı ortaya koyar. Ama, bu işçileri aldtamak ya da yanlış yönlendirmek için yetmiyor. Tekel işçilerinin direnişi döneminde bazı işçilerin dediği gibi; “direnişten önce beş vakit namaz kılıyorduk, şimdi beş vakit komünizmi öğreniyoruz.”

Flormar’da kadın işçilerin bir çoğunun başlarını örtüler, ama buna rağmen onların aylarca direniş çinde aktif bir şekilde yer almasını önleyemediler ve önleyemeyeceklerdir. Din, işçilerin değil ama, sonunda burjuvazinin boynuna dolanacaktır.

Direnişler işçilerin sınıf okulu, kendi dünya görüşlerini öğrenme yerleridir. İşçi sınıfı direnmesini biliyor. Onun direniş öğrenmesine değil, kendi dünya görüşü olan komünizmle birleşmesi sağlanmalıdır. Sınıfın buna gereksinimi vardır. İşçi sınıfı bu gereksinimini kuşanıp alanlara çıktığında, kapitalizm içinde ölüm çanlarının çalması kaçınılmaz olacaktır.

Yılgınlık ve karamsarlıklardan uzak hazırlanın! Devrimci militanlığı kuşanarak hazırlanın! Fabrikalarda, varoşlarda ve ezilenlerin olduğu her yerde, ama illada fabrikalarda. Onlarla içiçe, onlarla birlikte ve direnişlerin en önünde yer almak için hazırlayın ve hazırlanın!

33139

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]

 

 

“Belki de asıl ustalık budur;

her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]

 

Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…

Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

Sayfalar