Pazar Haziran 16, 2024

İmralı’nın mesajı ne anlama geliyor: M. Ender Öndeş

Uzun yıllar özgür basın geleneğinde çalışmış biri olarak sanırım şunları söyleyebilirim: Kürt hareketi, ilk dönemlerinde daha yalın bir yapı olsa da, özellikle 2000’lerden sonra alanlar (kadın, gençlik, silahlı güçler, siyaset, vb.) esasına göre işbölümüne yönelmiştir ve bu alanlar arasındaki ilişki uzun süredir artık düz emir-komuta ilişkileri değildir.

Benim gazeteci olarak görebildiğim kadarıyla işler, belirli bir koordinasyon ve kongre/konferans sistematiği ile yürümekte, politikalar üretilirken, hareketin bütün sektörleri sürece dahil olmaktadır. Öcalan ise bu alanların üstünde bir yerde, ideolojik-politik yönlendirici/perspektif verici olarak konumlanmıştır. Geçmişteki görüşme tutanaklarına bakıldığında da görülür; bir sorun konuşulurken Öcalan, her zaman uzun tahliller yaparak, tarihsel çözümlemelere girişerek, “ben şöyle düşünüyorum, bunları değerlendirin” noktasında durmakta, somut olarak “şunu şöyle yapın” demeyi tercih etmemektedir.

Özellikle güncel olaylar söz konusu olduğunda Öcalan, daha çok perspektif düzeyinde konuşmakta, eleştirilerini söylemekte ama somut olana girmemekte, böylece kendisini güncellik içinde yıpratmayı da tercih etmemektedir. Kendisine biçtiği pozisyon, önderlikten anladığı budur çünkü; her günkü her olaya birebir müdahale etmek bu önderlik anlayışında yoktur.

Anlaşıldığı kadarıyla, son mektubunda yaptığı da budur. CHP ile DP-AP-ANAP-AKP çizgileri arasında tarihten beri akıp gelen katılaşmış ikilem arasına sıkışmanın doğru olmadığını, üçüncü bir yol olarak, bir demokrasi ittifakı olarak yürünmesi ve bu çizginin korunması gerektiğini belirtiyor, ki zaten HDP’nin kuruluş amacı da bu kastlaşmış ikilemin dışında başka türlü bir siyaset odağı yaratmaktır.

Yeni bir siyaset yapma biçimi, yeni bir demokrasi anlayışı, HDP’nin başından beri önüne koyduğu amaçtır. HDP’nin şu anda yaptığı şey ise bu amaçtan vazgeçmek değil, AKP karanlığında bir gedik açmak için bir imkânı değerlendirmektir. HDP, an itibarıyla bir adaya ya da CHP’ye değil, bu imkâna oy vermektedir ve zaten bu ‘angaje’ olmak değildir. Yoksa siyasal olaylarda nötr kalınmaz, nötr kalmak, siyasetsiz kalmaktır.

Sonuç olarak, havuz medyasının yarattığı ’emir verici’ Öcalan imajı, bugünkü gürültünün asıl kaynağıdır. Aynı medya, uzun yıllardır HDP’yi de ’emir alıcı’ olarak tanımladığı için onlar açısından ortada bir çelişki yoktur ama aklı başında insanlar için bu algıdan beslenerek ‘analiz’ yapmak yanıltıcıdır. Hele hele aynı algıdan hareketle ‘Öcalan-Demirtaş’, ‘Öcalan-Kandil’ çelişkisi senaryoları yazmak akıldışıdır; çünkü (bir gazeteci olarak bunu defalarca gözlemledim) her Kürt Öcalan’ın özel pozisyonunu bilir, kimse onun yerinde olma hayali bile kurmaz.

Kürt hareketini beğenmek beğenmemek ayrı bir şeydir ama bu bir siyasal harekettir, mekanizmaları-işleyişi vardır. Dolayısıyla bu hareketi oturmuş bir siyasal yapı olarak değil de, herkesin birbirini boğmak için fırsat kolladığı, herkesin birbirinin kuyusunu kazdığı bir çete olarak gösteren medyanın yarattığı imaj üzerinden yapılacak her ‘analiz’ boşa düşer.

HDP şöyle karar aldığında ‘Öcalan’dan emir alıyor’, böyle karar aldığında ‘Öcalan’ı takmıyor’ yorumlarıyla olaya yaklaşmak ucuz bir tutumdur. Ama daha önemlisi, bir işleyiş ve kararlaşma süreci üzerine bilgisizlik anlamına gelir. Nitekim, sözünü ettiğim işleyiş kapsamında HDP seçim tutumunu yeniden deklare etmiş ve mesele kapanmıştır.

21 Haziran 2019 Yeni Yaşam 

8845

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Sayfalar