Pazartesi Haziran 17, 2024

HAVUÇ AYDINLAR (MAYALARIN ANISINA)

 

Burjuvazi, kendi sistemini “ilerici” ve insanlığın sahip olabileceği “en iyi toplumsal sistem” olarak tanıtmaya devam ediyor ve bu sistemi savunanları, bu sistemin sürdürülmesinin teorisini yapanları da toplumun karşısına “aydın” olarak çıkarıyor. Elindeki devletin baskı gücünü ve üretim araçlarına sahip olmanın getirdiği tüm avantajları kullanarak;  burjuva ideolojik manipüle araçlarını her saniye, her saat topluma empoze ediyor.

Burjuva aydını, feodalizme kaşı kapitalist sistemi ve onun değerlerini savunurken aydındı. Feodal sistemi ve onun değerlerini savunanlar ise artık aydın olmaktan çıkıp gericileşmişlerdi. Çünkü onlar, ölen bir toplumsal sistemi savunuyorlardı, bu nedenle de “aydın” olamazlardı, olsa olsa yeni bir toplumsal sistemin karşısında yer alan karşı-devrimcilerdi. 

Aydını, salt aydınlatma kavramı içinde ele alsak dahi, toplumu aydınlatıcı bir görev üstlenmesi gerekiyor. Toplumu aydınlatma ise ölen, gerileyen ve artık toplumun sahip olduğu üretici güçlerin gerisinde kalmış ve onun gelişmesi önünde engel haline gelmiş, gerici üretim ilişkilerine sahip toplumsal sistemi savunmanın aydınlatıcı bir yanı olmadığı gibi, aydınlanmanın önünde bir engel oluşturmaktadır.

Bulunduğu toplumsal sistemi yargılamayan ve daha ileri bir toplumsal sistemi savunmayan ve bunun mücadelesini vermeyene aydın denemez.

Ve artık, kapitalist sistem, sürdürülemez ve çürümüş bir toplumsal sistem haline gelmiştir. Her ne kadar kapitalist sistemi ayakta tutma adına; kapitalist üretim ilişkilerini yeniden ve yeniden üretmek için, yoğun bir savaşım (her türlü baskı, anti-demokratik uygulama, faşizm, kitlesel katliam, kitlesel aç bırakma, emperyalist savaş ve işgaller vb. vb.)  verse de, bu onun, toplumsal bir sistem olarak miadını çoktan doldurduğunun göstergesinden başka bir şey değildir.

İnsanın insanı sömürdüğü, baskı altına aldığı, bir avuç sömürücü sınıflar dışında, çalışan emekçilerin tüm haklarının elinden alındığı bir sistemin, düzeltilebilecek, savunulacak bir yanı olamaz. Böylesi bir sistemi savunmak ya da bazı “aşırı uçların” törpülenmesiyle her şeyin yolunda olacağını savunmanın aydın olmakla hiç bir ilişkisi yoktur. Gericiliği savunmak ve  onu yaşatmaya çalışmak karşı-devrimciliktir.

Bugün, insanlık, daha ileri bir toplumsal sisteme sahip olabilecek bir gelişmeye sahiptir. İnsanın insanı sömürmediği, her türlü baskının ortadan kalktığı, özel mülkiyetçi sistemin yok edilip, toplumsal mülkiyetin hakim kılındığı sosyalist ve komünist bir toplumsal sistemin kurulmasının bütünüyle koşulları vardır.

Bu anlamda, kapitalist sistemin savunucuları aydın olamaz. Aydın, daha ileri bir toplumsal (sosyalist-komünist) sistemi savunanlara denir.

Bir işçinin grevle haklarını almaya çalışması, sömrülmeden insan gibi yaşamak istemesi bir aydının ve aydınlanmanın mücadelesidir. Binlerce adsız devrimci propagandistin, örgütleyicinin ve ajitatörün işçi ve emekçileri aydınlatmak için gece gündüz çalışması, sosyalizmin propagandasını yapması, toplumun en ileri aydınları olmasındandır. Gerçek aydın da bunlardır.

2009-2010 yılında Tekel işçilerinin, “grevden önce günde  beş vakit namaz kılıyorduk, şimdi beş vakit komünizmin propagandasını yapıyoruz” demeleri, onların toplumun en ileri aydınları arasına sokmuştur.

Ne AB emperyalist burjuvazisinin “sevgili” Pamuk’ları, ne fetullahcı Altan’lar ne de Belge’ler, Çalışlar’lar, Berktay’lar, Cemal’ler ve bunlara benzeyen daha yüzlercesi, burjuva sistemin direkt savunucuları ya da onun liberalize edilmesini isteyenler, ezilenlerin aydınlığını değil, burjuva karanlığının savunucularıdır.

Günümüzde burjuvazinin “aydın” diye toplumun karşısına çıkardıkları, alınıp-satılan birer metadır. Bunlar, sermayeye hizmet ettiği, patronun karını yükseltiği oranda  burjuvazinin gözünde “aydın” adı altında birer üretim aracıdır. Gerici kapitalist sistemin kendini yeniden üretmenin aletleridir. Ve bunlar da bunun bilincinde olarak hareket ederler.

Burjuva “aydınları”nın en önemli görevlerinin arasında; kapitalist sistemi kitlelere “şirin” göstermek ve proletaryayı burjuvazinin çıkarları lehine uzlaştırmak vardır.... Bunlar; “kapitalist sömürücü sistemin bekası için bazı tavizler verin” diye burjuvaziye de öğütler de bulunurlar. “Demokrasi” oyununu asla ve asla elden bırakmayın derler. Ama, asla, kapitalist sistemin işçi ve emekçileri sömürmesine ve toplumun sahip olduğu üretim araçlarının bir avuç burjuvazinin elinde özel mülkiyet şeklinde toplanmasına dokunmazlar. İşçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki çatışmanın temelinde bunun olduğunu bildiklerinden, bunu doğal ve olması gereken bir şey gibi göstererek, burjuvazinin sopasını kitlelere “havuç” olarak gösterme aymazlığına girişirler. Eğer, bunlara bir sıfat yakıştırmak gerekiyorsa; “burjuvazinin havuç aydınları” demek, yerinde bir tanımlama olur.

Tarihsel miadını çoktan doldurmuş ve insanlığın ve doğanın üzerine bir karabasan gibi çöken kapitalist sitemin savunucuları; “yazar, çizer, sanatçı, gazeteci, romancı, akademisyen vb. olabilirler. Ama içinde yaşadığımız toplumun aydınlatıcısı olamazlar. Çünkü böylesi bir ideolojik siyasal donanıma sahip değiller. Bu bağlamda da, bunları aydın olarak adlandırmak, eşyanın tabiatına terstir.

Sömürüye karşı çıkmayan, özel mülkiyeti savunan, ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunmayan, emperyalizme, kapitalizme ve faşizme karşı olmayan birisi AYDIN OLAMAZ VE BUNLARA AYDIN DENEMEZ.

Burjuvazinin kapitalist sitemini kutsayanlara “aydın” demek, ezilen milyonlara, “ modern köleler olarak kalmaya devam edin” demekle aynıdır.

Burjuvazinin, işçi ve emekçilerin karşısına “aydın” sıfatıyla çıkardıkları, ideolojik manipüle araçları olarak, geleceğin ve daha ileri bir toplumsal sistemin savunucuları değil, kokuşmuş, çürümüş ve ölen bir sistemin savunucuları ve propagandistleridir.

Bugün, toplumu aydınlatmak için  burjuvazinin karanlık propagandistlerinin karşısında işçi ve emekçilerin devrimci propagandistlerinin mücadelesi vardır. Birinciler, aydınlanmanın karşısında yer alırken, ikinciler, aydınlanmanın kararlı savunucularıdır. Gerisi, burjuva propagandası ve burjuva ideolojisinin işçi ve emekçiler tarafından kabul edilmesini sağlama araçlarıdır. ***21.12.2012

107861

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

„Holodomor „ Yalanı Üzerine

Başta Avrupa emperyalist burjuvazisi olmak üzere, bütün gerici devletler, emperyalist Rusya'nın Ukrayna'ya saldırı ve işgalini bahane ederek, tüm SSCB kazanınlarını, anıtlarını yok etmenin yanında, yeni yeni kararlarla, Stalin önderliğindeki SSCB'ni ve sosyalizmi karalamak için her türlü yalana baş vurmaya hız verdiler. Burjuvazinin, sosyalizm ve onu anımsatan herşeye düşmanlığı, kapitalizm ayakta kaldığı sğrece devam edecektir. Bu nedenle, burjuvazinin bütün yalanlarını açığa çıkarmakta devrimci mücadelenin en önemli ayaklarından biridir.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-2 Kemalizm Sol Değildir!

AKP-MHP faşist ittifakı süresince siyasal İslamcılığın karşısına da alternatif olarak Kemalist ideoloji çıkarılıyor. Kendine “sol” diyenlerin siyasal İslamcılığın alternatifi olarak Kemalizm’i yeğlemeleri kabul edilebilir bir siyasi tutum değildir.

Bir İşkencehane Olarak Sansaryan Han Ve Süleyman Cihan!

Dün, Sansaryan Han’a ilişkin bir haber okudum gazetelerde: “92 yıl sonra Sansaryan Han için tarihi karar.” başlığı altında, özetle, şunlar aktarılmaktaydı: 

 

Ermeni fakir çocukların eğitim masraflarının karşılanması amacıyla vakfedilen ancak 1930 yılında devlet tarafından el konulan ve uzun yıllar İstanbul Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılan Sansaryan Han, Anayasa Mahkemesi kararıyla 92 yıl sonra Ermeni vakfına geri verilecek.”[1]

 

Uluslararası İşçi Sınıfı İçin Büyük Bir Kayıp! Jose Maria Sison'u Sonsuzluğa Uğurladık

Filipin Komünist Partisi'nin (FKP)  kurucu önderi, Yeni Halk Ordusu (YHO) ve Filipin Ulusal Demokratik Cephe'nin (FUDC) danışmanı ve  Uluslararsı Halkların Mücadele Birliği'nin (ILPS) kurucularından ve başkanı, Filipin proletaryasının ölümsüz militanı Jose Maria Sison'u (yoldaşlarının Joma'sı) 16 Aralık 2022 tarihinde kaybettik.

Hızır

Hdp'liler katı atık tesisinin yeri değiştirilmesi konusunda öneri gelirse destekleyeceklermiş.

Demek ki gelmese...

De gurban... aha çevreci projeniz... aha boğuniz... aha siz...

Sütlüce'ye akmasın... kendi içimize... köyümüze.... aksın diyorsanız...

De... hadi...

Sütlüce'ye katı atık tesisi kurulmasın.... kendi köyümüze kurulsun... diye önerge getirinde sizi görem.

De.... Hadi kurban...

De.... Hadi...

Gerçekten çok akıllıca.

Gerçekten çok sinsice.

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-1- (Sentez)

"İşçi sınıfının devrimciliğine karşı çıkanlara sol denebilir mi? Ya da bunlar gerçekten sol olabilir mi?"

Sınıflı bir toplumda, bu toplumun alternatifi olarak sınıfsız toplumu öngören ve bunun mücadelesini veren Marksizm-Leninizm-Maoizm’in eleştirilmemesi, özellikle de mülk sahibi sınıfların ideolojik ve siyasal temsilcilerinin eleştirileri ve demagojik saldırılarına maruz kalmaması düşünülemez.

Barbara ve Sara olma zamanı! (Nubar Ozanyan)

Emekçi kadınlar birçok şeyden mahrumdur. Yoksun olduğu esas şeyler, özgürlük ve örgütlülüktür. Faşist devlet şiddeti, feodal baskı, Türk şovenizmi, egemen erkek zihniyeti, işgal ve saldırı, erkek adalet, aile ve din, dışlanma, aşağılanma vb. Saymakla ve yazmakla bitmiyor. 

KKB’li TİKKO Savaşçısı:Kobanê Ruhuyla Rojava’yı Savun!

Faşist TC içindeki klikler, Kobanê zaferinden bu yana dillerden düşmeyen bir yarasında birleşti.

Milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duydukları böylesi günlerde sağdan soldan TC faşizmi her zaman birleşmiştir. Bu bazen masa altından olur, bazen kapalı kapılar ardında, bazense öylece aleni. Burjuvazinin kalbini korkudan hoplatan bir işçi direnişi olabilir, emperyalist tekellere geçit vermeyecek bir çevre direnişi olabilir, faşizmi zayıflatacak bir demokrasi talebi olabilir, ataerkiyi ve heteroseksizmi titretecek bir adım olabilir bu gizli ya da açık el sıkışmaların sebebi.

Ya Özgürlük Mücadelesinden Yanasınız ya da Değilsiniz

Türk egemen sınıfları, Cumhuriyetin 100. yılını kutlamaya hazırlanırken ikinci yüz yılı için de nutuk atmaya başladılar. Halkımızın deyimiyle perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.

Nitekim ilk yüzyılı işçilere, emekçilere, devrimcilere, komünistlere, ezilen ulus ve azınlık milliyetlere, kadınlara, LGBTİ+lara, inanç gruplarına zulmetmekle geçen bir yüzyıldır. Bu baskıcı, asimilasyoncu, ırkçı, cinsiyetçi, tekçi ve emperyalizm uşağı sömürü-soygun düzeni, Kemalist cumhuriyetin ikinci yüzyılı da birinci yüz yılını izleyecektir.

Katliamlar Cumhuriyeti

13 Kasım'da, İstanbul'un en kalabalık caddesinde yapılan bombalı saldırı, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kere daha katliamlar cumhuriyeti olduğunun acı bir kanıtı oldu.

Çamur at…[ismail cem özkan]

Kasım ayını soğuk bir gününde kalabalığın henüz tam yoğunlaşmadığı bir saatte İstiklal Caddesi'nde bir katliam yaşandı. Banka konan bir bomba patladı ya da patlatıldı ve 6 masum, hiçbir şeyden haberi olmayan insan öldürüldü…

Ateş düştüğü yeri yakar ve acısını kelebek kanadı gibi evrene yayar, fakat küresel evrenimizde o kadar çok acı yaşanıyor ki, eskisi gibi haber dahi olmuyor… Yaşanan olay ajans bülteninde geçen birkaç satıra dönüştü… Acılar, düşen ateş ve yok olan hayaller…

Sayfalar