Cumartesi Haziran 1, 2024

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

Bizim işimiz, her fırsatta çeteleşmiş devlet gerçekliğine ayna tutmaktır. Eğer bu sistemin yaratmış olduğu sineklerle uğraşırsak bataklığı gözden kaçırırız. Çünkü bu kokuşmuş sistemin, denetimindeki medya aracılığıyla yapmaya çalıştığı tam da budur. Oysa karşımızda tepeden tırnağa yolsuzluğa bulaşmış bir burjuva-feodal egemenlik sistemi vardır. Dolayısıyla kurutulması gereken bataklığın kendisidir. Ve bu yönlü tüm görevler ancak geniş yığınların gücüne yaslanan devrimci bir savaşla yerine getirilebilir.

Şu açık ki, yaşanan tüm değişimlere rağmen bugün de merkezi görev, devrimci savaştır. Ve proletarya partisinin tüm faaliyetlerinin esas olarak bu göreve hizmet etmesi gerekir. Keza bu bakış açısındaki netlik, an itibariyle etkilediğimiz, harekete geçirdiğimiz kitle gücüyle değil ideolojik duruşla olur. Eğer sağlam bir ideolojik duruşa sahipsek, tüm dezavantajlara rağmen zorluklarla savaşma sanatında ustalaşırız. Küçük kuvvetleri, büyük kuvvetlere dönüştürürüz.

Yine bugün sahada var olan güçsüzlüğümüzün, belli oranda yığınlara ve kendimize olan güvensizliğin ideolojik kökenlerini doğru tespit edersek, düzeltme hareketine olması gereken noktadan başlarız. Unutmamak gerekir ki, görme eylemi doğru yerden bakma ve ezilenlerin sorunlarını kendine dert edinme pratiğiyle başlar.

Sözgelimi, emperyalist saldırganlığın, devlet terörünün dizginsizce sürdüğü bir dönemde hala yasallığın sınırları içine hapsolmuş, merkezi bir mücadele çizgisiyle burjuva egemenlik sisteminin yıkılacağı hayaline kapılmak, tek kelimeyle gerçeklere göz kapamaktır. Tabi ki sınıf savaşımında haklı ve meşru olan her türlü mücadele aracına başvurulur. Hangi aracın nerede, nasıl kullanılacağı güç dengesiyle, koşullarla alakalı bir sorundur. Burada önemli olan karşı devrimci zorun, ancak devrimci zorla alt edilebileceği gerçeğini asla gözardı etmemektir. Bu durumu, sınıf düşmanlarımızla “anladığı dilde konuşmak” olarak da tarif edebiliriz.

Bu bir durum tespitidir. Bu tespiti yaparken, şu gerçekleri görmezden gelemeyiz. Bugün emperyalizm ve dünya gericiliği, ilerici, devrimci, sosyalist mücadelelere, işçi ve emekçilerin kendiliğinden gelişen kitle hareketlerine karşı şiddetli bir devlet terörü uygulamaktadır. Özet olarak güçler dengesi bakımından, moral ve motivasyon anlamında devrim ve halk güçlerinin aleyhine olumsuz etmenlerin bol olduğu bir süreçten geçiyoruz.

Hiç kuşkusuz tüm olumsuzluklar kendi içinde olumsuzlukları da içeriyor. Emperyalist kapitalist sistem krizinin yaratmış olduğu yoksulluk, sefalet tablosu, emperyalist saldırganlık, ezilenlere dönük artan devlet terörü, sınırsız sömürü politikaları, geniş yığınlarda büyük bir hoşnutsuzluğa yol açmıştır. Sade dille ifade edecek olursak, umutla umutsuzluğun, çaresizlikle yeni arayışların iç içe geçtiği bir dönemdeyiz. Ve bugün umudu büyütmek, geniş halk yığınlarını enternasyonal bir bilinçle eğitmekle, örgütlemekle ve devrimci savaş çizgisindeki ısrarla tutumu sürdürmekle mümkün olabilir.

Bugün umudu büyütmek, emperyalistlerin suç ortaklarının enternasyonal proletaryanın, ezilen dünya halkları ve ulusların haklı mücadelelerine karşı yürüttükleri saldırı ve zulüm politikalarına karşı direnme hakkını kullanmakla olur.

Yani insanlık tarihi her koşulda bize şu tecrübelerden öğrenmemizi öğütlüyor. Baskı ve sömürünün olduğu her yerde direnmek ve savaşmak bir haktır. Dolayısıyla güncel bağlamda haydutlar hukukunun sürdüğü bir dünyada bu tarihsel görevlere uygun olarak hareket etmek, enternasyonal proletaryanın varlık gerekçesidir. Sınıf düşmanlarımız ezilenlerin direnme hakkını “Terörist Saldırı” olarak görmekte.

Oysa eğer bir “terör” den söz edilecekse, o da bu modern haydutların halklara uygulamış olduğu devlet terörüdür. Bugün dünya, Ortadoğu’da her gün devlet terörü ile öldürülen, yerinden yurdundan edilen milyonların çaresizce düştükleri göç yollarına, toprağa düşen cansız bedenlerine tanıklık ediyor.

Bugün dünya, haksız savaşlar, iktisadi ve siyasi nedenlerden dolayı göç yollarına düşen ve gittikleri ülkelerde ırkçı-faşist saldırılara maruz kalan milyonların karşı karşıya kaldıkları zorluklara tanıklık ediyor. Hiç kuşkusuz, tüm bu yaşananların sorumlusu emperyalist kapitalist sistemdir. Dolayısıyla emperyalizme, faşizme ve her türden gericiliğe karşı geniş yığınları örgütlemek, kavganın öznesi haline getirmek güncel bir görevdir.

2894

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Sayfalar