Pazartesi Haziran 17, 2024

“Ermenilerin hepsi ASALA olsun” (Nubar Ozanyan)

Yaklaşık 45 gündür Artsakh, vicdansız ve eşitsiz bir kuşatma altında. Artsakh halkı buz kesen soğukta direniyor. Dünya sağır ve suskun.

Kurtuluşunu arıyor Artsakh. Yanıbaşında bulunanlardan çözüm bulamayınca, bu kez, geçmişte faşist Türk devletinden hesap soran ve intikam eylemleriyle ses getirenlere yüzünü dönüyor. 1980’li yıllarda geçtiği her yerde iz bırakan, dönemin “Nemesis”leri olan Ermenistan’ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu’ndan (Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia-ASALA) umut ve çözüm bekliyor. ASALA’nın onları kurtaracağını düşünüyor ve aradan 30 yıl geçmesine karşın halen bunu hayal ediyor. Var olan mevcut parti ve temsilcilerinden umut beklemiyor.

ASALA bugün yok. Mücadele ve eylemleri geçmişte kaldı. Marksizm-Leninizm’den önemli oranda etkilenen, küçük burjuva devrimci bir örgüt olan ASALA’nın aradan geçen onlarca yıldan sonra Ermeni halkı için yeniden umut olmasını nasıl yorumlamalı?

Ermeni fedai geleneğini yeniden canlandıran bu devrimci örgüt, önemli eksik ve hatalarına karşı faşist Türk devletine kök söktürdü. Dahası bırakalım kabul etmeyi, inkar edilen Ermeni Soykırımı gerçeğini bütün dünyanın gündemine soktu. Tarihsel bir rol oynadı ve zamanı geldiğinde kendini feshetti. Ancak görülüyor ki, yarattığı umut, Ermeni halkı arasında halen yaşamaya devam ediyor. Ermeni halkı umudunu, öncüsünü aramaya devam ediyor. Bir yol açıcı arıyor.

Bu gerçeği ifade etmemizin nedeni Yerevan’da bir gazetecinin ASALA’nın “Van Grubu”nun eylem komutanı Vasken Sisliyan’la yaptığı röportajdır. “ASALA ismi Ermeni halkında büyük bir umut yarattı. Her zor dönemde mutlaka ASALA bir umut yaratır ve bir çıkış eylemi yapar. Halkın beklentisi hep bu yönde olmuştur” diyor gazeteci.

Verilen yanıtı uzun olması pahasına aktaralım. Vasken Sisliyan soruyu şöyle cevaplıyor: “45 yıl önce kurulan 40’ın üzerinde şehidi olan ASALA, bir intikam hareketi olmaktan çok bir özgürlük hareketiydi. Elbette bu mücadele içinde intikam eylemleri de vardı. ASALA bugün de kendi varlığını başka bir biçimde sürdürüyor. Geçmiş mücadele biçimlerinden farklı mücadele yöntemlerini uygulayarak varlığını sürdürüyor. Ancak Batı-Ermenistan’ın kurtuluş mücadelesi henüz sonlanmış değildir. Çünkü Batı-Ermenistan henüz kurtulmamıştır.

Mücadelemiz sadece Türk devletine etkili ve sarsıcı darbeler vurmak değildi. Aynı zamanda Diasporadaki Ermeniler’i uyandırmaktı. Köklerinden ve kimliklerinden uzaklaşan Ermenileri sarsmak ve kendi gerçekliklerine dönmelerini sağlamaktı. Onlara Ermeni olduklarını hatırlatmaktı.

Elbette ki, Hay halkı her şeyini ASALA’ya bırakarak kurtulamaz. Bütün Ermeni halkı özgürlüğüne ve kurtuluşuna inanıp bu uğurda mücadele etmelidir.

Halkımızın umudunu ASALA’ya bağlaması ve her dara düştüğünde ASALA’nın mutlaka kendilerinin yardımına yetişir fikrine inanmaları ve ASALA’ya umut bağlamaları ve ondan beklentiye girip mucize beklemeleri iyidir.

‘Havadk-Huys-Ser’ (İnanç-Umut-Sevgi) ilkemiz olmuştu. İnanç, mücadeledir. Umut yapılması gerekenlerdir. Sevgi ise Ermenistan’dır. Amacımızın özlü üç ifadesi.

Halkın ASALA’ya umut bağlaması iyidir. Ancak halkımız bilmelidir ki, onların bizden hiç de eksik yanı, bizlerin de onlardan hiç de fazla yanı yoktur. Ermenilerin bir kısmı Ermenistan’ı seviyorlar ancak bizim gibi güçlü sevmiyorlar. Biz güçlü sevdiğimize canımızı feda ettik ve etmeye hazır olduk. Esas mesele buradadır. Bütün mesele; sevmek, inanmak ve bunun için kendini feda etmeye hazır olmaktır. Biz eyleme giderken ölmek için gitmiyorduk. Ancak biliyorduk ki, eylemin içinde öldürmek kadar ölüm de vardır. Bir an olsun ölümü düşünmüyorduk.

Şimdi çok sayıda gençle karşılaşıyorum. Benden daha fazla askeri olarak eğitilmiş ve donatılmışlar. Nedir eksik olan? Bu soruya yanıt aramalıdırlar. Ermenilerin hepsi ASALA olsun. İsmini değiştirebilirler. Fark etmez. Ancak mücadele fikri ve savaşma ruhu, sevgi ve umutları kadar büyük olsun.

Bugün Arsthak kuşatmasının bu kadar uzun sürmesinde mevcut hükümetin suçu büyüktür. En alttakinden tutun en üste kadar herkes suçludur. En alttaki Ermeni’nin küçük günahı vardır. En yukarıdaki Ermeni’nin büyük günahı vardır. Durum çok kötüdür. Çözüm bizim güçlenmemizdedir. Birlikte hareket etmemizdedir.

Geçmişte Hrimyan Hayrik’in hikayesini herkes bilir. Bugün bu hikayeyi benzer bir şekilde yaşıyoruz. Hrimyan Hayrik derdi ki; ‘Eğer demir kepçemiz varsa pişen çorbadan payımızı alırız. Eğer kağıttan kepçemiz varsa sıcak çorba içinde kağıttan kepçemiz erir. Dağılır. Ve aç kalırız.’

Ben Ermeni halkına güveniyorum. Onlara inanıyorum. Çok değerli ve kendilerini özgürlükleri için feda edecek yetenekli Ermeni gençleri vardır. Onlara yol göstermek ve zaman gereklidir.

Ermeni halkının bugün en büyük sorunu ve en büyük eksiği, güvenilir sağlam bir lidere sahip olmamasıdır. Halkın güvenini kazanacak ve arkasından yürüyecek bir önderin olmamasıdır.”

Böyle diyor ASALA’nın “Van Grubu”nun eylem komutanı Vasken Sisliyan.

Ermeni halkı dün ASALA’yı yarattı. Özgürlüklerine inanan kahraman savaşçılar çıkardı. Onlar geçmişteki Ermeni fedai geleneğinin sürdürücüsü oldular. Ermeni fedai geleneği, kendisini Martager Nubar Ozanyan’da sürdürdü. Bugün de Ermeni halkı mutlaka yeni umudunu ve kendi öncüsünü yaratacaktır. Bunu gerçekleştirecek iradeye ve tarihsel gerçekliğe sahiptir.

2167

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Kaypakkaya’yı sevmek (Deniz Faruk Zeren)

Kim, ne zaman onun ismini ansa devletin en katı, en soğuk, en acımasız yüzüyle karşı karşıya kalıyor!

Kim ne zaman onun fotoğrafını assa, taşısa, devletin sorgularıyla, kelepçesiyle, zındanlarıyla tanışıyor!

Kim, ne zaman onu sevdiğini, izinde yürüdüğünü söylese vay haline!

Bu dünyada, bu ülkede sevilmesi suç olan kaç insan var?

On yıllar önce katledilmiş, katilleri açığa çıkarılmak bir yana korunup gizlenmiş, mezarına giden yollara bile karakollar kurulmuş, adına yazılan şarkılar yasaklanmış bu insan güzeli, İbrahim Kaypakkaya’yı sevmek neden suç?

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

Sayfalar