Pazar Haziran 16, 2024

Ermeni Yetimhanelerinden; Filistin’e-Karabağ’a-Hayastan’a, Kürdistan’a-Rojava’ya Uzanan Bir Devrim Tarihidir General Martager

Tarihin en karanlık yerlerine gömülmek istenen mazlum Ermeni halkının isyan çığlığıdır Martager yoldaş. DAİŞ faşistleri tarafından köle pazarlarında satılan Ezidi kadınların kurtuluş öfkesidir.

“Ancak çölde yaşayabilirler” diye emir yağdıran İttihat Terakkicilerin devamcı ve takipçileri olan DAİŞ çetelerinin soykırım saldırıları  başladığında Ermeni halkının derin tarihsel acılarına tutunarak Rojavaya uzandı.

Acıları olan her halkın yanında ve silah elde saflarında oldu. Ne zaman ki Filistin halkı derin katliam acıları yaşadı, silah elde Filistin gerillası oldu. Ne zaman ki Hayastan halkı Karabağ’da acı yaşadı silah elde Karabağ gerillası, Kürt halkı acı yaşadığında silah kuşanarak Kürt gerillası oldu.

Halkların acılarına tutunan isyan köprüsüdür General Martager!Yaşamı boyunca Ortadoğu’nun her bir karış yoksul toprağında gerilla olmasını başararak savaşmanın sahici ve samimi adı oldu Nubar Ozanyanyoldaş.  

TİKKO Generali Martager

General Martager’in savaş tarihinin her bir sayfasında ve satırında direnişin ve özgürlüğün kahraman gerillaları olan Antranik Ozanyan’ın, Serop Ağpür’ün, Misak Manuşyan’ın, Monte Melkonyan’ın, Leonid Azgaltyan’ın, Armenak Bakır’ın, Manuel Demir’in, Nubar Yalım’ın, Hrant Dink’in, Hayrabet Hançer’in ve sayısız ermeni fedaisinin hikâyeleri yazılıdır.

Her Ermeni fedaisinin hikâyesi aynı zamanda soykırım yaşamış Ermeni-Ezidi-Kürt-Süryani-Rum halkının değişmeyen benzerlikte ortak hikâyesidir.

TİKKO Generali Martager yoldaş kimdir? diye sorulduğunda O, Ermeni-Asuri-Süryani-Kürt-Arap-Ezidi-Filistin Fedaisidir. Martager yoldaşın hikayesi hem her özgürlük savaşçısının hem de hepsinin birleşmesinin hikayesidir.

O Ermeni yetimhanelerinde soykırım türkülerini ve hikayelerini dinleyerek öfkesini büyütüp ARARAT’ın zirvelerine yürüdü. Kadın-çocuk cesetleriyle kan dolu nehirlerden su içmeyi kabul etmeyen koyunların isyanını çoban kavalına işleyen acıların dinmeyen notalarıydı.  

Soykırım acılarına neden olan kodları Kaypakkaya yoldaşın devrim öğretisinde bulduğunda son nefesini verinceye dek onun öğretisine yüksek sadakatle bağlı kaldı. Kaypakkaya yoldaşa büyük inandı ve inancı ve idealleri uğruna büyük savaştı.

O, bütün sahte sözlerin bittiği yerde sahici devrimci duruşun ve pratiğin isimsiz, görünmez kahramanı oldu. Ne bir mevkiye, ne bir kariyere tenezül etmeyen adressiz devrimciliğin son örneklerinden biriydi.

“Eski çoraplarınız varsa bana verin”

Yaşamı boyunca kendisine ait ne bir evi ne bir adresi ne de kapısını açacağı bir anahtarı olmadı. Ne dünya malına parasına minnet etti ne de kapitalist sistemin ürettiği yarattığı çirkinliklere değer verdi.

Kurmasını istediği dünyayı anda yaşadı ve yaşanması için mücadele etti. Sözle söylemle değil, pratikle işle eylemle devrimi yapmaya kendini adadı. Herkes mevziyi nasıl yapalım diye tartışır ve konuşurken komutan Martager işe girişerek, mevziyi elleriyle hazırlayarak nasıl yapılması gerektiğini gösterirdi.

Ayağındaki ayakkabısını yoksul bir çobana, elindeki silahını yeni gelen enternasyonalist bir savaşçıya anında verecek kadar temiz, yoldaşlarını hiç bir konuda rahatsız etmeyecek kadar duyarlıydı.

Karargahta mevcut bulunan savaşçı sayısına göre sırayla tutulan devrim nöbetini sıra kendisine geldiğinde kimseye devretmeyecek kadar anlatılması derin bir hissiyat sahibi devrimciydi.

 “Eski çoraplarınız varsa bana verin” diyecek kadar kimsenin aklına gelmeyecek kadar dervişlik misali bir yaşamın en ileri”fakir” örneğiydi.  

Kaypakkaya yoldaşın görüşlerine herkesten daha fazla inandı. Öğretisine bağlılığını stratejik yürüyüşünde gösterdiği kararlılığıyla ortaya koydu. Filistin-Hayastan-Kürdistan’da devrimci görev dendiğinde arkasına dönüp bakacağı kendisine ait hiç bir şeyi olmadı. Devrim görevi dendiğinde ufak bir tereddüt bile göstermeden yürüdü.

“Sıra neferi olarak devrimcilik yapmak”

“Her an her yerde her an hiç bir yerde” , “ Devrimi gelecekte değil anda yaşamak”, “sözle değil işle eylemle devrimcilik yapmak,” “mevki ve yetkiyle değil sıra neferi olarak devrimcilik yapmak” kodlarını pratiği ve yaşamıyla yeniden yükledi devrimciliğe.

Sarsılan yorulan kırılan gerileyen herkesin sahip olmak için can attığı avrupa mülteci kimliğini bir anda yırtıp atmakta teredüt etmeden sahip olduğu fiziki bütün imkânları bırakarak ülkeye dönmekte asla teredüt etmedi.

Komutanlık yaptığı Filistin-Karabağ-Rojava topraklarında komutanken savaşçı, savaşçıyken komutanlık yaptı. Savaşla siyaset, savaşla önderlik, savaşla felsefe, savaşla kitleler arasında diyalektik bağı doğru okudu.

Ve bu okuma üzerinden pratiği örgütledi. Yaşamının ve savaşımının her bir adımında statükoculuğa-bürokrasiye mevki ve yetkiye meydan okuyan ve alay eden bir yerde durdu.

Söylemde lafta devrimcilikle sahici devrimcilik arasına kalın bir çizgi çekti. Kirletilerek  gizlenmeye korunmaya çalışılan piyasaya gerçek diye yutturulmaya çalışılan anlayış ve şahsiyetlerle alay etti. Savaşırken alay etti. Ölüme giderken alay etti. “Beş para etmez sizlerin sahte sözleri ve açıklamaları”  diyerek ülkemize en yakın yerde duran ancak ideolojimize-stratejik devrim yürüyüşümüze en uzakta olanlarla alay etti.

“İlk Eylemini Yetimhane Gerçekleştirdi”

Devrimci savaş gerçektir. Savaş alanları ve onun ertelenemez patlamaya hazır görevleri gerçektir.

Halkın yaşadığı acılara karşı savaşmak gerçektir. General martager savaş kadar gerçekti. Elindeki en iyi silahını yanındaki yoldaşına verecek kadar gerçekti. Daeş çetelerinin saldırılarına karşı her türlü silahı kullanarak savaşacak onları tarihin mezarlığına gömecek kadar gerçekti.

Kendisine ayrılan üniformayı yeni gelen yoldaşına teredütsüz bir şekilde verecek kadar paylaşımcı yoldaşlarından eski çorapları isteyecek ve giyecek kadar egoları  olmayan bir devrimciydi.    

Daha bıyıkları terlememiş yaşta devrimcileşen Martager yoldaş İlk eylemini Ermeni yetimhanesinin bahçesinde yükseklerde duran faşizmin kanlı bayrağını indirerek gerçekleştirdi.

 İlk çocukluk eylemi yürüyeceği devrimci savaşın ön adımları oldu. O faşizmin alnında patlattığı mermilerin şarjörünü soykırım hikayelerini ve türkülerini dinlerken doldurdu. Bundandır ki şarjöründeki mermi son nefesine kadar eksik olmadı. 

Fotoğraf karelerinde yer almaktan özenle uzak duran, çekinen ancak savaşa müthiş sevdalı olan büyük devrimci Nubar Ozanyan yoldaş 61 yıllık yaşamı boyunca kendisine ait ne bir anahtarı ne de yeni bir elbisesi olmadı. Kaypakkaya geleneğinin sahici devrimcisi olmanın yükseklere çekilmiş bayrağı oldu.

Bilinç ve yüreğimizde öyle kalacaktır. Onun yarattığı devrimci değerleri ve savaşımını gizlemeye,  saklamaya çalışan hiç bir anlayış ve pratik başarılı olamayacaktır.

Çünkü Nubar Ozanyan, bir savaş ve devrim gerçekliğidir. Kaypakkaya sahiciliğidir.

Rojava’dan bir yoldaşı 

43047

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Sayfalar