Pazartesi Mayıs 20, 2024

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Lozan, TC devletinin uluslararası alanda siyasi ve hukuki temelde resmiyete dökülmesini sağlamıştı. Nitekim, Kemalistlerin emperyalizm ile işbirliğinin karşılıklı taviz ve teminatlar eşliğinde bir anlaşmayla sonuçlanmasını sağladı. Emperyalistler, 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonucunda oluşan tabloya son şeklini Lozan’da gerçekleştirdikleri konferansla vermiş oldular. Ortadoğu coğrafyasını, emperyalizme bağımlı ulus devletler ve ilhak edilerek parçalanmış ulusların karmaşıklığı içinde şekillendirdiler.

İttihat Terakki’nin sermayenin Türkleştirilmesi ve Müslümanlaştırmasına yönelik özellikle Ermeni, Rum, Süryani milliyetlerine yönelik gerçekleştirmiş olduğu soykırım, katliam, tehcir, yağma edilen mallar, mülkler gibi onlarca insanlık ve hukuk dışı uygulamalar Lozan’la birlikte yok sayıldı, üzeri örtüldü ve bu uygulamaları yapanlar imzalanan Anlaşma aracılığıyla uluslararası çıkarlar pazarında aklandı.

Lozan görüşmeleri sürerken, Kemalistlerin bu aklanma ve kabul edilmelerinin karşılığında elbette emperyalistlere bir güven vermeleri gerekiyordu. İşte bu anlamıyla, İzmir İktisat Kongresi hem toplanma zamanlaması hem de gerek bileşeniyle gerekse de aldığı kararlarla dikkat çekicidir. Emperyalistlerle birçok konuda pazarlıkların yürütüldüğü bir dönemde güven verici kararların alınması önemliydi. Bu kongrede, emperyalist-kapitalist sisteme iki önemli mesaj verildi. Birincisi, izlenecek iktisadi politikaların emperyalist-kapitalist sistemin içinde olacağı, ikincisi de Kemalistlerin, Sovyetler’e sırtını kesin olarak çevirmesiydi.

Kemalistlerin Lozan’ı bir “zafer” edasıyla karşılamaları boşuna değildir. Çünkü Lozan, devletleşen Kemalist ideolojinin o döneme kadar yaptıklarının aklanması ve sonrasında yapacaklarına meşruluk ve resmiyet kazandırmasının önünü açtı.

Komünist önder Kaypakkaya’nın “Milli Mesele” makalesinde geçen Lozan Antlaşması’yla Kürtlerin uğradığı tarihsel haksızlığını gözler önüne serdiği bölümlere göz atacak olursak: “Lozan Antlaşması, Kürtleri çeşitli devletler arasında parçaladı. Emperyalistler ve yeni Türk hükümeti, Kürt milletinin kendi kaderini tayin hakkını çiğneyerek, Kürt milletinin kendi eğilimini ve isteğini hiçe sayarak, sınırları pazarlıkla tesbit ettiler.

Böylece Kürdistan bölgesi İran, Irak ve Türkiye arasında bölündü.”

“İnönü’nün Lozan’da Kürtlerin de temsilcisi olduğunu iddia etmesi de, Kürt milletinin kendi kaderini tayin hakkına açıkça bir saldırıdır. Kürt milletinin kaderini dışarıdan tayin etme alçaklığıdır. Kürt milletinin oturduğu bölgeyi Türkiye sınırlarına yani Türk burjuvazisinin ve toprak ağalarının hakimiyet alanına, emperyalistlerle pazarlık yaparak dahil etme kurnazlığıdır! Ve Türk milliyetçiliğinin en azgın bir biçimde tezahür etmesidir.”

“Lozan’da Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı alçakça çiğnendi. Kemalistlerle emperyalistler, Kürt ulusunun kendi istek ve eğilimini hiçe sayarak, pazarlıkla, Kürdistan bölgesini çeşitli devletler arasında böldüler.”

Kaypakkaya’ya göre Kürt ulusunun kendi devletini kurma hakkı olmasına rağmen, bu hak Lozan’la çiğnenmiştir. İşte Kaypakkaya, bu anlamıyla Lozan Antlaşması’nı “tarihsel haksızlık” olarak tanımlamaktadır.

Medya Savunma Alanları’na yeni işgal saldırıları

Kürt ulusunun uğradığı bu tarihsel haksızlığın, faşist TC devletinin kuruluşundan bugüne kadar hız kesmeden sürdüğü bir gerçek. Dönem dönem TC yöneticilerinin Lozan’ı yetersiz gördüklerini ifade eden açıklamaları oldu. Bugün Irak Kürdistanı’nda ve Rojava’da askeri, siyasi ve ekonomik açıdan, işgal saldırılarını sürdürdüğü ve işgal ettiği alanları kendi sınırlarına dahil etme hedefiyle hareket ettiğini söylemek gerekir.

Keza Lozan’nın 100. yıldönümü vesilesiyle R.T.Erdoğan’ın yayımladığı mesajda “Lozan Antlaşması’yla elde ettiğimiz hakları kararlılıkla savunurken, yeni hamlelerle ülkemizin kazanımlarını tahkim edeceğiz” söylemleri de buna işaret etmektedir. Elbette bu mesajla, halihazırda Rojava ve Medya Savunma Alanları’na yönelik devam eden işgal ve ilhak saldırılarının yoğunlaşması, derinleştirilmesi ve yeni askeri operasyonlara kapı araladığını söylemek gerekir. Halihazırda Medya Savunma Alanları’na yönelik yıllardır yürüttüğü savaş, HPG Basın İrtibat Merkezi’nin 21 Temmuz’da faşist TC ordusunun Medya Savunma Alanları’na dönük yeni bir işgal operasyonu başlattığını duyurmasıyla yeni bir boyut kazandı.

HPG BİM açıklamasında, “İşgalci Türk ordusunun kış sürecinde gerilladan aldığı ağır darbelerden dolayı geri çekilmek zorunda kaldığı alanlar, bu yeni saldırının hedefi oldu. 14 Temmuz’da Zap’ın Kurojahro Direniş Alanı, 19 Temmuz’da ise KDP’nin aleni destek ve iş birliği ile Metîna’nın Girê Ortê Direniş Alanı’nda işgal saldırıları başladı.

20 Temmuz gecesi ise yoğun hava bombardımanlarından sonra 21 Temmuz sabahında Şehîd Delîl Batı Zap bölgesinin Girê Cûdî Direniş Alanı’na işgal saldırısı başladı. İşgalci TC ordusunun taktik nükleer bombalarla gerçekleştirdiği saldırılar; 11 ve 12 Temmuz’da Zap’ın Kokerê Direniş Alanı’ndaki mevzilerimiz 4 kez taktik nükleer bomba ile bombalandı.

20 Temmuz’da Zap’ın Sîda Direniş Alanı’ndaki mevzilerimiz 1 kez taktik nükleer bomba bombalandı” şeklinde verdiği bilançoda saldırıların özellikle Zap bölgesinin Girê Cûdî alanında yoğunlaştığı belirtiliyor. Bu alan daha önce basına yansıdığı gibi TC ordusunun kendi asker cenazelerini yaktığı alan olarak da TC açısından önemli bir yerdir.

KDP, işbirlikçi pozisyonunu güçlendiriyor!

Faşist TC devleti, Medya Savunma Alanları’na yönelik saldırılarında KDP’yi kullanmaktadır. Son olarak Mesrur Barzani’nin Türkiye ziyaretinden sonra Savunma Bakanı Yaşar Güler görüşmenin çok verimli geçtiğini ve bunun olumlu sonuçlarının önümüzdeki günlerde ortaya çıkacağını dile getirmişti. Bu görüşmeyle TC’nin Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’ne ve gerillalara yönelik savaş konsepti içerisinde KDP’ye yeni misyonlar biçtiği ortaya çıkmıştır. KDP’nin hedeflerinin başında hem geçtiğimiz aylarda kaybettiği petrol üzerindeki denetimi tekrar ele almak hem de YNK’nin etki alanını daraltmak ve PKK’yi Medya Savunma Alanları’ndan çıkarmak vardır, bu minvalde faşist TC devletiyle işbirliğini derinleştirme ve gerillaya yönelik saldırılarda daha fazla uşak rolü üstlenmektedir.

KDP, Süleymaniye’de MİT’e yardım ederek Kürt yurtseverleri ve kadrolarına suikast düzenleyerek katledilmelerine ortak olurken, diğer taraftan kendi işlediği suçları da PKK’nin üzerinde atmaktadır. Geçtiğimiz günlerden Zaxo’da KDP’nin istihbarat örgütlenmesi olan Parastın’ın eski sorumlusu Mihemed Mirza Sindi’ye düzenlenen ve bir iç hesaplaşma olarak değerlendirilecek suikastın hemen ardından Barzani medyası, PKK’nin üzerine yıkmıştır.

Faşist TC ordusu, KDP ile Xakurke’de ortak operasyon düzenlemiş, yine Metîna ve Girê Ortê alanlarına saldırılarında peşmerge üslerinden hareket etmişlerdir. KDP, MİT’e istihbarat sağlamaktan tutalım, TC askerlerinin sevkiyatından lojistik sağlamaya kadar, her alanda TC’ye “hizmet” etmeyi sürdürüyor. NATO’nun kendi envanterinden TC’ye temin ettiği kimyasal ve taktik nükleer silahların gerillaya yönelik kullanıldığının ispat edilmiş olmasına rağmen PKK, çeşitli uluslararası kurumlara çağrı yapmıştı. Ancak faşist TC ordusunun işlediği savaş suçlarını örtme görevini üstlenen KDP’nin bölgede araştırma yapmak için gelmek isteyen bazı uzman heyetlerinin geçişini engelleyerek işbirlikçiliğini güçlendirdi.

Gerilla tarihsel haksızlığa karşı direnişte!

TC devleti, 2015’te Kürt hareketine yönelik yürüttüğü haksız savaşın boyutlarını en yükseğe çıkarmıştı. O zamandan bu yana özellikle Türkiye, Irak ve Suriye Kürdistanı bölgelerinde hem halka hem de gerillaya yönelik her türlü siyasi, askeri ve ekonomik saldırganlığını katmerleştirerek sürdürmektedir. Bu tasfiye saldırılarının en önemli parçasını ise Abdullah Öcalan’a yönelik geliştirdiği ağır tecrit koşulları oluşturmaktadır. Faşist TC devletinin, A.Öcalan üzerinde uyguladığı ağır tecrit siyaseti, Kürt ulusunun özgürlük mücadelesine yönelik ciddi bir saldırıdır. Bu saldırının diğer ayağını ise Kürt halkının Rojava ve I.Kürdistanı’nda elde ettiği kazanımları tasfiye etmek, Rojava topraklarında işgal ettiği alanları çoğaltarak hem Türkiye hem de Irak Kürdistanı’nda Medya Savunma Alanları üzerinde gerillayı askeri operasyonlarla bitirme hesabını yapmaktadır. Fakat gerillanın geliştirmiş olduğu savaş tünelleri, araziyi etkin kullanması ve etkin vur-kaç taktiği ile Türk ordusu bir bütün istediğini elde etmede zorlanmaktadır. Zaten halihazırda Maraş merkezli depremden sonra eylemsizlik kararı açıklayan gerillanın bu süreci hazırlıklı geçirdiği, özellikle seçimlerden sonra bu tarz işgal saldırılarının gelişeceğine dair öngörülerle bölgede ciddi hazırlıklarının olduğunu, indirme yapan TC askerlerine ilk elden verdikleri cevaptan anlıyoruz. Yine Bitlis Xizan’da faşist TC’nin başlatmış olduğu askeri operasyonlarda, “Teslim ol” çağrılarına direnişle cevap vererek ölümsüzleşen o kahraman gerilladan bu saldırılara karşı gösterilecek en devrimci tavrın ne olduğunu anlıyoruz.

Bu saldırılar karşısında devrimcilerin ve komünistlerin görevi, Lozan Antlaşmasıyla çiğnenen Kürt ulusunun Özgürce Ayrılma Hakkını savunarak, Kürt halkının kazanımlarına yönelik gelişen her saldırının karşısında “en önde” durmak, savaşmaktır.

1873

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Sayfalar