Cumartesi Haziran 1, 2024

Devrimin İşçisi Dursun Çaktı Yoldaş’a...

Ölümün yaşamın yoldaşı olduğunu bilmeme rağmen, yoldaşlarımızın ölümlerinin arkasından kalem oynatmak, söz etmek bana hep ağır gelmiştir. Düşmanla savaşarak ya da ağır hastalıklar nedeniyle erkenden yitirdiğimiz, toprağa verdiğimiz onlarca yoldaşın arkasından çok bildiri yazdım. Ama yoldaşları anlatmak bana hep zor gelmiştir. Dursun yoldaş’ta onlardan biridir.

Dusun ile 25 yıl önce tanıştım.  Bir çok defa evine uğradım. Çok sık görüşmedik. Maddi olarak sıkıştığımda ve kendisine söylediğimde asla ikiletmedi. Ara sıra telefonlaştık. Hastalığını duyuncada telefonda konuştum. O öleceğini biliyordu. “Sonucu biliyorum. ... Bir çok yoldaşı uğruladık ...  Ama direneceğim” demişti. Sonucu bilmesine karşın umudunu yitirmemişti. Önemli olanda buydu. Umut, yaşamla ölüm arasında yaşamın ve dik durabilmenin kaynağıydı.

Dursun yoldaşı yitirdiğimizi öğrendiğimde, “kötü bir zamanda gitti. Pandemi olmasaydı onu sonsuzluğa uğrulayacak, Avrupa’nın her yerinden en az 5-10 bin kişi olacaktı” demiştim. Bu bile Dursun’u anlatmaya yeter diye düşünüyorum. Pandemi önlemlerine rağmen, Avrupa’nın her yerinden taziyesine iki gün içinde 1500 aşkın seveni gelirken, cenazesine “100’den fazla kişinin katılmasına izin yok” ricasına rağmen, 500’e yakın seveni katılmıştı. Devrimci halk insanı olarak yaşamayı başarmanın bir muhasebesiydi bu kitlesel yoğunluk.

Ekonomik durumu iyi sayılırdı. Evi bütün yoldaşlarına açıktı. Mütevazi ve paylaşımcı biriydi. Bu hemen hemen bütün devrimcilerde vardır. Devrimci olmanın ve ölene kadar devrimci kalabilmenin de temel kıstaslarından biridir diye bilirim. Alçak gönüllülük ve paylaşımcılık yoksa, devrimci kalmak zordur. Alçak gönüllülük kendinden bir şeyler katmak ve karşılık beklemeden verebilmektir yoldaşlarına ve yoldaşlarını her zaman öncellemektir. Aynı zamanda ideolojik olarak davana bağlılık ve onu sürdürmektir.

Sevgili Dursun yoldaşın alçak gönüllülüğü, mütevaziliği, paylaşımcılığı; kapitalizme karşı direngen bir mücadele, sosyalizmi ise her yerde her alanda savunusuydu. Devrime ve devrimciliğe karşı duyarlılıktı. Anti-komünistlikten nefretti.

Bu nedenle de, her şeyi yoldaşları ve inandığı devrim içindi. O ücretli bir işçi değildi, ama yaşamıyla, mücadelesiyle bir proleterdi. Kaypakkaya’nın proletarya önderliğinde devrime ve sosyalizme olan inancı ona, sarsılmaz bir duruş katmıştı.

Onun devrimci proleter duruşu ve yaşam biçimi, ailesine ve çocuklarına da örnek olmuştu. Bütün devrimcilerin Dursun’dan öğrenmesi gerkenlerin başında; çocuklarını ve yakın çevresini kendi davasının yoldaşı yapabilmesidir. Çoğu devrimcilerin başaramadığını Dursun yoldaş başarmıştı. Bu, çok özel bir meziyet istemeyen, ama, sözüyle yaşamıyla devrimci olabilmenin ve de proleterce yaşamanın, düşünebilmenin eylemleriyle birleştirmesini başarmasında yatmaktadır. Kapitalist sistemin insanları sersemleştirdiği, uyuşturduğu, oradan oraya savurduğu koşullarda elbette kolay olmayan devrimci yaşam ve duruş biçimidir bu.

Dursun, herkes gibi üzülür ve kaygılanırdı. Kaygıları ve üzüntüleri daha çok partisiyle ilgiliydi. Bölünmeler, ayrılıklar onu hep üzmüştür. Ama o her zaman doğruların yanında yer almasını da bilmiştir. Bu, onun yukarıda saydığım özelliklerinden kaynaklanıyordu. Her devrimci de olması gereken, devrimci bir inadı da vardı. Her şeye “eyvallah” demezdi. Sorgular ve bunun sonuncunda bir karara varır ve inandığı doğrultuda yürürdü.

Devrimci yoldaşlarını da geçici yol arkadaşlarını da iyi tanıyordu. “Geçici yol arkadaşı” olanlara sıcak yaklaşmıyor, bunların davaya zarar verdiğine inanıyordu. Proleter yaşam biçimine sahip olmayan küçük burjuva devrimciliğin “lafazanlığına” inanmıyor ve güvenmiyordu. Bu yanıyla da o komünist önder Kaypakkaya’nın Çeliği’ni sulayanalardan biriydi.

Dursun, devrimcilerin birliğine de inanan ve olması gereken bir eylem olarak görüyordu. Asgari ölçüde de olsa demokratik hak ve özgürlükler için devrimcilerin bir araya gelemesini ve birlikte hareket etmesini, burjuvaziye karşı devrimin kazanacağı bir güçlü mevzi olarak görüyordu.

Hoçşakal devrimin işçisi Dursun Yoldaş! Uğurlar olsun! Enternasyonal proletaryanın devrim meydanlarında buluşmak üzere...

4077

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

BALIK VE MELISA

Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde... 


ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ

 

“Acıya yenilmek istemiyorsan,

onunla yüzleşmen gerek.”

(Lanza del Vasto.)

 

Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…

Ben onlardan değilim, Kaypakkayanın yoldaşıyım.

 

Çanakkale Savaşında İnsanlık Dramı (Yüzbaşı Sarkis Torosyan)

 

Savaş Şiddet Üzerine Ekonomi-Politik ve Antropolojik Notlar

 

“Yoksulların zenginlere karşı verdiği savaşa terörizm,

zenginlerin yoksullara uyguladığı terörizme de savaş denir.”[2]

 

İtiraf etmek gerekir ki, savaş hakkında konuşmak, kolay bir iş değil.

Bunun nedeni, insanın savaş konusunda, “alternatif” de olsa bir ders bağlamında konuşabilmesini sağlayacak nesnellik ve uzaklık duygusunu deneyimleyebilmenin zorluğu.

KIMSENIN KUŞKUSU OLMASIN; ONLARI MUTLAKA YENECEĞIZ![1]

 

 

“Belki de asıl ustalık budur;

her zaman acemi olmayı bilmek.”[2]

 

Yedi düvel dört iklimden hoş geldiniz…

Dersim’den, Diyarbekir’den, Antakya’dan, Çorum’dan, Sivas’dan, Samsun’dan, Ardahan’dan, İzmir’den, Adana’dan, Antep’den yani “Nuh’a beşikler veren” kadim Anadolu’nun dört bir yanından buraya gelen yoksullar, işçiler, Kürtler, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Aleviler, kadınlar, gençler, çocuklar yani ötekileştirilen mağdurlar, madunlar, ezilenler, sefa getirdiniz…

NEDEN KAYPAKKAYA

“Kemalist diktatörlük, Türk şovenizmini körüklemeye girişti! Tarihi yeni baştan kaleme alarak, bütün milletlerin Türk’lerden türediği şeklinde ırkçı ve faşist teoriyi piyasaya sürdü. Diğer azınlık milliyetlerin tarihini, kitaplardan tamamen sildi. Bütün dillerin Türkçeden doğduğu şeklindeki “Güneş Dil Teorisi” safsatasını yaydı. “Bir Türk dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” cinsinden şovenist sloganları ülkenin her köşesine, okullara, dairelere, her yere yaydı.

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

Sayfalar