Perşembe Mayıs 9, 2024

Devrimin İşçisi Dursun Çaktı Yoldaş’a...

Ölümün yaşamın yoldaşı olduğunu bilmeme rağmen, yoldaşlarımızın ölümlerinin arkasından kalem oynatmak, söz etmek bana hep ağır gelmiştir. Düşmanla savaşarak ya da ağır hastalıklar nedeniyle erkenden yitirdiğimiz, toprağa verdiğimiz onlarca yoldaşın arkasından çok bildiri yazdım. Ama yoldaşları anlatmak bana hep zor gelmiştir. Dursun yoldaş’ta onlardan biridir.

Dusun ile 25 yıl önce tanıştım.  Bir çok defa evine uğradım. Çok sık görüşmedik. Maddi olarak sıkıştığımda ve kendisine söylediğimde asla ikiletmedi. Ara sıra telefonlaştık. Hastalığını duyuncada telefonda konuştum. O öleceğini biliyordu. “Sonucu biliyorum. ... Bir çok yoldaşı uğruladık ...  Ama direneceğim” demişti. Sonucu bilmesine karşın umudunu yitirmemişti. Önemli olanda buydu. Umut, yaşamla ölüm arasında yaşamın ve dik durabilmenin kaynağıydı.

Dursun yoldaşı yitirdiğimizi öğrendiğimde, “kötü bir zamanda gitti. Pandemi olmasaydı onu sonsuzluğa uğrulayacak, Avrupa’nın her yerinden en az 5-10 bin kişi olacaktı” demiştim. Bu bile Dursun’u anlatmaya yeter diye düşünüyorum. Pandemi önlemlerine rağmen, Avrupa’nın her yerinden taziyesine iki gün içinde 1500 aşkın seveni gelirken, cenazesine “100’den fazla kişinin katılmasına izin yok” ricasına rağmen, 500’e yakın seveni katılmıştı. Devrimci halk insanı olarak yaşamayı başarmanın bir muhasebesiydi bu kitlesel yoğunluk.

Ekonomik durumu iyi sayılırdı. Evi bütün yoldaşlarına açıktı. Mütevazi ve paylaşımcı biriydi. Bu hemen hemen bütün devrimcilerde vardır. Devrimci olmanın ve ölene kadar devrimci kalabilmenin de temel kıstaslarından biridir diye bilirim. Alçak gönüllülük ve paylaşımcılık yoksa, devrimci kalmak zordur. Alçak gönüllülük kendinden bir şeyler katmak ve karşılık beklemeden verebilmektir yoldaşlarına ve yoldaşlarını her zaman öncellemektir. Aynı zamanda ideolojik olarak davana bağlılık ve onu sürdürmektir.

Sevgili Dursun yoldaşın alçak gönüllülüğü, mütevaziliği, paylaşımcılığı; kapitalizme karşı direngen bir mücadele, sosyalizmi ise her yerde her alanda savunusuydu. Devrime ve devrimciliğe karşı duyarlılıktı. Anti-komünistlikten nefretti.

Bu nedenle de, her şeyi yoldaşları ve inandığı devrim içindi. O ücretli bir işçi değildi, ama yaşamıyla, mücadelesiyle bir proleterdi. Kaypakkaya’nın proletarya önderliğinde devrime ve sosyalizme olan inancı ona, sarsılmaz bir duruş katmıştı.

Onun devrimci proleter duruşu ve yaşam biçimi, ailesine ve çocuklarına da örnek olmuştu. Bütün devrimcilerin Dursun’dan öğrenmesi gerkenlerin başında; çocuklarını ve yakın çevresini kendi davasının yoldaşı yapabilmesidir. Çoğu devrimcilerin başaramadığını Dursun yoldaş başarmıştı. Bu, çok özel bir meziyet istemeyen, ama, sözüyle yaşamıyla devrimci olabilmenin ve de proleterce yaşamanın, düşünebilmenin eylemleriyle birleştirmesini başarmasında yatmaktadır. Kapitalist sistemin insanları sersemleştirdiği, uyuşturduğu, oradan oraya savurduğu koşullarda elbette kolay olmayan devrimci yaşam ve duruş biçimidir bu.

Dursun, herkes gibi üzülür ve kaygılanırdı. Kaygıları ve üzüntüleri daha çok partisiyle ilgiliydi. Bölünmeler, ayrılıklar onu hep üzmüştür. Ama o her zaman doğruların yanında yer almasını da bilmiştir. Bu, onun yukarıda saydığım özelliklerinden kaynaklanıyordu. Her devrimci de olması gereken, devrimci bir inadı da vardı. Her şeye “eyvallah” demezdi. Sorgular ve bunun sonuncunda bir karara varır ve inandığı doğrultuda yürürdü.

Devrimci yoldaşlarını da geçici yol arkadaşlarını da iyi tanıyordu. “Geçici yol arkadaşı” olanlara sıcak yaklaşmıyor, bunların davaya zarar verdiğine inanıyordu. Proleter yaşam biçimine sahip olmayan küçük burjuva devrimciliğin “lafazanlığına” inanmıyor ve güvenmiyordu. Bu yanıyla da o komünist önder Kaypakkaya’nın Çeliği’ni sulayanalardan biriydi.

Dursun, devrimcilerin birliğine de inanan ve olması gereken bir eylem olarak görüyordu. Asgari ölçüde de olsa demokratik hak ve özgürlükler için devrimcilerin bir araya gelemesini ve birlikte hareket etmesini, burjuvaziye karşı devrimin kazanacağı bir güçlü mevzi olarak görüyordu.

Hoçşakal devrimin işçisi Dursun Yoldaş! Uğurlar olsun! Enternasyonal proletaryanın devrim meydanlarında buluşmak üzere...

3575

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Sayfalar