Pazar Haziran 16, 2024

Değiştirirsek yeni olur yıl…(Nubar OZANYAN)

Herkese yetecek kadar nimeti bol, toprağı zengin olan dünya; mazlumlar açısından neredeyse çekilmez hale geldi. Her geçen gün zenginle fakir, efendi ve yeryüzünün “lanetlileri” arasındaki çelişki, derinleşerek büyüyüp daha “ürkütücü” duruma geliyor. Daha fazla sermaye ve zenginlik, bir avuç tekelin ve kapitalistin ellerinde toplanırken, yoksulluk ve yokluk büyük kalabalıkların çekilmez kaderi haline getirildi. Dünyanın tüm mazlum halkları, büyük eziyet çekmeye devam ediyor. Egemenler, teknolojik üstünlüğü de arkalarına alarak, halkları esir alıp diz çöktürmek için tüm saldırılara başvurdu/başvuruyor. Askeri, maddi, düşünsel ve ruhsal... Halklar ise henüz anlatılıp yazılmamış özgürlük hikayelerini taşımaya devam ediyor. 

Uluslararası sermayenin çıkarları ve Türk devletinin yayılmacı ve hegemonyacı politikaları uğruna, barbar TC ordusu ve ölüm sürüleri, önce Rojava’yı ardından Karabağ’ı işgale başladı. Dünyanın uygar diye tanıdığı ülkeler, tanınmış politikacılar, bilinen bilim ve vicdan insanları sessizlik içinde seyirci kalmaktan başka bir rol üstlenmediler. Daha fazla sermayenin çıkarları, daha fazla gericilik Ortadoğu ve Güney Kafkasya’da egemen oldu. Tarihsel topraklar, birikim ve zenginlikler zorbalıkla el değişti.

İttihatçı-Kemalist Türk devleti, sürekli bir şekilde ırkçılığı ve egemen erkek ideolojisini büyütüp sürekli düşman yaratarak halkların açlık ve yokluk acısını unutturmaya çalıştı. Bu politikadan bir adım bile geri adım atmadı. Çünkü, bu saldırılar olmadan ne ayakta kalabiliyor ne de ömrünü uzatabiliyor. Emperyalist-kapitalist sistem ve onun uşaklığı yapan burjuva-feodal devletler, yaşadıkları kaos ve krizden bir türlü çıkamıyorlar. Savaşa ve işgale başvurmaktan çekinmiyorlar. İşçilerin, emekçilerin, kadınların, LGBTİ+ların, ezilen halkların yeterince örgütlü olamama durumundan fevkalade güç alıp, yararlanıyorlar. ABD ve KDP desteğini alarak Kürt ulusal özgürlük hareketini imha ve tasfiye etmeye çalışan İttihatçı-Kemalist zihniyet, Kürt halkının birlik umutlarını yok etmeye ve özgürlük hayallerini bitirmeye çalışıyor. Gelişen kadın özgürlük mücadelesini ise “başlarına bela” olmadan önce dağıtmaya, parçalamaya uğraşıyor. Ancak nafile! Rüzgar ekenler mutlaka fırtına biçecektir.        

Halkların, emekçilerin ve özellikle kadınların içerde ve dışarıda mücadele etmekten, örgütlenip kaderlerini kendi ellerine almaktan, cüret ve cesareti kuşanmaktan başka kurtuluş yolları yok. Tarih sahnesinde yer almaktan, sarayları ve zulüm tapınaklarını ateşe vermekten başka çözüm yolu yok. 

Eğer zulme ve sömürüye karşı koymazsak ekmek ve onur, özgürlük ve ideallerimiz tehlikededir. Tarihimiz, toprağımız, evimiz, çocuklarımız, geleceğimiz, zeytin ve kayısı ağaçlarımız tehlikededir. Kitaplarımız, türkülerimiz, sevgimiz tehlikededir.

Savaşların pahalı olduğu bir dünya da yaşıyoruz. Savaş için top, tüfek, uçak, İHA ve SİHA’lar lazım. Kin, nefret, düşmanlık lazım. Dünyanın ve bölgenin haydutlarına bunları anlatarak onları durduramayız. Onları ancak halkın birleşik hareketiyle, mücadelesiyle durdurabiliriz. Halkı da ancak anlatarak ve daha etkili mücadele ettiğimizi göstererek birleşik bir mücadeleye ikna edebiliriz. Halkımıza, gerekirse binlerce kez anlatarak; anlamadıklarını anlatmanın dili, yolu neyse onu bulup konuşarak özgürlüğün, vicdanın, sevginin hakim olacağı bir yaşam için mücadele etmek gerektiğini anlatacağız. Çocuklarımızın yaşamının petrol ve silahlardan daha değerli olduğunu anlayıp ayağa kalkıncaya kadar, özgürlük ideallerimizi anlatmaya devam edeceğiz. En büyük bombanın halkın kendisi olduğunu anlayınca o zaman yeryüzü emeğin, onurun ve barışın dünyası olacak.

Umuttan ve birlikte ortak mücadele fikrinden asla vazgeçmeden, gök ve yeryüzünü uğruna zulüm gören çocuklara, katledilen kadınlara armağan edinceye dek yürümeye devam edeceğiz. Başka yol yok! Zulmün kalelerini, paranın saraylarını bir anda yıkamasak da umut ve dirençle ateşi büyütmeye devam edeceğiz. Ya zulmü bitireceğiz ya da sarayları ateşe vermeye devam edeceğiz. “Ayaklar baş olmaz” diyenlere “Durun hele! Uykularınız kaçsın” demeliyiz. Kendimize gerçekten güvenirsek, değiştirme gücüne yürekten inanırsak düşmanın uykularını kaçırmak bir yana saraylarını ateşe verme cüretini gösterebiliriz. İmkansızı başarmak ellerimizdedir. Eğer biz zulüm dünyasını değiştirirsek, o zaman yeni olur yılımız ve yaşamımız.

 
7002

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Sayfalar