Pazartesi Haziran 17, 2024

Dayanışma Yaşatır, Gerçekler Özgürleştirir!

Dayanışma,“sosyal mesafe” adı altında birbirinden yalıtılmak, birbirine yabancılaştırılmak istenen ezilenler için tüm bunlara karşı geliştirdiği bir panzehir işlevi gördü.

Dayanışmanın, ezilenlerin inceliği ve gücü olduğu pandeminin tavan yaptığı süreçlerde günlük yaşamda bir kez daha ispatlandı. Salgın karşısında hiçbir önlem almayan devlete inat ezilenler, kendi öz örgütlenmelerini, tabandan gelişen inisiyatiflerini inşa etti.

Bu bağlamda ‘dayanışma’ gerek devrimci-demokratik, yurtsever güçler gerekse de emekçi kitleler açısından geleceği örme ve kazanma mücadelesinde önemli bir rol oynamaktadır.

Ezilenlerin söz konusu inceliğini, dayanışmasını ilmek ilmek örmek, bunun için mümkün olan tüm yol ve yöntemleri araçları kullanmak, bugün sürecin öne çıkan temel halkalarından biri olmak durumundadır.

Kuşkusuz bunu yaparken özellikle de salgın sürecinde kitlelerin kafasında yaratılan yoğun bilgi kirliliği ve dezenformasyona karşı güçlü bir mücadele yürütmemiz gerekiyor.

Tüm yoğunluğuyla devam eden bu süreçte, gerçek ve doğru bilgi, devrimci bir bakış açısıyla ortaya konulan analiz ve yorumlar söz konusu karanlığın parçalanmasında çok önemli bir rol oynuyor. Devrimci, sosyalist ve yurtsever basının ‘gerçekler devrimcidir’ mottosuyla ortaya koyduğu duruş ve çaba son derece anlamlı ve değerlidir.

Bu tablo içinde, dayanışmanın, ezilenlerin direniş ve mücadelesinde örgütlenmesi ve büyütülmesi ile doğru bilgiye, gerçeğe ulaşmanın adresi olarak devrimci ve sosyalist basının/medyanın rolünü birlikte tartışmak gerekiyor.

Bu iki öznenin birbirinden beslenen, birbirini tamamlayan bir içeriğe sahip olduğu açık. Süreci, gerçeğin peşindeki odaklardan, halktan yana olan aktörlerden takip etmek ezilenlerin dayanışmasına katkı sunacaktır.

Kuşkusuz bunun andaki karşılığı devrimci-sosyalist ve yurtsever basındır.

Bu bağlamda devrimci basınımıza-medyamıza yönelik ele alışımız aynı zamanda onun özgürleştiren, değiştiren, ezilenlerin gündelik yaşamına bir yanıyla da müdahale eden özelliğiyle ele alınmak durumunda. Bu, devrimci yayının, halk demokrasisi ve sosyalizm fikriyatının kolektif bir ajitatörü olmasının yanında kolektif örgütleyici olduğu gerçeğine de uygundur.

Bugünkü durumda, devrimci-sosyalist medyamızın kitleler nezdindeki kolektif örgütleyici misyonunu, dayanışma bağlamında tartışmak yerinde olacaktır.

Devrimci basın, karanlığa yakılan bir meşale olduğu kadar kitlelere kendi sorunlarını aktarıp, buradan hareketle demokrasi ve özgürlük mücadelesinin koordinatlarına ilişkin birtakım ipuçları veren bir niteliğe sahiptir.

Ezilenlerin dayanışmasının örülmesine hizmet etmek, bu bağlamda kolektif örgütçü olarak daha aktif kılınmak üzere gazetemizin öne çıkması elzemdir.

Kolektif Örgütleyici Olarak Devrimci Basın!

Devrimci yayınımızın gücü, açık ki sesi olduğu, sorunlarına dokunduğu, işçi ve emekçilerin, kadın ve LGBTİ+lerin, Kürtlerin ve Alevilerin sahiplenmesiyle artacaktır. Bu ilişki beraberinde devrimci yayının temasta olduğu kitlelerin daha fazla bir arada durmasına ve örgütlenmesine de hizmet edecektir.

Kampanyamız, gazetemiz Özgür Gelecek başta olmak üzere tüm yayınlarımızın kitlelerin eleştiri ve önerilerine açılmasını hedefleyecektir. Gerek sosyal medya platformları gerekse de basılı halde yayınlarımıza yönelik her türlü görüş ve öneri bizi besleyecek, ileri taşıyacaktır.

Kampanyamız, pandeminin yarattığı koşullar dikkate alınarak örgütlenecektir. Bu bakımdan geniş bir araya gelişleri, toplantı ve etkinlikleri önemsemekle birlikte yöntem anlamında daha küçük gruplarla-atölyeler şeklinde  de örgütlenebilir.

Söz konusu atölyelerde, yazılı ve görsel medyamıza dair tartışmalar yürütmek buna paralel şekilde bizi takip eden yoldaşlarımızın/okurlarımızın birliği ve dayanışmasını örgütlemek hedefimizdir.

Özgür Gelecek’i takip eden okurlarımız aynı zamanda benzer bir ideolojik-politik iklimi paylaşmaktadır. Bu, dayanışmanın temel taşlarından da biridir. Çağrımız okurlarımız ve yoldaşlarımızın arasındaki bağın güçlendirilmesine, dayanışmanın büyütülmesine ve elbette bizimle iletişim ve ilişkilerin güçlendirmelerine yöneliktir.

Gazetemizin ister basılı ister görsel medyada niteliğini artırmasının, bir odak olmasının yolu da toplumsal yaşamın çeşitli katmanlarından ve alanlarından beslenmesiyle olacaktır.

Kampanyamız kabaca, ekim ayının sonlarında başlayacak ve aralık sonunda bitecektir.

Bir araya gelişlerin öne çıkan yönü, devrimci yayınımızın kolektif örgütçü yanı ve kitlemizle ilişkilerinin güçlendirilmesi ve ondan daha fazla beslenmesine dönük olacaktır.

Sosyal medyamızın mevcut durumuna dair tartışmalara ek olarak basılı gazetemizin ileri kitlemiz nezdinde bir araç olarak kullanılmasını yeniden gündeme taşımakta hedeflerimizden biri olacaktır. Özgür Gelecek, ezilenler arasında dayanışmanın inşa edilmesi için güçlü bir araç, bir zemin olabilir; Çağrımız buna yöneliktir!

Çalışma boyunca her alanın özgünlüğünü dikkate almak ve her alanın öne çıkan ihtiyacı üzerinden bir tartışma yürütmek doğru olacaktır.

Kampanyamız; gazetemizin kitlemizle bağını güçlendirmeyi, onların eleştiri ve önerilerini doğrudan almayı amaçlamaktadır.

Kampanya kapsamında devrimci basının kolektif örgütleyici misyonunu, dayanışma temelinde tartışmaya açmayı-yaşama geçirmeyi hedefliyor.

2665

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Özgür Gelecek

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Sayfalar