Pazartesi Haziran 17, 2024

Darbeye hazır mıyız?

La benim fikrim avrat bir teşti ekmek pişirmeye razı olsa da ailemizin tüm yaşantısı çağdaş kölelikte / patronlarda / kurtulsa diye çalışırken bu Marmaranın sömürgeciliğe entegre olmuş iş kollarında patronların yaşam mücadelesine karşı  işçilerin patronlarla kurduğu duygusal bağ beni baya etkiledi ya.

Neyse aman zaten gündemimizde lenizmle, maozmi tarih sahnesinde ortaya çıkaran işçilerin koşullarındaki farklılıklar da değil.

Gündemimiz darbeye hazır mıyız ?
Aslında:
Gündeme göre de uçuk bir konu.
Hatta herkes çözüm sürecine, akp' ninde askerlerle girdiği dostluğun ilelebet süreceği izlenimi vermesine / seçimlerden de alacağı zaferin bilinciyle de yarattığı gündemlere / kilitlenmişken....
Gine de  olsun.
Var mı cebimizde darbeye karşı bir plan ?

Helede ki proletarya köylüyle burjuvazinin çelişkisinden kaynaklanan darbelere göre değilde burjuvaların kendi arasındaki çelişkilerinden kaynaklanan darbeye karşı var mı cebimizde bir plan ?

İstedim ki bu yazımdan da buna bir değinem.

Varsa da burjuvaların kendi arasındaki çelişkilerinden kaynaklanan darbeye karşı bir  planımız bu planın da ne olduğunu soram ?

Soruncada:

Gelin en iyisi ilk önce bir darbe olsa insanların hayatlarında neler değişir ona bakalım.

Her şeyden önce bir darbe olsa rayına oturan kemalizmle akp gericiliğin karşısında toplumsallıktan kopan azınlıklar, işçiler.... yeniden kendilerini toplumun bir parçası olarak görürler / Gezide kitlelerin mustafa kemalin askeriyiz diye bağırmalarını hatırlayalım/

Dincilerin elde ettiği haklardan da geriye dönüş olmaz.

Askerlerin elinde uygulanır hale geldiğinden mezhepler, dinler, azınlıklar, işçiler.... emevice, işidce.. hareket edenlerin  kontrol altında olduğunu hissederler.

Toplumdaki kutuplaşma, kaos ortadan kaybolur.

Her şey bir plana, düzene girdiği hissi toplumda uyanır.

Bir süre sonra darbeyle  kaybolan kürtlerle  diyalogda  yeniden yaratılan ama daha güçlü daha planlı, düzenli halkada güven veren bir uzlaşma olan askerlerin eliyle de yeniden hayata geçer.

Tabi ki tüm bunları söylerken de  burjuva eliyle gelen bu toplumsal barışmanın da bu kadar basit sevgiyle vede  bir andan da gerçekleşmeyeceği kesindir.

İşte benim bahis ettiğimde bu.

Biz elimizde böyle bir darbenin yaratacağı acılara ve de ondan sonraki ortaya çıkacak toplumsal koşullara göre de elimizde bir plan var mı ?

Böyle değerlendirip, böyle de sorduktan sonra baktığımda elimizde böyle bir darbeye / ve yaratacağı toplumsal yapıya /  karşı bir planımızın da olmadığını görüyorum.

Öyleyse ?

Bence:

Her şeyden önce  böyle bir darbenin toplumda ortaya çıkan kutuplaşmaları ortada kaldırarak ve de kürtlerle de görüşmelerin devam edeceğini de unutmayarak bu süreçte devrimci arkadaşların aşırı şekilde zararlı çıkmaması için gereken her türlü teptiri almamız gerektiğini düşünüyorum.

İlk önce koşullarımızın haddinden fazla zorlaşacağını her türlü hak kaybı da her yerde gereğinden fazla uğrayacağımızı ama bunu da yaşamak zorunda kaldığımız faşizmin doğal bir hali olduğunu görerek en ufak şeyler için arkadaşlarımızın canına mal olabilecek girişimlerde bulunmamamız gerektiği bilincine ulaşmalıyız.

Dergi yoksa yok,

Günlerce görüş... günlerce de  hücrelerde çıkma yoksa yok.

En ufak kırıntılarda hatta arkadaşlarla bir araya geldiğimiz en ufak anlarda bile komunel bir yaşamı yaratabilme bilincini kazanmalıyız.

Tüm istençlerimizi tüm insanlarında kabul edebileceği insani gereksinimlere indirgemeliyiz.

Çeriler de bunları yaparken dışarıdan da bu insani istençleri her şeyden önce enternasyonalist bir davranışla tüm dünya proletarya köylüsüne ulaştırmalıyız.

Bilmeliyiz ki:

Toplumdaki bıkkınlığı, kaosu, kutuplaşmayı.....  ortada kaldıran darbenin yarattığı uyuşuk barışıklıkla hareket eden insanların ortaya çıkardığı toplumsal tepki eksikliğini böyle giderebiliriz.

Sorunlarımıza da böyle çözüm bulabiliriz.

Tüm açığımızı enternasyonalist dayanışmayla giderdikten sonra da tüm dünyadaki proletarya köylünün gözünde meşrulaşmış olmanın gücüyle de ve bu meşrulaşmanın da çeriye olan yansımalarını da nicel bir yapılanmaya giderek kendimizi yeniden hayata döndürmeliyiz.

İşte tüm bunları başardıktan sonra ve de acılar toplumu örgütlemede siyasi bir sonuç vermiyorsa  acılardan kurtulmanın da anlamı yoktur desturuyla hareket edebilirsek:

işte o an sadece darbelerde değil her türlü koşullar da başarıyla çıkmasını biliriz.

Peki böyle bir siyasi bilince sahip miyiz ?

Bekleyip göreceğiz.

Hatta neden bekliyoruz ki :

Yapmamız gerekenler için söylediklerim sadece darbe koşulları için mi geçerli acaba ?

74837

Hozat, Altun ve Öcalan:Garbis Altınoğlu

Demir Küçükaydın ve Ayhan Bilgen'e Bir Yanıt

(Genişletilmiş versiyon)

Ocak ayında Parti ve Devrim şehitleri üzerine

İnsanlık tarihine alın teriyle emekle, yürekle, bilinç ve çizilen ideolojik güzergâhla yazılırlar. Ve bir daha yüreklerde silinmezcesine kalıcılaşırlar. Orda söz biter eylem başlar, iş başlar, insanlığa adanan, insanın özgürleşme kavgası başlatılır. Bunu kelimelerle ifade etmenin mümkünatı yoktur,

Rober Koptaş yazdı: Öcalan’ın mektubundan beklenen

Rober Koptaş, Agos’taki köşesinde KCK’nin ‘lobi’ açıklamasını yazdı: Kürt illerinde gördüğüm, Hrant Dink’in hatırasına hürmeten Ermenileri el üstünde tutan, iç savaşın etkisiyle de Ermenilerin yaşadığı acılara karşı empati duygusu geliştirmiş bir tavır oldu. Bu ileri duruşa karşın, Kürt siyasi hareketinin temsilcilerinin Ermeni meselesinde daha ikircikli bir tutum aldığı söylenebilir.

Hrant belleğimizde yasıyor...Nazaret Vartanyan

 

Hrant Dink 19 ocak 2007 tarihinde katledildi. Yaşamını mensup olduğu Ermenilerin tarihsel akıbetini kamuoyuna açmaya adamıştı Hrant… Ama Hrant’a tahammül edilemedi… Bundan dolayı Hrant katledildi..

Sevan bu sefer yalnız değil

 

Sevan Nişanyan’ın zekâsına, bilgisine ve hayat görüşüne hayran, onu merak eden biri olarak benim de yolum Şirince’den geçti. Geçen yıl Şirince’ye yaptığım birkaç aylık yolculuğun yaşamımda önemli bir yere sahip olacağını biliyordum, öyle de oldu… Ancak iz bırakan yalnızca Sevan Nişanyan’ın kendisi değildi. Sevan ile Müjde Tönbekici, kamuoyunun onlar hakkında düşündüğünün aksine ve hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim ki şahane bir aile kurmuşlar.
 

“Iyi” Papa mı?

“Yüreğin soğuksa,güneş de ısıtamaz.”[1]

Papa Benediktus’tan (ya da önceki Papa II. Jean Paul’den) sonra Vatikan’da ikamet eden Papa Francesco, “iyi” Papa mı?

Kanımca değil. Papalık kurumunun “iyi”si olmaz/ olamaz. Çünkü orası Vatikan’dır…

Tam da bu noktada Mohandas Karamchand Gandhi’nin, “Çoğunluğun onayı yanlışı doğru yapmaz,” saptamasının altını çizerek, Immanuel Wallerstein’ın, “Katolik olmayanlar kimin Papa olacağını umursamalı mı? Elbette,”[2] saptamasını paylaşmadığımızı belirtelim.

Bu Ne Şiddet,Bu ne Celal?(Yada Gulyabani Kim?)

“İnsan çıtır ekmeği ısırdığında,Kırıklar dolar kucağına,İşte orası umudun tarlasıdır.Ve orada başaklar ağırlaştığında,Sayısız ah dökülür toprağa.”[1]

Şiir şöyle: 

“gencecik cocuklardık/ milyonlar kadardık/ haykırışlarımızla türkülerimizle/ güle oynaya/ Gezi’deydik/ meydanlardaydık.

Gulyabani!/ annelerimizin masalındaydı/ zifiri karanlıktı/ çıktı geldi/ esti gürledi/ BEŞimizi yuttu/ ONİKİmizin gözünü yedi/ yetmedi organlarımızı yedi/ yetmedi/ YÜZlercemizin kolunu bacağını kafasını kırdı/ sakat bıraktı/ kimimizi komaya/ SEKiZBiNden fazlamızı yaralı kodu.

Türkiye'de paradigma değişimi ve "Derin Kürdistan aklı"

Kapitalist dönemin en önemli başarısı kitleleri gönüllü aptallaştırabilmesi, hatta köleleştirebilmesidir.Kendi çıkarlarının nerede olduğunun rasyonel bir analizini yapamadan,kitleler egemen yapının çıkarlarının kendi çıkarları olduğu yanılsamasının etkisinde ömürlerini geçirirler.Seçimlerini bu doğrultuda yaparlar,yeni nesilleri bu doğrultuda yetiştirirler.Hukukun üstünlüğüne inanırlar ve hukuk adı verilen sistem makyajının onların haklarını korumak için varolduğunu zannederler.Halbuki ezenler/ezilenler veya egemenler arası yerel/global çelişkiler suüstüne çıktığında il

Yolsuzluk

2010 yılında Anayasa refarandumu onaylanması için Maltepe meydanında halka hitaben yaptığı konuşmada Başbakan R.T.Erdoğan şöyle diyordu '' merhum Menderes'lerin biz bu yola çıkarken kefenimizi de yanımıza aldık'' dedikleri gibi,''biz kefenimizi zaten yanımızda taşıyoruz'' sözlerini şaşkınlıkla dinledim.Bir başbakan vatandaşlarına ''nasıl böyle bir şey der'' diye düşündüm.Ne yapmış olabilir ki ''kefene'' gerek duyulsun.Bu sözün ne anlam taşıdığını bugün daha rahat anlayabiliyorum.

Beni ve hamile eşimi çırılçıplak soydular!

Dışişleri eski bakanı Coşkun Kırca'nın, Kürt milletvekili K'ye cevap vermek için çıktığı meclis kürsüsünde, "Türkiye'de her Türk vatandaşı Türk'tür. Hepsi Türk'tür. Kendi vicdanınızda bunu hissediyorsanız öyledir; ama kendiniz sapmışsanız o zaman size ancak susmak ve susanlara karşı Türk devletinin gösterdiği sabırdan istifade etmek düşer, daha fazlası değil…"dediği günlerdi.

Hukuk Mu Dediniz?

Güney Afrika Cumhuriyeti'nde, emperyalist bir tekelin çıkarları uğruna maden işçilerinin katledilmesi (16.08.2012)

Burjuvazi ve onu hizmetindeki kalem erbabı; “hukuk”, “adalet”, “hukukun üstünlüğü”, “yargı bağımsızlığı”, “bağımsız Türk mahkemeleri”, “demokrasi” “insan hakları” gibi kavramları çok sever. Her fırsatta bunları dile getirirler. Burjuvaziyi tanımayanlar; “bunlar ne kadar da adalet ve hukuk düşkünüymüş” diye hayret içinde kalır ve alıkışlarlar, kendi zayıf “hukuk düşkünlüklerinnden" ve  zayıf “adaletli” oluşlarından utanır olurlar.

 

Sayfalar