Ceren’e… (Sefagül Aslan)

“Bizim en güzel halimiz gülüşlerimiz” diye yazmıştı bana gönderdiği bir notta, asık suratlı, gergin, mutsuz, soğuk devrimcilikten nefret ederdi. Hep gülümserdi. Gözlüklerinin arkasından gözleri hep ışıl ışıl parlardı.
Enternasyonalist Özgürlük Taburu komutanlığı yapmıştı bir dönem Ceren. “Bu taburda gördüğüm en iyi komutandı” demiştim o dönemde ilgili yaptığım bir değerlendirmede. Gerçekten de farklı örgütlerden, farklı ülkelerden birçok yoldaş yer aldı o taburda. Ama Ceren herkesle ayrı ayrı, eşit ilgilenirdi. İdeolojilerin, ülkelerin çizdiği sınırların hepsini aşarak eşit bir yoldaşlık geliştirmişti.
“Ancak sevgi yoluyla dünyayı daha doğru ve daha iyi anlayabiliriz. Sevdiklerimiz, sevdiğimiz şeylerle ancak bu hayatı anlamına ulaştırabiliriz, dünyayı ve yaşamı anlayabiliriz. O yüzden şanslıyız sevgimizi hissedebildiğimiz için, sevebildiğimiz ve severek yaratabildiğimiz için…” diye yazmıştı bir keresinde de.
Ceren’le farklı örgütlerde olmamıza rağmen, çok farklı ve gerçek yoldaşlığı yakalamıştık. Hem abartıya kaçmadan hem de hakkını vererek nasıl anlatsam bilmiyorum. Esasta görevlerimiz üzerinden bir araya gelmiştik. Enternasyonalist Özgürlük Taburu Komutanlığı’nda birlikte yer alıyorduk.
O dönemde birbirimizi daha iyi tanıma ve sonrasında hiçbir zaman sonlanmayacak olan yoldaşlığımızın temellerini atmıştık. Örgütsel sınırlarımızı her zaman korumaya çalıştık, öyle ki bana nereli olduğunu bile söylememişti. Ben de ona “Yozgatlı” diye takılmaya başlamıştım. O da kabullenmişti artık Yozgatlı olmayı. Çok sonradan, basına yüzünü açtığında söylemişti nereli olduğunu ama iş işten geçmişti, o benim için “Yozgatlı” olarak kalmaya devam etmişti.
Ceren, görevine çok bağlı bir yoldaştı, biraz mükemmeliyetçiliği de vardı. Cephede kaldığımız noktada geceleri hiç uyumazdı. “Düşman saldırısı olduğunda uykuda olmamalıyım”, “ilk ben karşılamalıyım” derdi. Yoldaşların sorumluluğu omuzlarındaydı.
Çok defa gidip yatması için kavga bile etmişizdir, zar zor göndermişimdir onu. “Yoldaş, sen bana güvenmiyor musun?” dediğimde artık söyleyecek bir şey bulamayıp, ayaklarını sürte sürte gitmek zorunda kalırdı. Belki inandırıcı gelmeyecek ama birbirimizden ayrı düştüğümüz ya da sıkıntılı olduğumuz dönemlerde birbirimizin rüyasına girerdik. En çok ben görürdüm onu rüyamda, anlardım zor bir süreç geçirdiğini. Yan yana geldiğimizde birbirimize anlatabileceğimiz kadarını anlatır paylaşırdık.
Kadın özgürlük mücadelesine olan tutkusuydu, onu gerçek bir devrimci komutan yapan. Erkek egemen anlayışla bir an olsun uzlaşmadı, kendini diğer kadın yoldaşların üstünde görmedi hiç. Hem kadın kimliğini koruyup hem de nasıl komutanlaşılır, öncüleşilir her pratiğinde öğretiyordu.
Bazılarımız sadece askeri olarak geliştirir, bazımız da sadece ideolojik-politik olarak geliştirir kendisini. Çok az insan her ikisini kendinde barındırabilir, Ceren de onlardan biriydi. Kendini çok yönlü geliştirmişti/geliştiriyordu. Durağan ve kapatmış değildi kendisini.
Her anını tartışarak, paylaşarak, iş yaparak geçirirdi. Öğrenmeye, gelişmeye ve mücadeleye olan tutkusu çok yüksekti. O, özgürlüğü sistemin sunduğu seçenekler arasında bir tercih yapmakta değil, yeni seçenekler yaratmakta aradı. Sistemin sunduğu tüm kimlikleri yırtarak gelmişti, sadece ihtiyaç olduğunda anlaşılırdı doktor olduğu. Bunu da çok çekinerek ve küçük harflerle ifade ederdi.
“Ceren senin için ne ifade ediyordu?” diye sorsanız bana, bütün içtenliğimle “O en başta benim yoldaşım, dostum, kızkardeşim, komutanımdı ve hep öyle olmaya devam edecek” derim.
Ceren’in şehit düştüğü haberini cephede haber aldım. Gidip görme şansım varken görmek istemedim. Çünkü şehit yoldaşları son halleri akıldan, yürekten hiç çıkmıyor.
Ama görünce kabullenmek de daha kolay oluyor sanırım. Ama ben görmek istemedim, çünkü onu hep güzel gözleri, gülüşleri ve canlılığıyla hatırlamak istedim. Öyle de oldu. Gerçekten Ceren hala yaşıyor, bir yere gitmiş ama dönecekmiş gibi hissediyorum/düşünüyorum. Kim inandırabilir beni onun öldüğüne…
Sözlerimi onun yüreğinden kalemine dökülenlerle sonlandırmak isterim:
“Tutkumuzu ve heyecanımızı ne kadar daim tutup üretebildiğimiz, o tutkuyla kendimizi, iddialarımızı gerçekleştirebildiğimiz ölçüde var oluruz, başarırız ve kazanırız. Seni sıkı sıkı sarıyorum, güzel bakışlı gözlerinden öpüyorum.
Umutla, dirençle, sevgiyle arkadaşım…”
Sefagül Aslan
Son Haberler
Sayfalar

Güzel insanların ardından kurulan her cümle yetersizdir…(İsmail Cem Özkan)
Şimdi anıları olanlar hemen anılarını paylaşmayacak, zamanı gelince yazarlar ya da anı kitabı yapılacaksa oraya bir kaç kelime bırakacaklardır ama popüler olanı yapacaklar yani varsa birlikte çektikleri/ çekildikleri fotoğraflarını paylaşacaklar...
Turan Eser benim geçmişi (artık geçmiş oldu, zamanda üzerine eklenince) uzun bir sancılı dönemin dostluğuna dayanıyor...

Emperyalizm Üzerine Notlar-6
13-15 Eylül 2024 ICOR Uluslararası “Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” Semineri 1. Gün
Giriş: Almanya’nın Thüringen Eyaleti’ndeki Truckenthal’da 13-15 Eylül 2024 tarihleri arasında ICOR’un, Lenin’in 100. ölüm yıldönümü anısına, ”Lenin’in Öğretileri Yaşıyor” adı altında uluslararası büyük bir seminer yapıldı. Bu seminer’de “Lenin ve Emperyalizm” başlıklı 1. bölüm’de ben de bir sunum yaptım.
Rothe Fahne (Kızıl Bayrak) dergisinden kısa bir bilgilendirmeyi buraya alıyorum.

Erdoğan ve cumhur ittifakı’nın hazırlıkları iç savaş odaklıdır!
İçinden geçilmekte olan sürecin bu ayırt edici özelliği, rejimin ne kadar da kırılgan bir durumda olduğunun, çıplak bir ifadesi olarak da okunabilir elbet.

Serdareme, Caneme, Hevaleme…
Her devrimci değerlidir. Ancak bazıları istisnadır. Yaşam ve duruşlarıyla, söz ve eylemleriyle derin izler, unutulmaz anılar geride bırakır. Geçtikleri her yerde devrimin, özgürlüğün dinmeyen esintilerini bırakır. Devrimcilerin değerlerini belirleyen her daim hatırlanan pratik ve eylemleri ve yazdığı unutulmaz eserleridir. Serdar Can yoldaş her ikisini de doğru yapmaya çalıştı. Hem devrimin kalemini hem de devrimin silahını iyi kullandı. Hem de en geç yaşlarında.

Erdoğan yeni anayasa istemi ne tür bir ihtiyacin ürünü ?
Siyasal İslamcı din bezirganı Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, özelliklede son yerel seçimlerde uğradığı ağır hezimetin ardından, adeta gün aşırı bir sıklıkla, toplumun artık yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu dilendirmekte. Bu demek oluyor ki Erdoğan’a göre, 22 yıllık iktidarları döneminde yeni bir anayasa, toplumsal bir ihtiyaç haline gelmemiş. Gelse, ille ki o zaman da bunu gündeme taşır ve çözmek isterdi, değil mi? Peki şu son dört-beş aylık zaman diliminde ne oldu da birdenbire acil bir ihtiyaç haline geldi?

Asıl Olan, Örgütlü Yığınların Mücadelesidir
Çağımız, emperyalizm ve proleter devrimler çağıdır. Yaşanan tüm değişimlere, ideolojik anlamdaki çürüme ve yozlaşmaya rağmen işçi sınıfının ezen ve ezilenler mücadelesindeki tarihsel misyonu hala gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Yaşanmakta olan, ikili hukuk denkleminde,bir ara rejim midir?
Resmi adıyla, “Cumhur Başkanlığı Hükümet Sistemi”ne, günlük kullanım diliyle “tek adam diktatörlüğü”ne geçişle birlikte ve özellikle de ırkçı faşist-kontra bir odak partisi olan MHP katılımıyla oluşturulan “Cumhur İttifakı” iktidarı altında; sistemin, Anayasasında kendisini tanımlaya geldiği ve iyi kötü ve de taklidi de olsa, bir şekilde uygulanmaya çalışılan “laik” ve Anayasal “hukuk Devleti” prensipleri, adım adım terk edilmeye başlandı.

Komutan Orhan Cihat Bingöl (Nubar Ozanyan)
Duyduğumuzda inanmakta ve kabul etmekte zorlandığımız şehit haberleri yüreğimizi fena halde acıtsa da ideallerine ve anılarına bağlı kalma, mücadele bayraklarını daha yükseklere taşıma sözü vermeye devam edeceğiz.
Kürt ve özgürlük düşmanları sevinmesin! Hesapsızca toprağa düşen her gerilla Kürdistan topraklarında yeniden doğacaktır. Ve onlar her daim ölümsüzlük içinde çoğalarak büyüyecek birer dağ olup düşmanın üstüne yürüyerek anılacaklar. Ne yaşamları ne toprağa düşüşleri ucuz ve kolay olmayacaktır.

Vitrin olma kız... vitrin olma...
Sen, senle halk arasında artırılan düşmanlığı çözmenin araçlarının neler olduğunu bilmiyorsan...
Şimdi ne kadar güzel olurdu değil mi kız...
ne kadar güzel olurdu...
mecliste, belediye başkanlıklarında bir...
Öyleyse.... öyleye...
Hayeller.... söylemler...
Kitleler...
yüzlerini dahil seçemeceğimiz kalabalıklar...
Gerçekler ise....
Zil zurna, kah kaha atarken sümükleri dahil ağızlarına giren masaları tek tek dolaşarak, mekan yeni insanlar..
Hemi... hemi...
hayat bu... gerçeklik bu ise...

Şeriat ve kadın
Tüm kurumları üzerinden devlet erkine artık tamamen hakim hale geldiğini düşünen siyasal İslamcı Erdoğan iktidarı, dini esaslar üzerinden toplumsal yaşamın yeniden kurgulanması esas hedefi doğrultusundaki ana hamlelerini, “İstanbul Sözleşmesi”ni feshederek, “Her kürtaj bir Uludere’dir”tavrıyla, en nihayetinde vasat ölçüler içinde kadın haklarını belli yönleriyle koruyan “6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası”na ilişkin tutumuyla ve keza “9.

Türkiye ve kuzey Kürdistanlı solculara yönelik bayrak eleştirisi
Kendisi de sol-sosyalist cenahtan olan yazar ve aynı zamanda televizyon programcısı sayın Merdan Yanardağ, on binlerce solcunun, Fransa’da faşistleri yenilgiye uğratarak seçimlerin galibi olan Yeni Halk Cephesi’nin zaferini kutlamak için, ellerinde Fransa bayrağı ile toplaştığı Cumhuriyet Meydanı’nda, coşkuyla Enternasyonal marşını seslendirmelerinden övgü ve gıptayla bahsederken: “Bakın diğer ülke devrimcilerinin kendi ulusunun bayrağıyla bir sorunu yok. Ellerinde Fransa Bayrağı ile hep birlikte Enternasyonal okuyorlar.