Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...
Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!
50. Yıl heykelinin ön tarafında cumartesi anneleri 1000. Eyleminin yerde serili platformu vardı, platform ve heykel arasında aileler oturacak, aileler ile birlikte siyasi parti temsilcileri ve medyada gözükmek isteyenler...
Galatasaray lisesinin giriş kapısı ile okul girişi arasına denk gelen alan bariyerler ile çevrilmişti.
Normal zamanlarda polislerin ve otobüslerin beklediği alan, ailelere açıldığı için otobüs ve polisler yoktu. Onlar genelde Yapı Kredi Bankası Kültür Merkezi kenarına olur, onların boşalttığı alana eylem için gelenler tarafından doldurulmaya başlandı... Birbirini tanıyanlar selam verdi, sarılanlar oldu, görüşelim niyetleri karşılıklı söylendi ve bu arada meydan dolmaya başladı...
Anonslar ile eylemin biçimi oturtulmaya başlandı.
Dolmaya başlayınca ne olur, elbette anons. “Lütfen arka taraflara doğru hareket edelim!” medyada gözükmek isteyenlerin ön tarafta bulunma mücadelesine şahitlik ettik. Eylem oturma eylemi olduğu için oturmak için alan açılması gerekliydi. Anons ile bu hatırlatılıyor ve “lütfen” diye vurgulanırken “bu ön tarafta olma mücadelesini bırakın, ailelere ayrılmıştır orası.” sessizce söylenmiş oluyordu. Haklıydı, ama kim duyar haklı olmayı, oraya gelenlerin amacı ile orada sürekli bulunanların amacı ortak mıydı, sorusu kafamın içinden geçti ve sessizce en arka tarafa gidip gelişmeleri izlemeye devam ettim…
Acısını duyanlar ve istikrarlı şekilde her eyleme gelenler elbette ön tarafta bulunması gereklidir, işin doğalı bu olmalıdır ama pek öyle olmuyor, ilk defa gelmiş, fotoğraf çektirip eyleme sahip çıkmak isteyenlerin ısrarı ön tarafta sürdü bir süre…
Elbette, ayakta duracak değiliz, oturma eylemi için oturacak alan yaratılması gereklidir, en doğalı ve normali bu ama sanki oraya bu eylemin biçimini unutmuşlar gelmiş gibiydi. Belki de büyük olasılıkla çok uzun zaman içinde eylemler ya yasak ya da sınırlı sayıda katılım ile olduğu için oturulması unutulmuştu, anonslar ile oturma eylemi duyuruldu. Bu arada CHP Beyoğlu temsilciliğinden Cumartesi Annelerinin daha önceki eylemlerden kayıta alınmış sesleri hoparlöre verilmişti, meydana sesi geliyordu...
Acıların ayrımı olmaz…
Resimler dağıtıldı. Resimlerin / afişlerin üzerinde yazan isimler ve fotoğraflara göre bir seçicilik olduğunu görünce önce şaşırdım, her kişi ya yakını ya da tanıdığının ya da siyasetten yakın olan kaybın afişini arıyor, ayırıyor ve meydanda göstermek için alıyordu... Şaşırmıştım, çünkü tüm kayıplar ayrımsız bizim yakınımızdır, her biri bizim bir parçamız, canımızı acıtandır...
Hangi nedenle, nasıl olursa olsun, hangi kültürden, hangi coğrafyadan, hangi zamanda olursa olsun tüm kayıplar benim gözümde eşittir, aynı düzeyde, aynı şekilde anarım, ayrım yapmam, onlar ve onların ailelerin acıları benim acım ve onlar kadar olmasa da acı duyarım…
Gözyaşının rengi yoktur, tüm acılar aynı şekilde akar gözlerimden kalbime doğru...
Eylemde önce genel hazırlanmış mesaj okundu ve arkasından aileler söz aldı… Sessizce ve saygı içinde konuşmalar dinlendi, ne alkış ne de slogan… Ve sessizlik içinde meydanı terk ederek oturma eylemi olması gerektiği gibi sonlanmış oldu...
Dağıldıktan sonra çevrede yer alan cafelerde eyleme gelenler buluştu, hasret giderdi, işi olanlar ayrılıp gitti ve İstiklal Caddesi eski kalabalığı içinde yaşamaya devam etti.
Yarım saat sonra oradan geçerken bariyerler eski yerine gelmişti, içine polisler ve araçları diğer günlerde olduğu gibi konumlanmış olduğunu gördüm.
Cumhuriyetin 50. Yılını temsil eden heykelin üstü ve etrafında karanfiller hala duruyordu...
Bariyerler genişledi ve daraldı, eylem olmuş bitmiş gerisinde karanfiller kalmıştı...
Burada bir şey yaşanmıştı, yaşanmış ama ne yaşandığına dair bir iz kalmış mıydı? Kişisel cep telefonlarımızda çektiğimiz fotoğraflar duruyor, paylaşan paylaşıyor...
Bu sefer de 1000. Buluşma böyle gelip geçti, arkasından kocaman bir sessizlik, acılı yüreklerin isyan sesi orada bulunan taşların içine işledi...
Taş dile geldi ama yetkililer ses verip bu ailelerin acısını dindirmek için bir şey yapmadı...
Bariyerler hep orada kaldı... Kalan sadece bariyerler mi?
İsmail Cem Özkan
Son Haberler

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu
Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)
Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi
Giriş:
Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan
Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!
– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?
– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.
– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!
Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.
2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)
Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!
Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.
Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur
Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”
Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.
Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…
Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?
Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.