Pazar Haziran 16, 2024

Bizim keko, Mazlum (Nubar OZANYAN)

5 Nolu Zindan’da günler geçmek bilmiyor, işkencenin dozajı akıl almaz sınırlara dayanıyordu. Ağır işkence altında dayanamayıp itirafçılaşan ve ihbarcılaşanların sayısı artıyordu. Süreç, yıkıma ve ihanete doğru gidiyordu. Her yan umutsuzluk ve karamsarlık doluydu. Öldüresiye işkenceleri göze alarak bir merhaba, bir ses ve bir gülüş yollamak, o günün koşullarında direnişin ilk adımı oluyordu.

Mahkemelerin işkenceci, işkencecilerin ise yargıç olduğu bir dönemi yaşarken Mazlum Doğan arkadaş bir şeyler yapmanın yol göstericisi oldu.

PKK önder kadrolarındandı. İleri düzeyde Marksizm bilgisiyle donanmış, oldukça zeki bir devrimciydi. Yüreğinde güneş saklayan özgürlüğün yoldaşıydı. Katlanılması zor işkenceler, kabul edilmesi mümkün olmayan ihanetler karşısında her fırsatta bir şeyler yapma arayışının en güçlü yanıtı oldu, hem de bir Newroz gecesinde!

Devrim ve özgürlük onurunu yukarılarda tutma iddiasını güçlü taşıdığı için feda eylemini başkasından beklemedi.

Newroz ateşini bedeniyle tutuşturarak karanlığı parçaladı. En karanlık koşullarda öncülerin önce kendisini feda etmesi gerektiğini öğretti herkese. Gitmesi gereken en zor yere önce kendisi gitti. Hem bilgi dolu yaşamı hem de şehadeti devrimci bir ilke oldu. Özle sözün, iddiayla eylemin bir olmasını bir kez daha öğretti.

Mazlum Doğan arkadaşın bedeniyle tutuşturduğu isyan ateşi, 5 Nolu Zindan tutsakları üzerinde büyük bir etki yarattı. Derin bir iç sorgulamanın, hesaplaşmanın yolunun direnmek olduğunu bizlere gösterdi. Yol açmanın öncüsü, direnişin öğretmeni oldu. Devrimci bilgeliği kadar devrimci pratiğiyle de öğreten oldu. Aklını ve vicdanını yitirmiş zalimler önünde onurlu bir insanın asla kabul edemeyeceği teslimiyet karşısında yanan Newroz ateşimiz oldu.

Onun ölüm haberi biz 5 Nolu Zindan tutsakları üzerinde derin bir etki yarattı. İçimizdeki hüzün patlamaya hazır bir isyana dönüştü. 5 Eylül 1983 Amed Zindan isyanımız, Mazlum Doğan’ın anısını yaşatan devrimci sözümüz oldu.

Mazlum bende nedense sadece Kürdi yanıyla hatırlanmaz. Ben onu her hatırladığımda hafızamda ölümsüz devrimci kadrolardan Armenak Bakır canlanır. TKP-ML kadrosu, TİKKO komutanlarından Ermeni halkının değerli evladı Armenak…

Bu neden böyle bilemem. Ama bir bağlantısı vardır mutlaka. Belki de Kürt halkı için Mazlum Doğan ne ifade ediyorsa, Ermeni halkı için de Armenak Bakır benzer duygular uyandırdığı içindir. Armenak, Ermeni halkının fedai geleneğinin sürdürücüsü olmuştu. Tıpkı Mazlum Doğan’ın yaptığı gibi…

Mazlum Doğan’ın ablası Serap anlatıyor: 13 Mayıs 1980 günü Karakoçan’da “Kapıları kapatın!” diye bir ses duyulur. Mazlum’un babası kapıyı açar. Polislere ne olduğunu soracakken Armenak Bakır evlerinin önünde vurulur. Kebire Ana, koşarak cenazenin üzerine kapanır. “Oğlun mu?” diye sorarlar, “Oğlumdur” der.

Karakoçan’da bir devrimci (Armenak Bakır) ve Karakoçanlı bir genç (Mazlum Doğan) yaşamını yitirmiş. Kürt ve Ermeni halkının birleşen sesi köleliği utandırarak karanlığı parçalıyor. Sesleri sonsuza dek ezilenler tarafından duyulmaya devam edecek. Ölümsüz devrimcilerin anılarına saygı ve minnetle… 

2891

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

“Özgür yaşa ya da öl” (Nubar Ozanyan)

Sömürgecilik pratiği ve politikası hemen her yerde ve anda benzerlikler taşımaktadır. Amerika’dan Fransa’ya, Hollanda’dan Portekiz-İspanya’ya uzanan sömürgeci tarihin işgal ve yıkıma dayalı ayak izleri hep aynıdır. Sözde yoksul ve geri kalmış ülkelere medeniyet götüren uygar ülkeler(!) sömürgeci tarihlerini kolonyal çıkarlarına göre yazarlarken yerli halklar ise tarihi direniş ve isyanla yazmaktadır. Bu hikaye, yeni biçim ve kodlarda sürdürülse de özü ve gerçekliği hep aynı kalmaktadır.

Kaypakkaya ardılı hareketin bölünme ve ‘birlik” sorunu üzerine

  1. Çok parçalılık, bölünme/kopuşma ve ayrışma sorunu.

‘Yakın tarih’ olarak, 1968 süreci ve 1970 başlarında ortaya çıkışı itibariyle ele alındığında görülecektir ki Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi (TKKDH), sınıflı toplum gerçekliğinin doğal bir gereği olarak da zaten parçalı/çok bölüklü olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu, elbette anlaşılır ve kabul edilebilir bir durumdur.

Sınıf Savaşımı Uzun Bir Yürüyüştür

Bugün karşı karşıya olduğumuz yoksulluk tablosu, kapitalist gelişmenin ve sermaye birikiminin kaçınılmaz sonucudur. Yaratılan zenginlikler bir tarafta birikirken diğer tarafta ise yoksullaşma ve yıkım büyümektedir. Bu, kapitalizmin genel yasasıdır. Proletaryanın yoksullaşması, bir avuç egemen sınıfın ise zenginliğine zenginlik katmasıdır.

KATLİAMININ 30. YILINDA MADIMAK VE ES GEÇİLEN BAŞBAĞLAR.

Sözüm öncelikle komünist ve sol- sosyalist kesime: Ne zaman gerçek anlamıyla adil olmayı ve çifte sıtandartçı yaklaşımları terk etmeyi başaracağız acaba? Ne zaman 'bizim cenah' dediğimiz kesimlerce de  halka karşı işlenmiş ağır  suçları tereddütsüzce kınayacağız acaba?

Çok genelleme yaparak, üzerinde durmak istediğim esas konuyu bunun gölgesinde silikleştirmek  istemiyorum.

Her 2 Temmuz'da Madımak katliamı kınanırken; Başbağlar katliamı neden sessizce es geçiliyor acaba?

Komünistlerin Birliği Çağrılarına Dair

MKP’li arkadaşlar, arada kısa molalar vermekle birlikte, uzunca bir süreden beridir ki komünistlerin birleşmesi gerektiğine dair çağrılar yapmaktalar. Ve mütemadiyen yakınıp durmaktalar: "Muhataplarımızdan yanıt alamıyoruz" diye. 

Evet, görüldüğü kadarıyla muhatapları bu çağrılara ilgisiz olmalılar ki, yanıt vermiyorlar. MKP’li arkadaşlar da kendilerince bir basınç oluşturma adına; adeta Temcit pilavı misali, her fırsatta bu çağrılarını yinelemekte ve muhataplarını kamuoyuna şikâyet edip durmaktalar.

Aşka ve Hayata Dair Tutkulu Dizeler

“Şiirsiz toplum eksiktir.

Şiirsiz insan yalnızdır.”[1]

 

İzmir’in Şakran 2. Nolu T-Tipi Zindanı’nda yatan Hasan Şeker’in, ‘İki Acı Esinti’[2] başlıklı şiir kitabı; aşka ve hayata dair tutkulu dizeleriyle çıkageldi postadan…

Avrupa da İbrahim olmak!

18 Mayıs 1973‘den bugüne Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin ellinci yılı.

50 yıldır söndürülemeyen meşaledir İbrahim Kaypakkaya!! Bu yazının amacı İbrahim Kaypakkaya‘yı anlatmak değil, Onu anlatan onlarca yazı yayınlandı bu yazı da başlıktan da anlaşılacağı üzere İbrahim Kaypakkaya‘yı Avrupa‘da anan ardıllarının pratik, teorik düzlemde, Kaypakkaya‘yı nasıl andıkları? Neyi, nasıl, ne kadar anladıklarını  irdelemek  bu yazının amacı.

“Devrimci Eylem Birliği” ve “Kaypakkayacı Güçlerin Birliği” Meselesi

Türk hakim sınıfları cumhuriyetlerinin ikinci yüzyılına hazırlanırken kendilerini yeniden örgütlüyorlar. Coğrafyamız komünist hareketinin önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında 18 Mayıs 1973 tarihinde katledilmesinin 50. yılında sınıf düşmanlarımız ikinci yüzyıllarına hazırlanıyor.

MLPD'nin Türkiye'deki seçim sonuçlarına ilişkin açık mektubu.

Sol ittifak için önemli bir başarı

MAHŞERİN DÖRT ATLISI: BOLSONARO, TRUMP, ORBÁN, ERDOĞAN[*]

 

“Faşizm tarihte statik ya da sabit bir moment değildir ve

aldığı biçimlerin daha önceki tarihsel modelleri taklit etmesi gerekmez.

O, bir dizi ‘devindirici tutku’yla tanımlanan bir siyasal davranış biçimidir.

Bunlar arasında demokrasiye açık saldırı, güçlü adam özlemi,

insan zaaflarına duyulan nefret, aşırı erillik takıntısı,

saldırgan militarizm, ulusal büyüklük iddiası, kadınlara… aydınlara yönelik küçümseme…

MLPD Merkez Komitesi'nin basın açıklaması:

Alman Federal Yüksek Mahkeme'sinin (BGH),  'Münih Komünist Davası'nda temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine, MLPD Merkez Komitesi kamuoyuna bir açıklama yaptı.

Sayfalar