Pazartesi Haziran 17, 2024

Bir ulusun başına gelen Büyük Felaket, Bir coğrafyanın tanıklık ettiği, unutulamayacak bir yıkım…

Üzerinden yüzyıl geçmiş olmasına sadece bir yıl kaldı, o Büyük Felaket’in, o acımasız talanın ve o amansız soykırımın.Dillerin lal olduğu, kulakların tıkandığı, gözlerin kapatıldığı zamanlar hiç eksik olmadı bu yüzyıl boyunca. Ama hiçbir şeyin gücü yetmedi, bir ulusun acısını dindirmeye, soykırımla çoraklaştırılmış bir coğrafyanın kaderini değiştirmeye.
İşte, bugün vicdanlarda bir kez daha mahkum ediliyor, bir kez daha lanetleniyor, bir ulusun maruz bırakıldığı o acımasız yıkım ve kırım.
Anadolu’nun en eski halklarındadı Ermenler. Bu topraklarda varsıllık ve uygarlık adına ne varsa, hepsinde büyük emekleri ve alın terleri vardı onların.
Neredeyse bin yıl boyunca esaret altında yaşamak zorunda kalmışlardı.


Fetihlerle var olabilmiş bir imparatorluğun sultası altında tebaa olarak yaşamak istemediğinde, her ulus gibi kendi haklarına sahip olma ve özgürce yaşama arzusunu dillendirdiğinde, yazgısına amansız bir yokediliş düştü bu halkın. Malı-mülkü yağmalandı, zilliyeti sürgün yollarına sürüldü, zalim ve vicdansız bir kırımın kurbanı oldu.
Açıp tarih kitaplarını bakabiliriz yeniden, Osmanlı İmparatorluğu gerçeğine.
Kaç ulus çıkmıştır bu imparatorluk bünyesinden? Balkanlar’dan kuzey Afrika’ya, koca bir coğrafyaya kaç ulus sığdırılmıştır?
Kim ne derse desin, hangi yalanla perdelemeye çalışırsa çalışsın. İttihatçıların ve devamcılarının ‘etnik arındırma’, kendilerinden farklı olana ‘boyun eğdirme’ hesabının ürünü olarak yaşanmıştır bu ırkçı kırım.


Bu amaçla yasalar çıkarılmıştır büyük bir soğukkanlılıkla. Hesabı, kitabı ince ayarlarla yapılmıştır zalim bir tehcirin ve kanlı soykırımın.
Ermeni ulusunu yok etmeyi hedefleyen Büyük Felaket’e uzanan ilk adım, 24 Nisan 1915 yılında atılmıştır. Pek çok Ermeni aydını, yurtseveri, devrimcisi tutuklanmıştır bu tarihte. Çok daha yaygın ve kitlesel bir kırımın ön hazırlğı olarak, tutuklanan ve toplumun en diri, en dinamik kesimini oluşturan bu insanların sürgünüyle, katledilişiyle atılmıştır ikinci adım,. Bu yüzdendir ki, 24 Nisan 1915 tarihi, hemen ardından yaşanacak olan o büyük yıkımın ya da soykırımın kara günü olarak belleklerde yer etmiştir yüzyıl boyunca.


Bu kıyımın üzerinden henüz bir aydan az fazla bir zaman geçmişken, 27 Mayıs 1915 tarihinde, İttihatçılar bu kez doğrudan “Tehcir Kanunu”nu çıkarmışlardır.
“Geçici” olarak tanımlanan bu yasayla, yerel mülki ve askeri yetkililer, “sakıncalı” bulunan Ermenileri dilediklerince sürgün etme görev ve sorumluluğuyla yekili kılınmıştlardır. 30 Mayıs 1915’e gelindiğinde ise, ilgili yasanın ‘geçici’ hükmü İmparatorluğun Bakanlar Kurulu kararıyla kalıcılaştırılmış, kapsam ve yetki bakımından çok daha etkili hale getirilmiştir.
Kısaca anmaya çalıştığımız bu yasal düzenlemeler, İttihatçıların Ermenilere yönelik ‘etnik temizlik’ niyetlerini sadece siyaseten değil, hukuken de belli bir plana bağladıklarını açıkça ortaya koymaktadır. Dahası, tehcir edilecek olan Ermenilere ait mal, mülk ve arazilerin idare ve tasarruf haklarını düzenlenyen bir yönetmenlik de yayınlamışlardır onlar. Bu yönetmenliğin altında,10 Haziran 1915 tarihinin yer aldığı görülmektedir. Böylece, planlanan kanlı soykırıma, yaşanacak mal-mülk gasplarına ilişkin olarak, ‘yasal’ bir kılıf uydurulmuştur büyük bir utanmazlıkla.
Bütün bu gelişmeler, İttihat ve Terakki yönetimindeki Osmanlı İmparatoğluğu’nun Ermenilerle ilgili nasıl bir hesap içinde olduğunu, hiçbir yalanın ve çarpıtmanın güç yetiremeyeceği kadar açıklıkla ortaya koymaktadır.


Pek çok kaynak, “tehcir yasası”na bir buçuk milyon civarında Ermeninin tabi tutulduğunu, bunların neredeyse tamamına yakın kısmının surgün yollarında resmi güçler ve yerel feodal despotlar eliyle kırımdan geçirildiğini göstermektedir.
Etnik arındırma ve soykırım politikaları yalnızca Ermenileri yok etmekle kalmamış, iktisadi, kültürel ve sosyal yönleriyle, Anadolu topraklarının bir bütün olarak çoraklaşması sonucunu da doğurmuştur.


Hiç şüphesiz ki, bu soykırım, gelecek yıllarda yaşanacak olan Rumlarla ilgili Mübadeleye, Ağrı, Zilan, Koçgiri, Dersim kırımlarına ve Kürt ulusuna yönelik inkarcı, kıyıcı, asimleci politika ve uygulamara zemin yaratmış, ortam hazırlamıştır.
Evet, Ermeni soykırımının üzerinden yüzyıl gibi bir zaman geçmiştir. Tam bir bellek silimi, yalan ve inkarla harmanlanmış ırkçı, faşist bir pratik yaşanmıştır.
Ama yine de Ermeni ulusunun Karadeniz’den Kürdistan’ın ucra köşelerine kadar, bıraktığı izlerin tümüyle silinmesi mümkün olmamış, Türk hakim sınıfları bunu başaramamışlardır. Anadolu topraklarına kabaca göz atmak bile bu durumu kavramak için kafi gelmektedir.
Kırımlardan geçirilip Derizor çöllerine kadar sürülen Ermeni ulusu, bu topraklara direnişçi, devrimci bir miras da hediye etmiştir elbette. 15 Haziran 1915 yılında İstabul’daki Beyazıt meydanında idam edilen 20 devrimcinin darağacındaki son sözleri ve sloganları yol göstericimiz olmalıdır.
 

97304

Bir ulusun başına gelen Büyük Felaket, Bir coğrafyanın tanıklık ettiği, unutulamayacak bir yıkım…

Ecdadımız Kayıkları, Biz Gemicikleri Yürüttük

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta ecdadından bahsetmekten geri durmuyor. Yerel seçimlere yönelik bir yatırım olduğu herkesçe bilinen, konunun uzmanlarınca da birçok eksiği bulunduğu iddia edilen Marmaray tüp geçidi milyonların can güvenliği hiçe sayılarak apar topar açıldı. Başbakan açılıştaki konuşmasında da “ecdadımız gemileri karadan yürüttü, iktidarımız da denizlerin üstünden vagonları yürütüyor” dedi.

Din Kardeşligi masali ve türban sovu

AKP meclisteki türbanlı milletvekili şovuyla halkı uyutma yolunda kendisine yakışır bir adım daha atmış oldu. Oysa din, türban ya da özgürlük diye bir dertleri yok. Onlar ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmanın ve hizmet ettikleri bu düzenin ezen- ezilen, sömüren- sömürülen çelişkisini halkın gözünden kaçırmanın derdinde. Türbanı bu korkunç düzeni saklamak için bir şal olarak kullanmaktadırlar. Tuhaf olan şu ki, türban takan kadınların çoğu da bu düzenin mağdurlarıdırlar. Ne var ki onlar bunun farkında değil. Biraz düşünseler iyice esaret altına girdiklerini göreceklerdir.

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken …[*]

“Karanlık saatler geldiğinde,

o zamanın insanı da gelir.”[1]

 

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken söylenmesi gerekeni, gecikip, lafı dolandırmadan hemen belirteyim: Büyük bir alt üst oluşun içindeyiz…

Bu kadar da değil; her şey daha da ağırlaşarak vahimleşecek; veya tarih müthiş hızlanacak; ya da sık sık Montesquieu’nun, “Ne mutlu tarihi sıkıcı olan halka” sözü anımsanacak…

Ercan Binay’dan mektup var Abdullah KALAY’a özgürlük!

“Zulümle abad olunmaz.”[2]

 

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Sayfalar