Pazar Haziran 16, 2024

‘Bana Nubar derseniz size özgürlük derim’ (eşi Nazik Tulakyan )

“Bana Nubar derseniz size özgürlük ve fedakârlık derim. Nubar, hiçbir zaman kendisini bir yere ait hissetmedi nerede özgürlüğü için savaşan bir halk varsa o orada olmayı tercih etti. Her halka bir Nubar gerek…”

Ermeni yetimhanelerinden halkların özgürlük savaşına adanmış bir yaşam Nubar Ozanyan (Orhan Bakırcıyan). 14 Ağustos’ta Rojava’da şehit düşen TKP/ML-TİKKO komutanlarından Ermeni asıllı Ozanyan, 61 yıllık yaşamının son 40 yılını halkların özgürlük mücadelesine adamış bir komutan.  1988-1990’da Filistin’de 1991-1994 Karabağ’da, ardından Güney Kürdistan’da ve son olarak Rojava’da özgürlük için savaşırken hayata yumdu gözlerini.

Arkadaşları ve yoldaşlarının anlatımlarından tanıdığımız Nubar Ozanyan’ın şehadetinin haber ajanslarına yansımasının ertesi günü duydum Ozanyan için Erivan’da taziye kurulduğunu. Taziyenin kimler tarafından düzenlediğini öğrenmek istediğimde öğrendim Komutan Nubar’ın Erivan’da yaşayan bir ailesi olduğunu.

Bir çoğumuzun sadece askeri yaşamından ibaret bildiği Komutan Nubar’ı bir de Erivan’da yaşayan eşi Nazik Tulakyan ve üvey oğlu Hacik Margaryan ile konuşmak istedik.

Sovyetlerden kalma küçük bir evde karşıladı bizi Nubar Ozanyan’ın eşi Nazik Tulakyan ve üvey oğlu Haçik Margaryan. Kapıdan girer girmez hemen Komutan Nubar’ın uzun yıllar çalışma odası olarak kullandığı odaya davet edildik. Kürt Özgürlük Mücadelesi ve Türkiye devrim hareketleri başta olmak üzere dünya devrim hareketleri üzerine yazılmış onlarca kitapla dolu bir odada bize anlatmaya başladılar komutan Nubarı.

‘BANA NUBAR DERSENİZ SİZE ÖZGÜRLÜK DERİM’

“Bana Nubar derseniz size özgürlük ve fedakârlık derim” diyerek eşini anlatmaya başlayan Nazik Tulakyan şunları dile getirdi: “1994 yılında yani Karabağ savaşından sonra Erivan’da kiralık ev ararken tanıştım Nubar ile. Çok iyi bir insan olduğu için bu evimi ona kiraya verdim. 4 veya 5 aylık süreden sonra aramızda bir yakınlaşma başladı. Daha sonra resmiyete dökmeden aramızda evlendik ve o günden sonra 8 yaşındaki oğlum Haçik ile birlikte bu evde birlikte yaşamaya başladık.”

‘OKUMAYI ÇOK SEVERDİ’

Eşi Nubar’ın Erivan’dan önceki yaşamına ilişkin çok şey bilmediğini ifade eden Tulakyan, şunları söyledi: “Bizi üzmemek ve başımıza bir şey gelmemesi için eski yaşamını bize hiç anlatmadı. Bende çok sormadım. Aile içerisinde siyasi yaşamdan hiçbir zaman konuşmazdı. O, anlatmasa da ben onun siyasi bir geçmişe sahip olduğunu biliyordum çünkü o yansıtmak istemese de yaşamdaki duruşundan anlıyordum. Spor yapmayı çok severdi. Günde 3 defa spora çıkar ve hiçbir zaman spor yapmayı aksatmazdı. Ermeni olmasına rağmen Ermeniceyi iyi bilmiyordu. Erivan’da yaşamaya başladıktan sonra Ermeniceyi öğrendi ve tercümanlık yapmaya başladı. Aynı zamanda Ermeniceden Türkçeye kitaplar çevirmeye başladı. Çok kitap ve gazete okurdu. Özellikle evdeyken hep okurdu. Zamanını hiç boşa harcamazdı. En sevmediği şey fotoğraf çektirmekti ondan dolayı birlikte hiç fotoğrafımız yok.”

‘ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN SAVAŞAN HALKLARI ÇOK SEVERDİ’

“Özgürlüğü için savaşan halkları ve ulusları çok severdi. Herkese iyilik yapmak için çabalayan birisiydi Nubar. Etrafındaki herkes onu çok sever ona saygı duyardı” diyen Tulakyan, “En son 3 ay önce gördüm yani son gidişinden önce. Son zamanlarda artık Karabağ’ın yanı sıra Filistin’de, Irak’ta, Dersim’de Rojava’da savaştığını duymuştum. Şehit düşmeden iki hafta önce telefonla aramıştı en son o zaman konuştum. Beni sordu ben de onun nasıl olduğunu sordum. Son olarak bana ‘Az kaldı geleceğim” dedi ama dediği gibi olmadı. Yaklaşık 24 yıl boyunca birlikte yaşadık arada kısa süreli olarak bir yerlere gitse de genellikle buradaydı. Son gidişine kadar” diye ekledi.

‘HAYATI BOYUNCA GÜZELDEN YANA SAVAŞTI’

Talukyan son olarak “Eğer çok derin düşünürsek Nubar gibi insanları dünyada bulmak çok zordur derim. Hiç kimseye zarar vermeden yaşadı. Onun tek istediği herkesin özgür ve eşit bir dünyada birlikte yaşamasıydı. O hep ezilen halkların yanında olmayı tercih etti.  Hayatı boyunca hep güzelden yana savaştı. O hep ezilen halklar için savaşmayı seçti. Buradayken özgürlük için hayatını kaybeden her insan için çok üzülür ve onlar için ağlardı. Mezarı burada olsaydı gidip görme şansım olurdu ama imkanlar mezarının burada olmasına el vermedi. Ama olsun mezarının olduğu yerde onu seven binlerce insanın olduğunu biliyoruz. Tek üzüldüğüm şey Nubar’ın hayalini kurduğu güzel dünyayı görmeden gitmesi oldu. O hep benim kalbimde yaşayacak” diyerek duygularını dile getirdi.

‘HER HALKA BİR NUBAR GEREK’

Nubar Ozanyan’ın üvey oğlu Haçik Margaryan ise babasını şu cümlelerle anlattı: “Öz babam değil ama Nubar yani babam benim için öz babamdan daha çok değerli. Ben onu hep baba olarak gördüm. Öz babam beni küçükken bırakıp gitmiş, 8 yaşımdan sonra hep onla yaşadım. Çok iyi ve çok cana yakın birisiydi. Birbirimizi çok seviyorduk.

 Çok yardım severdi herkese yardım etmeyi isterdi. Benimle siyaset konuşmazdı ama hayalini kurduğu dünyayı bana anlatırdı. Babam gibisi birisi zor bulunur bu dünyada. Her halka bir Nubar lazım. O güzel bir dünya istiyordu ama insanlar hala bunu anlamış değil. Herkes eşit ve özgür yaşasın isterdi. Her türlü faşizmin karşısında çıkardı. Kollektif bir yaşamı çok severdi, çok paylaşımcıydı. Evdeyken hep yemek yapar birlikte vakit geçirmeyi severdi. Nubar sadece benim babam değil aynı zamanda benim öğretmenimdi. Her adımda onu örnek alıyorum. Babamı anlatmak çok zor onu anlatarak bitiremem. Onun için ezilen halkların devrimi çok önemliydi.” 

Serkan Demirel Erivan ANF 

41849

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Bir Kez Daha: Tehlikenin Farkında mıyız?

Bundan kısa bir süre önce, Erdoğan iktidarının; “Türkiye Yüzyıl Maarif Modeli” ile teşebbüsüne soyunduğu stratejik hamlenin Türkiye ve K. Kürdistan toplumu açısından nasıl ve ne türden güncel bir tehlike ve tehdit oluşturduğuna dair kısa bir yazı paylaşmıştım.

Ermenistan’da Tavuş Hareketi Üzerine

Ermenistan Apostolik Kilisesi Tavuş İdari Başpiskopos’u Bagrad Galstanian önderliğinde başlatılan sivil itaatsizlik gösterileri, halkın yoğun katılımı ile devam ediyor. Ermenistan’a ait dört köyün, Azerbaycan’a iade edilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın derhal istifa etmesi isteniyor. 4 Mayıs’ta başlayan gösteriler, yol güzergahı üstünde bulunan Lori, Sevan, Geğarhunik… şehirlerinden halkın yoğun katılımı ile Yerevan’da sonlandırıldı. 26 Mayıs’ta Cumhuriyet Meydan’ında düzenlenen miting ile yüz binlere ulaştı.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - 2

Sol-sosyalizm adına adeta akıllara durgunluk veren yaklaşım örnekleri bu saptama ve belirlemeler. Yani sanki de CHP işbirlikçi tekelci burjuvazinin temsilcilerinden ve T.C Devleti’nin koruyucu-kollayıcı ana güçlerinden olan bir sosyal demokrat parti değil de sol, sosyalist veya halkçı bir partiymiş gibi tenkit ve değerlendirme konusu yapılıyor. Hal böyle olunca da burada kusur, varlık nedeni gereğince davranan bir sosyal demokrat partinin değil; sosyal demokrat partiye, sahip olmadığı/olamayacağı payeleri yükleyen yaklaşımların olur doğallığıyla.

İdeolojik Netlik ve Örgütlülük

Günümüzde özgür bir geleceğe doğru yapılacak her hamle, sınıf bilinçli bir duruşu ve buna uygun bir örgütlülüğü zorunlu kılar. Tüm bunlar da yoğun bir emeği ve fedakarlığı gerektirir. Sınıf bilincinden yoksun, kendiliğinden hareketlerle köklü değişimlerin-tarihsel kopuşların yaratıcısı olunamaz. Proleter ideolojiyle donanmış partilerin tarihsel misyonu tam da burada ortaya çıkıyor. Yine partisiz-örgütsüz bir duruşla özgür bir geleceğe dair hesaplar yapılmaz.

AKP-MHP FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜNÜN K. KÜRDİSTAN’DA FİİLİ OLARAK UYGULADIĞI, SÖMÜRGE SİYASETİDİR.

Sömürge siyasetinin en belirgin özelliği, yerel halkın iradesinin gasp edilerek, yok sayılmasıdır. Bunun yerine, sömürgeci merkezi yönetimin doğrudan kendi memurlarını oraya yönetici olarak atamasıdır. Bunun adı bir dönem OHAL Valisi, sıkıyönetim komutanı, bölge müsteşarı oluyorken; bugün de Kayyum belediye başkanı, muhtar vs. vs. oluyor.

Günümüz koşullarında sömürge veya ezilen bağımlı uluslara, azınlıklara, baskı altındaki inançlara ve ezilen cinse karşısömürge siyasetinin aldığı biçim; aleni bir şekilde, koyu faşizmden başka bir şey değildir.

Piroğlu Ecevit (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna bedeni ölüme yatırarak bir mevsim aç kalmak… Onurlu ve özgür bir yaşam için kendisine ait olan her şeyi feda etmek. Budur, özgürlük mahkumlarının hikayesi! Dünya ve ülkemizin zindan direniş tarihi buna fazlasıyla tanıktır. Amed zindanından Metris zindanına uzanan direniş tarihi fazlasıyla buna tanıktır. Kolay mı saatlere günlere aldırmadan her gün herkesin gözü önünde santim santim erimek; yaşamın nimetlerine dokunmadan açlığa yatmak… 120 günden daha fazla süren bir direnişi sürdürmek; düşünmek ve hayal etmek bile insanı ürkütüyor.

ABRÜST - leylekler getirdi kız... leylekler...

"Sol Kal Sol Yaşa"

Sol tatile  gitmişken...

Toplumsal yapı da; bir an bile parlamentarizmi savunmakta vazgeçmediğini ilan eden her insan ve siyasi yapı da ağır  saldırılara maruz kalıyorken...

seçimlerle  siyaset yapmak istiyen  devrimcilerde proletaryaların her geçen  gün ağırlaşarak hissettiği  solcusuzluğa  karşı da proletaryanın karşısına umut olma uğruna olsa da "Sol Kal Sol Yaşa" diyerekte çıkamıyorken...

fırsatta buyken... fırsatta buyken... 

yazın gitsin kız... yazın gitsin...

abrüst... falan filan...

sanat da diyin gitsin.

Zap’a bomba Colemerg’e kayyum (Nubar Ozanyan)

Türk patronlarının ve generallerinin Kürt ve emek düşmanlığı kapsamlı ve planlıdır. Sınırlı bir zaman ve belli bir dönemle sınırlı değildir. Süreğendir. Demokrasiyi gerçekte değil sözde bilir. Uygulamada değil yasalarında yazılı haliyle tanır. Ki bunu bile kaale almaz. Tarihten günümüze dek en iyi yaptığı şey işgal ve Türk olmayan halkların canını almaktır. Emek ve topraklara konmaktır. En iyi bildiği ise “Yakma-Yıkma-Çökme”dir. İkiyüzlü ve sahtekâr olduğu kadar kinci ve intikamcıdır.

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Sayfalar