Pazartesi Haziran 17, 2024

Azeri ve Ermeni emekçileri ve yoksulları dosttur!

"Pazar günü çatışmaların başlamasıyla birlikte Ermenistan sıkıyönetim ve seferberlik ilan etti. Azerbaycan'ın Ermeni halkına savaş ilan ettiğini belirterek Ermenistan ve Azerbaycan'ın büyük bir savaşın eşiğinde olduğunu ifade etti"

 

1917 yılında Rusya’da Lenin’in önderliğinde gerçekleştirilen Sosyalist Ekim Devrimi’yle Rusya bir halklar hapishanesinden halkların özgürce yaşadığı, ezilen bağımlı ulusların kölelik zincirlerini paramparça ederek kendi kaderini tayin etme haklarını elde ettikleri bir sisteme kavuştular.

Rusya’da yaşayan tüm uluslar, 1922 yılında SSCB’yi kurarak aynı çatı altında kardeşçe yaşadılar.

Azerbaycan ve Ermenistan, 1922’de SSCB’ye katıldı. İki toplum arasında sürekli sorunlu bir alan olan Dağlık Karabağ da 1923’te Azerbaycan Cumhuriyeti’ne bağlı özerk bir bölge statüsü kazandı.

SSCB sürecinde 70 yıl boyunca barış içerisinde kardeşçe yaşayan Azerbaycan ve Ermenistan halkları da Sovyetler Birliği’nin 1957 yılından itibaren yaşanan süreçte sosyal emperyalist bir sürece evrilip SSCB’nin dağılmasının ardından ulusal boğazlaşmalar yaşandı.

Azerbaycan ile Ermenistan arasında da toprak paylaşımı, sınır anlaşmazlıkları nedeniyle çatışmalar yaşandı. İki ülke arasında özellikle de Dağlık Karabağ ile ilgili anlaşmazlıklar nedeniyle uzun süreden bu yana çatışmalar yaşanıyor.

Sovyetler Birliği’nin zayıflaması ve akabinde de dağılmaya başlamasıyla Ermeniler Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’dan Ermenistan’a devredilmesini istediler. Azerbaycan ile Ermenistan 1991 yılında bağımsızlıklarını ilan etmelerinin ardından Dağlık Karabağ Ermenilerinin ayrılma girişimleri de yoğunlaştı.

Dağlık Karabağ Ermenileri 6 Ocak 1992’de bağımsızlık ilan ettiler. Ama Ermenistan dahil hiçbir ülke bu bağımsızlık ilanını tanımadı. 1992 yılında başlayan çatışmalar savaşa dönüştü. Savaş 1994’te sona erdiğinde Ermenistan sadece Dağlık Karabağ’ı değil, onun iki katı kadar Azerbaycan toprağının kontrolünü ele geçirdi ve işgal etti.

1994 yılında Rusya’nın araya girmesiyle ateşkes sağlandı. Günümüze kadar geçen bu 26 yıl boyunca da ateşkes kağıt üzerinde kaldı. Dağlık Karabağ yüzünden dönem dönem çatışmalar yaşandı. Son olarak da Temmuz 2020’de Azerbaycan-Ermenistan sınırının Tavuz bölgesinde ateşkes ihlal edilmiş, çatışmalar yaşanmıştır.

Ki burası Dağlık Karabağ da değildir. Çatışmalarda her iki taraftan da yaşamını kaybedenler işçiler ve yoksul köylüler olmuştur.

Temmuz ayında yaşanan çatışmalardan sonra TC devleti ”iki devlet tek millet” doktrini çerçevesinde Azerbaycan’a askeri danışmanlık adı altında yardımlarını artırdı, Azeri ordusunu eğitti. 20 Temmuz ile 10 Ağustos tarihleri arasında da iki ülkenin hava ve kara kuvvetleri ortak tatbikat yaptılar. Bu tatbikat sırasında Azerbaycan’a yeni silahlar, SİHA ve İHA’lar taşındı. TC Azerbaycan ordusunu uzun menzilli toplar, tanklar ve uçaklarla donattı. TC, Azerbaycan’ın daha önceki çatışmalarda kaybettiği toprakları geri almak için Azerileri Ermenistan’a karşı kışkırttı.

Azerbaycan ile Ermenistan arasında yıllardır sorun olan Dağlık Karabağ bölgesinde pazar günü çatışmalar yeniden başladı. Bu son çatışmada TC’nin doğrudan müdahalesi ve bölgeye askeri olarak yaptığı sevkiyatlar bu çatışma durumunu önceki çatışmalara göre farklı bir duruma taşıdı.

TC Rejimi Çeteleriyle Doğrudan Savaşın Tarafıdır!

TC devleti “iki devlet tek millet” doktriniyle diplomatik olarak destek sunarken siyasi ve askeri olarak da Azerbaycan’ın yanında olduğunu çeşitli düzeyde yaptığı açıklamalarla belirtmekten geri durmuyor. Azeri ordusuna yönelik lojistik ve taktik desteğin yanında, Suriye’den DAİŞ artığı cihatçı çeteleri de transfer etti. TC devleti, Kuzey-Batı Suriye’deki Sultan Murat Tugayı, Hamza Tümeni, Süleyman Şah gibi gruplardan çok sayıda çeteyi Afrin’den Antep’e oradan da Bakü’ye taşıdı ve savaşın ön cephelerine sürdü.

The Guardian gazetesinde çıkan haber de “özel bir Türk şirketi Afrin’de Azerbaycan kampı kurdu” denildi. Haberde özel bir Türk şirketinin Afrin’de bir eğitim kampı kurduğu ve cihatçı çeteleri Azerbaycan’da konuşlanmak üzere eğittiği iddia edildi. The Guardian gazetesi Azerbaycan’da ”muhafızlık” yapacakları söylenen çetelerin eylül ortalarından beri kampta toplandığını ve ayda 7 ila 10 bin TL maaş alacaklarını da yazdı.

Azerbaycan ile Ermenistan arasında çatışmalar başladıktan sonra da bu konu çeşitli uluslararası basın kurumlarında yer almaya devam etti. Londra merkezli ve “muhaliflere” yakın Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, TC’nin Ermenistan’a karşı savaşmak için Azerbaycan’a gönderdiği çete sayısının 850 kişi olduğunu ve yaşanan çatışmalarda 3’ünün öldüğünü bildirdi. Reuters Haber ajansı, TC’nin 700 ile 1000 çeteyi Azerbaycan’a gönderdiğini servis etti. Rusya ve Ermenistan medyası ise TC’nin 4 bin çeteyi Suriye’den Azerbaycan’a gönderdiğini yazdı.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Brüksel’deki AB zirvesine geldiği sırada yaptığı açıklamada, TC’nin Dağlık Karabağ’a karşı savaşmak için Azerbaycan’a çete grupları gönderdiğine dikkat çekti. Macron; “Cihatçı gruplara mensup Suriye’li savaşçıların Antep üzerinden Dağlık Karabağ’daki operasyon alanına gittiğini gösteren kesin bilgilere sahibiz” dedi. Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada ise Dağlık Karabağ’da yaşanan şiddetli çatışmalarda Suriyeli ve Libyalı silahlı grupların yer aldığını belirtti. Moskova yaptığı açıklamada müdahil olan ülkelere “yabancı teröristler ve çeteleri” kullanmama çağrısında bulundu.

AKP-MHP iktidarının cihatçı çeteleri Suriye’de B. Esad yönetimine karşı kullandıkları, Suriye’den Libya’ya Sarraç’ın başında bulunduğu UMH’ne saflarında savaşmaları için taşındıkları daha önceleri çeşitli kez uluslararası basında yer almıştı. Üstelik bunu Erdoğan’da kabullenmişti. Şimdi de Libya ve Suriye’den bu cihatçı çetelerin AKP-MHP iktidarı tarafından Ermenistan’a karşı savaşmaları için Azerbaycan’a taşındıkları uluslararası basında yer alıyor.

TC devletinin Dağlık Karabağ meselesinde bölgeye bu denli yüklenmesinin ardında birincisi; Dağlık Karabağ meselesinde Rusya’yı uğraştırarak hem NATO hem de “Batı”nın desteğini sağlamayı, diğer taraftan da Rusya’yı Libya ya da Suriye’de tavizler verdirmeye çalışması vardır. TC rejimi, Dağlık Karabağ’daki krizi derinleştirerek Suriye’de Rusya’dan bazı tavizler koparmaya çalışıyor. Daha önce Afrin işgalindeki gibi Rojava’ya yönelik saldırılar için yeni tavizler koparmaya çalışıyor.

İkincisi; basına yansıyan haberlere göre de Azerbaycan’dan da Bakü’de askeri üs talep edildiği, Dağlık Karabağ’da da askeri gözlem noktaları -İdlib’de olduğu gibi- talep ettikleri anlaşılmaktadır.

Bununla bağlantılı olarak üçüncüsü AKP-MHP iktidarının Kafkaslar’a yönelmesinin arkasında TC rejiminin geçmişten gelen ilhakçı, yayılmacı işgalci politikası vardır. Bir zamanlar İttihatçıların Pan-Turanizmi olarak ortaya çıkan ve İsmail Enver’in Orta Asya çöllerinde kurşuna dizilmesiyle sonuçlanan hayal, günümüzde neo Osmanlıcılık olarak diriltiliyor.

AKP-MHP iktidarı son Kafkasya seferinde kazanımlar elde etmeyi umarken eldekini de kaybedebilir. TC rejimi cihatçı çetelerin hamiliğini yaparak onları Suriye’den Libya’ya, Libya’dan Kafkaslar’a taşırken bu kez bu cihatçılar yüzünden ciddi bir bedel ödeyebilir.

Pazar günü çatışmaların başlamasıyla birlikte Ermenistan sıkıyönetim ve seferberlik ilan etti. Azerbaycan’ın Ermeni halkına savaş ilan ettiğini belirterek Ermenistan ve Azerbaycan’ın büyük bir savaşın eşiğinde olduğunu ifade etti. Azerbaycan Savunma Bakanlığı da tüm cephe hattında operasyon başlattığını bildirdi. Dağlık Karabağ Yönetimi de “Bize karşı savaşan Azerbaycan değil, TC’dir” açıklamasını yaparak TC’nin savaş uçakları, helikopterleri ve çeteleriyle saldırdığını açıkladı.

Bütün dünya ülkeleri, liderleri ateşkes çağrıları yaparken TC devleti tüm kurumlarıyla savaş çığırtkanlığı yapıyor. TC’nin Dışişleri Bakanı “Azerbaycan nasıl isterse o şekilde yanında olacağız” açıklaması yapıyor. Bunun anlamı açıktır: Askeri birlik, havadan müdahale, tank, top, İHA, SİHA…

Savaşa Karşı Ateşkes Çağrıları

HDP dışındaki siyasi partiler savaştan, destekten dem vuruyorlar/açıklamalar yapıyorlar. HDP dışındaki TBMM’de grubu bulunan dört parti Azerbaycan ile Ermenistan arasında devam eden çatışmalara ilişkin ortak tutum belirlediler.

Öte yandan birçok uluslararası güç çatışmaların durmasını istedi. Ateşkes çağrısı yapanlar arasında BM ile ABD bulunuyor. Fransa Cumhurbaşkanı Macron derhal Karabağ’da ateşkes yapılmasını istedi. O da RTE’nin tam tersi/aksi yönde bir açıklama yaptı: “Fransa her zaman Ermeni halkının yanındadır” dedi.

Ermenistan Başbakanı Paşinyan, Almanya Başbakanı A. Merkel ile görüşerek TC’nin bölgedeki saldırgan politikasına engel olunması çağrısı yaptığı belirtildi. A. Merkel de yaptığı açıklamada; Karabağ sorununun barışçıl yolla çözümünden başka alternatif olmadığını vurguladı. Rusya’nın tutumuna gelince. Rusya bölgede çatışma istemiyor.

Bu çatışmalarda daha çok arabulucu bir rol üstlenmekten yana. Azerbaycan ve Ermenistan’a ateşkes çağrısı yaptı. Dışişleri Başkanı Lavrov, Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri bakanlarını görüşmeler için Moskova’ya çağırdı.

Önümüzdeki süreç ateşkes çağrılarının daha da yoğunlaşacağı, barış için müzakerelerin başlayacağı bir süreç olarak gözükmektedir.

Azerbaycan ve Ermenistan halklarının, bölgenin halklarının bu savaştan hiçbir çıkarı yoktur. Halklar açısından daha fazla sömürü, kan ve ölüm getirmektedir bu savaş. Bu savaşın ve genelde savaşların kazananı emperyalistler ve silah satıcılarıdır.

Azeri ve Ermeni emekçileri, yoksulları dosttur ve savaş istemezler. Azeri ve Ermeni patronları bu savaşın tarafıdır. İşçilerin, emekçilerin düşmanıdırlar.

Rusya’da 1917’de gerçekleşen Sosyalist Ekim Devrimi’yle Azeri ve Ermeniler SSCB’de birlikte barış içerisinde yaşadılar. Azeri ve Ermeni halkları yine bugün de barış içerisinde sömürüsüz bir dünyada yaşamak için Azerbaycan ve Ermenistan’ın işçi sınıfı ve emekçileri bölgenin halklarıyla birlikte sömürücü egemenlere karşı devrim ve sosyalizm bayrağını bir kez daha yükseltmeleri gerekmektedir.

İnsanlığı haksız savaşlardan, kapitalizmin barbarlığından kurtaracak tek çözüm reçetesi demokratik devrimlerdir.

Özgür gelecek net

2614

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Sayfalar