Pazartesi Mayıs 20, 2024

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

Kaypakkaya, o zamanın MİT raporlarına geçen ”İhtilalci komünizmin en tehlikeli örgütü” olarak görülen/kayıtlara geçen proletarya partisini ve halk ordusunu yoldaşlarıyla birlikte kurduğu için ağır işkenceler sonucu katledildi. İşkencede katledilmesinin nedeni onun Kemalizm ve ulusal sorun başta olmak üzere Türkiye devrimi hakkında yapmış olduğu değerlendirmelerdir. Öne sürdüğü görüşlerdir. İşte bu görüşler, TC devletinin yetkilileri tarafından “ihtilalci komünizmin en tehlikelisi” olarak görülmüştür. Bundan kaynaklı katledilmiştir.

Katledilmesini sadece bu kadarıyla sınırlamak da yanlış olur. Burada öncelikle ve önemle vurgulamamız gereken; Kaypakkaya’nın tezlerinde devrimin proletarya partisinin önderliğinde gerçekleşeceği meselesidir. O, ülkedeki devrimin niteliğini demokratik halk devrimi olarak tanımlarken devrimin yolu olarak silahlı mücadeleyi daha doğrusu Halk Savaşı stratejisini benimsemiş, devrimin öncü gücünün işçi sınıfı olacağı tezini savunarak “partimizin adının da Komünist partisi olmalıdır” tezini ortaya atmıştır.

Kaypakkaya, Amed zindanında tutuklu olduğu süre içerisinde mahkemeye öncesinde harita metod defterinin sayfalarına yazdığı “savunma taslağı”nın hazırlığı yapmıştır. O yazılarından da görülmektedir ki; Kaypakkaya mahkemeye çıkarılsaydı TC faşizmi ile daha kapsamlı bir hesaplaşma içerisine girecekti. O, ortaya koyduğu tüm tezlerin savunuculuğunu düşmanın işkencehanelerinde de yaptı. Bu ideolojik duruşu ve hesaplaşmayı mahkemede göze alamayacaklarını hesaplayanlar ise çareyi onu katletmekte buldular.

Kaypakkaya, öğrenci eylemlilikleri içerisinde başladığı devrimci mücadelesini, köylülerin toprak işgallerinde ve işçilerin grev çadırlarında, fabrika işgallerinde sürdürdü. Bu pratik çalışmalar içerisinde edindiği deneyim ve tecrübeyi ML süzgecinden geçirerek çıkardığı dersleri tekrar pratiğe uyguladı. Burada önemle üzerinde önemle durulması gereken bir diğer nokta da 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’ne katılması ve bu direnişten önemli dersler çıkarmasıdır.

Evet Kaypakkaya, bu mücadele süreçleri içerisinde düzenle tüm bağlarını kopararak profesyonel bir devrimci olarak yeraltı faaliyetini örgütlemiştir. İşte tam da bu süreç içerisinde pratikten çıkardığı dersleri siyasetin/bilimin süzgecinden geçirerek bilimsel tahliller yapmıştır. TC devletinin kurucu sınıflarını tahlil ederek devleti komprador burjuvazi ve toprak ağalarının faşist bir diktatörlüğü olarak ortaya koymuştur. Bu diktatörlüğün ideolojisinin de Kemalizm olduğunu net olarak ifade etmiştir.

TC devletini oluşturan ideolojik temelin tekçi -tek vatan, tek millet, tek bayrak-, Türkçü ideolojisiyle hesaplaşmaya girişmiştir. Ve yine Türkiye toplumunu inceleyen/ tahlil eden Kaypakkaya, yazılarında -Beş Temel Belgede- ülkemizin çok uluslu bir ülke olmasından hareketle Kürt ulusal sorununun demokratik halk devrimiyle çözüleceğini ortaya koymuştur. Kürt ulusunun özgürce ayrılma, ayrı devlet kurma hakkını yazılarında net olarak ortaya koymuştur.

 

Kaypakkaya, hesaplaşma ve kopuştur!

1971’in devrimci önderleri geçmişle hesaplaştılar ve tarihsel bir kopuş gerçekleştirdiler. 50 yıllık revizyonist, parlamenterist ve legal çizgi ’71 devrimciliğinin ihtilalci çizgisi sayesinde hesaplaşılarak aşıldı. Kaypakkaya daha öğrencilik yıllarında, mücadeleye ilk atıldığı dönemde hem pratik yaşamda hem de siyasi yazılarında bu reformist, çizgiyle hesaplaşmıştır. Buna en iyi örnek o tarihlerde Aydınlık, Türk Solu… dergilerinde yazdığı yazılardır.

Türkiye İşçi Partisi’nin 4 Ekim’de devrimci birikimin en yüksek olduğu İstanbul’da Taksim alanında düzenlediği mitinge katılan/izleyen Kaypakkaya, bu mitingdeki pankartlardan, atılan sloganlardan kürsüde yapılan konuşmalardan verdiği örneklerle bu mitingin TİP’in reformizminin iflası olarak nitelediği 14 Ekim 1969 tarihli yazısında;

”Yarın emekçi halkımızın oylarıyla meclise bizler dolacağız”, ”Seçim günü oyumuzu kendi partimize verdik mi bitecek bu sömürü, soygun…”, “Bunu oylarınız gerçekleştirecek, TİP’e oyumuzu verelim, kendimiz iktidara gelelim.” Bu sloganlarla “Bağımsız Sosyalist Türkiye”yi kuracağını sanan TİP yöneticileri konuşuyordu” kürsüden diye eleştiriyor, kurtuluşun yolu olarak parlamentoyu/seçimleri gösterenleri oportünistler olarak damgalıyordu. Ve ardından ”Artık kitle hareketlerine damgasını vuranlar proleter sosyalistlerdir” diyordu.

Kaypakkaya, 50 yıl sol adına hareket eden reformistler, parlamentaristlerle, revizyonistlerle hesaplaşırken diğer yandan da ortaya koyduğu tüm tezlerinin savunuculuğunu düşmanın kendisini en güçlü hissettiği işkencehanelerde de savundu:

“Bahsettiğim örgütten kopuk kişisel nitelikteki faaliyetlerim TKP-ML ve TİKKO saflarına katılıncaya kadar sürmüştür. Sonradan katıldığım bu örgütlere girme zamanımı hatırlamıyorum. TKP-ML ve ona bağlı TİKKO örgütlerinin kimler tarafından kurulduğunu ve yönetildiğini bilmiyorum. Yalnız bu örgüt saflarına katıldığımı ve onun illegal üyesi olduğumu saklamıyorum. Bu örgüt içerisindeki çalışma yöntemim ve örgütün kuruluşuna esas olan düşünceler bahsetmiş olduğunuz yayınlarda geniş ölçüde yer almaktadır. Özellikle Şafak Revizyonizminin Tezlerinin Eleştirisi, Milli Mesele, Türkiye’de Kemalist İktidar Dönemi ve İkinci Dünya Savaşından Sonraki Gelişmeler ve 27 Mayıs Hareketi, Kızıl Siyasi İktidar Öğretisini Doğru Kavrayalım başlıkları altındaki kapsamlara imzamı atmaya hazırım. TKP-ML’nin görüşleri söz konusu tez ve yazılarda belirtildiği ve önerildiği gibidir. Bunun dışında şimdilik geniş açıklamaya girmeye lüzum görmüyorum. Bahis konusu örgüt fikirlerini ortaya koyan muhtevayı aynen kabul ediyor ve kendi görüşüm olarak ifade ediyorum. Ben bütün bunları samimiyetle inandığım Marksist Leninist düşünce uğrunda yaptım ve sonuçtan da pişman değilim. Asla pişman olmadım.” (Sorgu Tutanağı, 21 Nisan 1973)

İşte bu ideolojik duruştur Kaypakkaya’nın düşmanla hesaplaşması.

Kaypakkaya’nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya’nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar… Onun yoldaşları/ardılları umudu büyütmeye devam ediyorlar…

1736

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Özgür Gelecek

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

Sayfalar