Cumartesi Haziran 15, 2024

18 Mayıs… (Nubar OZANYAN)

Dağ başlarında yanan çoban ateşidir İbrahim Kaypakkaya. Yüreği, özgürlük ve eşitlik için çarpanların bilincinde ve öfkesinde yaşayandır. O daima hafızalarda korkusuz bir komünist, inançlı bir önder, unutulmayan bir direnişçi olarak yaşayacaktır.

18 Mayıs, inandıkları uğruna yaşamlarını adayanların günüdür. Komünist önder İbrahim Kaypakkaya, devrimin keskin inancı Haki Karer, Amed zindanlarının karanlık hücrelerinde ateşi bedenlerinde tutuşturan Dörtler’in günüdür. Dörtler’in 18 Mayıs’ı seçmesi tesadüfi değildir. İlk bakışta fark edilmeyen-görülmeyen tarih benzerliği aslında ateşin korunda direnen, unutulmayan mayanın kendisidir.

Kaypakkaya yoldaş kısacık yaşamında yaşadıkları topraklarda özgürlüğü arayanların bilinci-yüreği-öfkesi olmuştur. Devrimi gerçekleştirmenin aklı, iradesi ve cesareti olmuştur. O, söndürülmeye çalışılsa da yanan devim ateşi olmuştur.

Düşmanın gözünün içine bakarak devrimci düşüncelerini açıkça dile getirendir. Yoldaşlarını, kendisine kapısını açan halkın evlatlarını düşmana vermeyerek sırını acısında saklamayı başarandır. Halk düşmanlarına, cellatlara meydan okuma cüretidir. İşkence altında parça parça edilmesine rağmen serini verip sırını vermemenin yılmaz iradesidir.

Tarihe ve özgürlük sayfalarına “sır vermeyen bir yiğit” olarak geçse de onun asıl büyüklüğü herkesin ayakta alkışladığı Kemalizm karşısındaki devrimci tavrıdır. “Kemalizm faşizmdir” tespitiyle karanlığa ve düşünsel köleliğe meydan okumuştur.

Başında kahve renkli yamalı bir kasket, sırtında eski askeri parka, üst üste giyilmiş üç adet pantolon, ayağında bir çift 45 numara çelik marka lastik ayakkabıyla yola çıkar. Kurtuluşun yolunun silahlı mücadeleden geçtiğine inanır ve yönünü dağlara, sırtını halkına verir.

50 yıllık İttihatçı-Kemalist damardan, ırkçı-faşist-Türkçü ideolojiden radikal biçimde kopuşu sağlayarak devrimci bilinçte ve mücadelede önemli bir sıçrama yaratır.  Övgüye değil doğru anlaşılıp, doğru uygulanmaya ihtiyacı olan İbrahim Kaypakkaya yoldaş en belirgin tanımlamayla kopuşun da kopuşudur. O sadece mevcut feodal-faşist sistemden koparak devrimci bir çıkış yaratmamıştır. Aynı zamanda İttihatçı-Türkçü-Kemalist ideolojiden de kopuşu sağlamıştır.

Türkiye devrimci hareketini büyük bir gerici ağırlıktan ve zifiri karanlıktan kurtarmıştır. Bundandır ki o İttihatçı Türk solcuları ve Kemalist aydınlar tarafından hep saklanmaya, gizlenmeye, yok sayılmaya çalışılmıştır.

İbrahim Kaypakkaya kendi deyimiyle ve Kürt özgürlük sorunu ve Kemalizm hakkındaki bilimsel görüşleriyle 50 yıllık İttihatçı-Kemalist-Türk aydınlarını ve sahte solcularını yerlerinden hoplatıp öfkeyle ayağa kaldırmıştır. Dönemin bilumum Kemalist solcu ve aydınlarıyla çatışmaktan çekinmemiştir.

Dönemin tüm reformist sol kesimini karşısına alarak Kemalizm’in ırkçı-faşist özünü deşifre etmiştir. Ermeni-Pontus-Süryani-Kürt halkının kanlı tasfiyesini gerçekleştiren soykırımcı katliamcıların gerçek yüzünü ortaya sermiştir. Kimsenin cesaret edemediği, konuşmaktan çekindiği Ermeni-Kürt meselesine doğru bakış açısı kazandırarak mazlumların ve ezilenlerin sesi ve adalet kılıcı olmuştur. O, Kürt halkının güvenilir yoldaşı ve sağlam dostu olmuştur.

18 Mayıs sadece Amed İşkencehanelerinde ser verip sır vermemenin, karanlık hücrelerin yakıldığı gün değildir. Soykırımcı İttihatçı paşaların, (Enver-Talat-Cemal) sonrasında gelen M.Kemal paşanın kanlı faşist yüzlerini açığa çıkarmıştır. Bugünün Erdoğan paşasını, AKP-MHP faşist iktidarını doğru ve devrimci tarzda tahlil etmenin ve mücadeleyi kesintisiz yürütmenin yolunu açmıştır.

Bazı kitaplar vardır. Sadece tarihin, geçmiş dönemlerin aydınlatıcısı olmamıştır. Aynı zamanda, zamanın ve günün de sorunlarına da ışık tutmayı başarmıştır. İbrahim Kaypakkaya’nın ömrünün 23 baharında devrimci pratiğin içinden süzüp biriktirdiği devrimci görüşleri günümüze ışık tutmaya devam etmektedir.

İşkencehanede son günlerinde “Bizi geliştirip güçlendirecek olanın silahlı mücadele olduğunu belirtir”, “Daha sıkı daha sağlam daha kararlı bir savaş” talimatını verirken bile devrimci, direngen kalmıştır.

Amed Zindanlarında, zulmün önünde eğilmeyen, zalimin karşısında diz çökmeyen Dörtler’in ve devrimci öncü Haki Karer arkadaşın şahsında 18 Mayıs şehitlerini saygıyla ve minnetle anarken, onların direniş ve sözlerini talimat olarak kabul edelim…

2636

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

Sayfalar