Salı Mayıs 21, 2024

Gin gyank azadutyun* (Nubar Ozanyan)

Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğine girerken 8 Mart’ın kadın özgürlük mücadelesi açısından her yönüyle ve her anlamıyla mücadele, direniş ve kararlılık yılı olması için mücadele etmek onurlu ve vicdan sahibi her insanın temel amaçlarından olmalıdır. Çünkü kadın, başlangıçların anasıdır. Evrenin güneşi, kimsesizlerin gecesi, şafağın başlangıcıdır. Yarının hayalidir.

Toplumun her kesiminden kadınların özgürlük mücadelesi, kahramanlıkları, hikayeleri bilindikçe gelişim ve ilerleme daha güçlü temellere dayanacaktır. Bu anlamıyla Ermeni kadınların soykırım hikayeleri, yaşamı ve mücadele tarihleri de araştırılmaya ve incelenmeye değer bir yerde durmaktadır.

Türkiye ve Kürdistan’da yürütülen kadın özgürlük mücadelesinde Ermeni kadınların yeri ve gerçekliği bilinmeden mücadele tarih ve bilincinin zayıf ve eksik kalacağı bir gerçektir. Ermeni Soykırımı aslında bir “Ermeni kadın kırımı”dır. Gözü dönmüş bir çılgınlıkla yapılan bir çocuk kırımıdır. Toprakların büyük birer yetimhaneye döndüğü zamanların adıdır. Beş bin yıllık yaratılan uygarlıkların ve elde edilen kazanımların sadece topraklardan değil, hafızalardan da silinmeye çalışıldığı bir tarihtir. Ermeni (Rum ve Süryani) Soykırımı geçmişte yaşanmış, geride kalmış bir olgu olarak düşünülemez. Kabul etmek gerekir ki, Ermeni Soykırımı, üzerinde çok az durulup düşünülen, eksik ve yetersiz bilinen bir gerçektir. Aslında tam da bugünümüze ışık tutan, bugün yaşadığımız karanlığın nedeni olarak görülmelidir.

Soykırımın planlayıcıları arasında üçlü Troykada yer alan Mehmet Talat; “Ermeni politikamız kesinlikle sabittir. Hiçbir şey bunu değiştiremez. Anadolu’nun hiçbir yerinde Ermeni kalmayacak. Ancak çölde yaşayabilirler” derken Ermenilerin çölde bile yaşamasına müsaade edilmedi. Yüz binlerce kadın ve çocuk, ölüm yollarında ve ölüm kamplarında sistematik bir şekilde barbarca yok edilerek cesetleri köpeklere, kurt ve çakallara yedirildi. Köle pazarlarında haraç mezat satıldı insanlar. Çift vergiyle köleleştirilen Ermeni kadınlar, ölümü kurtuluş olarak aradı.

Soykırım, insanlığın unutulduğu en acı tarihtir. Soykırımın kanlı ve görünmez izlerinin bir milyon iki yüzbinlerle ifade edildiği coğrafyanın başında Suriye ve Demokratik Özerk Yönetim’in toprakları gelmektedir. 8 Mart’ta bir kez daha Ermeni kadınların hikayeleri, sabırla, dikkatle anlamak ve hissetmek için dinlenmelidir. Burada anlatılan açlıktan ölen çocuğunun cesedinin çalınarak pişirilmesine tanıklık eden anaların çıldırtan hikayesidir. Sözün bittiği, kelimelerin yetersiz kaldığı, acıların tanım bulamadığı hikayelerdir bahsettiklerimiz. Ölüm yollarında açlıktan yürüyecek mecalleri kalmayan, acıdan çıldırmış, ümitsizlik içinde gidişlerinin hikayesidir. Kalplere ve ruhlara yüzyıllarda geçse asla çıkmayarak giydirilen kin ve sönmeyecek öfkenin ismidir genosit (soykırım). Tanrılara intikamları alınması için yalvaran kadınların sesidir. Ölümün kanlı bir rüya gibi yaşanmak istendiği toprağın adıdır.

Yüzbinlerce Ermeni kadın ve çocuk İslam’a geçmeye zorlanmış; Türk, Kürt, Arap ailelerin içerisinde köklerinden koparılarak kendilerine yabancılaşmış bir şekilde görünmezlik içinde yaşamaya zorlanmıştır. Ermeni Soykırımı sadece İttihat ve Terakki tarafından planlanan ve uygulatılan bir imha ve yok etme politikası olarak okunamaz. Sadece etnik-dinsel temizlik olarak da okunamaz. Geride kalan kadın ve çocukların kendi tarihine diline ve kültürüne karşı yabancılaştırılması, ruhunun zorbalıkla gasp edilerek bir tarzda kimliksizleştirilmesidir. Kadın ve çocuklara yönelik yapılanları ifade edecek sözcüğün icat edilmemesidir. Ermeni Soykırımı hakkında eksik ve yetersiz bilgiler olduğunu iddia ediyorsak aynı zamanda Ermeni kadın yazar ve düşünürler hakkında da eksik ve yetersiz bilgiler olduğunu iddia ediyoruz demektir. Oysa Osmanlı ve İttihatçı-Kemalist Cumhuriyet tarihinde sayısız kadın devrimci, ilerici, öncü ve yazar özgürlük mücadelesinde önemli rol oynamıştır.

2021 yılının 8 Mart’ını karşılarken Zabel Eseyan, Hayganuş Mark, Zabel Asadur, Sırpuhi Düssap, Elbis Gesaratsyan kadın hakları savunucuları ve yazarlarını anmadan geçmemek gerekir. Bu saygın ve onurlu kadın özgürlük öncüleri geride sayısız okunacak eser geride bıraktı ve yazılmaya değecek şeyler yaptı.

Soykırım, kahredici beyaz asimilasyondur. Hafıza katillerinin bir cellat gibi çalıştığı kirli, faşist zihniyettir. İlerici ve devrimci kadın öncülerin katledilerek kadın özgürlük mücadelesinin ve fikirlerinin kesintiye uğratılmasıdır.

Kadın özgürlük mücadelesi yaşamın dinmeyen marşıdır. Yarının özgür gelecek hayalidir. Taşa basıp iz bırakanlar o hayale doğru koşarcasına doğru uzanacaklar.

* Kadın, yaşam, özgürlük! 

3281

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

DİSİPLİN ANLAYIŞIMIZA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ - I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!

1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.

"Legal parti sorunu" Üzerine

Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.

Emperyalizm Üzerine Notlar -2

“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”

Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!

Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var

TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!

“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!

Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!

Emperyalizm Üzerine Notlar

Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.

Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.

Sayfalar