Cumartesi Mayıs 11, 2024

Zulmün zaferi olmaz

Kitlelerin katledildiği, polis ve askerlerce kuşatılan bir ülkenin ortasına kurulan “demokrasi” sandığından “barış” değil, katliam çıkabiliridi, nitekim aynen öyle oldu. 

Faşist diktatörlüğün en azgın bir şekilde sürdüğü hangi ülkede seçimle “diktatör” devrilmiş? Tersine, askeri darbeler dışında seçimle gelen bir sürü diktatör örneği var. En bilineni ise Nazi faşizmidir.  

Türkiye’de de Nazi Almanya’sında olduğu gibi “kristal geceleri” yaşandı. toplu tutuklamalardan tutunda, özellikle Kürdistan illeleri savaş alanlarına çevrildi ve devletin aleni kitle katliamlarıyla halka korku verildi. Kitleler kendilerini devletten korumanın yollarını arar oldular. 

Bütün Akp ve çevresi, kitleleri ölümle açıktan tehdit etti. “Ya bize iktidarı tam verirsiniz ya da ölümlerden ölüm beğenin” diye... Ve bunu, Kürdistan’ın tüm illerinde, Diyarbakır’da Suruç’ta, ve Ankara’nın göbeğinde 100’den fazla insanı katlederek gösterdiler de... Ve beş ay içinde Türkiye ve Kürdistan’da toplam 700’e yakın insan öldü. Beşbine yakın insan tutuklandı.

Devletin, AKP’nin sandıktan tek başına iktidar olarak çıkması için tüm baskı güçleriyle terör estirdiği bir ortamda yapılan “1Kasım seçimi” AKP’nin “başarısı” değildir. Çünkü, burjuva demokrasisinin normal standartları içinde yapılan bir seçim değil, AKP’yi tek başına iktidara getirebilmenin seçimiydi. AKP, silah zoruyla seçimi “kazanmıştır.” Nasıl ki, bir zamanlar Mısır’da Mübarek vb faşist diktatörlerin sürekli seçimleri “ezici çoğunlukla” kazanması gibi.. Ya da ülkemiz’de 12 Eylül Askeri Cuntası döneminde 1982 Anayasa’sının neredeyse yüzde yüz bir oyla kabul edilmesi gibi...

Bu daha baştan bilinmesine karşın, AKP’nin istediği koşullarda seçime gidilmesi kabul edildi. Egemen sınıfların dayatmaları kabul edilecek diye bir şey yoktur. Tersine, buna karşı devrimcilerin kitleleri uyarması ve aktif mücadele taktikleri bensimsemesi gerekirdi. HDP reformizmi etrafında toplanan devrimci ve demokrat güçler, kendilerini egemenlerin seçim kuralına uymaya mecbur ederek, sanki reformizmden başka seçenek yokmuş gibi hareket ettiler.

Bütün baskılara ve engellemelere karşın HDP’nin barajı aşması “başarı”dır. Eğer,ortada bir başarı varsa, bu, HDP'ye oy vermek isteyen kitlelere ya ölüm ya hapishane ikileminin dayatılmasına rağmen sandığa gidip oy veren kitlelerindir. Ancak, bu zalimin iktidarını durdurmaya yetmeyecektir. Mücadeleyi sandık etrafından çıkarıp sokak ve açıktan mücadele alanlarına kaydırmak gereklidir. Ve kitleleri, reformist lapalarla oylamanında düşmana hizmet ettiği görülmelidir. 

7 Haziran 2015 seçimlerine katılmak doğruydu ve gerekliydi. Ancak, devlet, buradaki sonuçtan hareketle savaş konseptini devreye soktu. Bu çok yönlü bir taktikti. Hem milliyteçiliği geliştirmek, MHP’nin oylarını almak, hem de devrimci-demokrat kesimleri terörize ederek, seçimlerde hareket edemez hale getirmenin yanıda daha uzun yıllar iktidarda kalmanın alt yapısını oluşturmak içindi. Bu bağlamda, faşizm, geçici olarak istediğini aldı.

Ve önümüzdeki süreçte, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada meclis tek taraflı olarak AKP’ye, yani Türk egemen sınıflarına çalışacaktır. HDP’nin mecliste hiç bir etkisi olmayacaktır. Buna müsade etmeyeceklerdir. Bölgedeki ve ülkedeki gelişmeler dolaysıyla dokunulmazlıklara dahi kaldırılabilir. Ancak,, dış ve iç kamuoyuna karşı “demokrasi” oyunu çerçevesinde baskı altında meclis içinde tutmaya çalışacaklardır. Bu onların daha çok işine gelecektir.

MHP’nin oy kaybetmesi, artık onun gereksiz bir parti olmasından dolayıdır. Çünkü onun savunduklarının fazlasını iktidar partisi savunmakta ve uygulamaktadır. Doğal olarak milliyetçi faşist kesimlerin AKP’ye oy vermesi doğaldır. Diğer yandan BBP ve SP gibi partilerinde saflarında olanların beklentileri AKP’de vardır. Bu nedenle de büyük çoğunlu AKP’ye oy vermiştir. Yani, ırkçı, şovenist ve dinci kesimler AKP etrafında birleşerek, kitlelerin önemli bir bölümünüde yanlarında götürmüşlerdir.

Demokratik hak ve özgürlüklerin gaspına, katliamlara, ekonomik zorluklara, işsizliğe rağmen, kitlelerin AKP’ye oy vermesini yadırgamakta yanlıştır. Çünkü, ülkedeki basılı ve görsel yayınların % 95’inden fazlası kitleleri uyutma aracıdır. Bunun %90’ı AKP’nin lehine propaganda yapmaktadır. %5’de Sözcü, Aydınlık vb. gibi faşist ırkçı yayınlardır.  AKP muhalifi gibi gözüken Hürriyet ve Sözcü gazetesi ile AKİT gazetesi arasındaki fark, birbirlerine küfür ettikleri kadar uzak değildir. Egemen sınıflar arasındaki sömürüden daha fazla pay alma çıkar dalaşının dışa vurumudur. Ve aralarında kalın bir ideolojik ve siyasal ayrımda söz konusu değildir. Bu fark türban kalınlığındadır. Birleştikleri yön ise; ırkçılık, şovenizm, sosyalizm ve ve komünizm düşmanlığı kadar çoktur.

CHP’ye oy verenlerin en az yarısı Hürriyet ve Sözcü ayarındaki gazetelerden beslenirler. Durum bu iken, kitlelerin AKP ve Erdoğan faşizminin gerçek yüzünü neden göremediklerini buradan çıkarabiliriz. Ayrıca, CHP bir sol parti değil, düzenin sadık şovenist partilerinden biridir. Kitlelerin demokratik hak ve özgürlükleri yerine, burjuvazinin çıkarını korur. “Sosyal-demokrat” kılıfı altında, işçi sınıfı ve emekçilerin demokratik hak ve özgürlüklerini elde etme mücadelesinin önünde önemli engellerden birisidir.

Bütün egemen sınıf kesimleri (TÜSİAD’da dahil)  Erdoğan’ın “başarısının” yanıda saf tutacaktır. Alman emperyalist burjuvazisinin sevgili “kanzlerin” Merkel’i, desteğini, seçimden iki hafta önce Erdoğan’ın ayağına kadar gelerek göstermişti. Bütün bunlar, işçi ve emekçiler üzerindeki sömürü ve devlet terörünün daha fazla yansıması şeklinde kendini gösterecektir.

Önümüzdeki günlerde, baskı ortamları daha da ağırlaşacağı bir gerçek. Buna karşı, işçi sınıf başta olmak üzere tüm komünist, devrimci-demokrat ve Kürt yurtseverlerin ortaklaşa mücadelesi daha da gelişltirilmeli ve bu birliktelik, burjuva sınırları içine hapsedilerek boğulmasına müsade edilmemelidir. Komünist ve devrimciler, HDP ve Kürt ulusal hareketini daha devrimci taktiklere yönelmeye zorlamalıdırlar. Eğer, normal şartlar içinde yapılmayan 1 Kasım seçimleri güçlü bir şekilde boykot edilseydi, işçi sınıfı ve emekçilerin kazanımı daha farklı olacaktı. Moral bozukluğu yerine, en azından Kürdistan illerinde kitlelerin kazanımı somut bir hal alabilirdi. Bu, Batı’daki devrimci-demokrat cepheye de moral verecekti. Tersine, reformist ve liberal kesimleri küstürmeme ve en geri kitleleri kaybetmeme adına, faşizmin seçim sandığına hapsedildi. Halkların, demokratik haklar için  mücadelesinin meşrutiyeti, adeta burjuvazinin süngüleri arsına gizlediği sandıkta  arandı. Oysa, sandıkları tekmelemenin meşrutiyeti daha çoktu.

AKP  iktidarı, Suriye ve Irakta gelişen (ve Rusya’nın direkt silahlarıyla sahaya inmesinin yarattığı) durumlardan ve göçmen sorunlarından dolayı ABD ve AB desteğini almaya devam edecektir. Ancak, ülkedeki durum hiç de onların istediği gibi gitmeyecektir. Egemen sınıfların ekonomisi iyiye değil, kötüye doğru bir eğilim içindedir. Diğer yandan, Kürt sorunu kendini daha fazlasıyla dayatacak ve devletin baskı ve sindirme operasyonlarına karşı mücadelesi gelişecektir. Kürdistan halkı geri adım atmayıp, daha ileri mevzilere yürüme potansiyelini korumaktadır. Direnmek ve savaşmaktan başkaca şansı da yoktur. O bunu yapmaya devam edecektir. Önüne barikat olarak konan uzlaşmacı reformizmi reddecektir.

AKP her ne kadar tek başına hükümet kurmayı garantilemiş olsada, iktidarını “barış” içinde sürdüremeyecektir. Yıllardır mücadele içinde büyük bir tecrübeye sahip devrimci-demokrat kesim ve işçi sınıf hareketi, bunun yanıda Kürt Ulusal Hareketi'nin durumu, egemenlere istedikleri “huzuru” vermeyecektir. 

Zalimin zulmünün zaferine, tarih tanık olmamıştır. İşçi sınıf ve emekçiler faşizme karşı daha örgütlü ve kararlı mücadeleyi yürütecektir. Düzen içine haps olmadan kitleleri örgütleyecek ve harekete geçirecek her türlü mücadele biçiminin geliştirilmesi ve yürütülmesi komünist ve devrimcileri bekliyor

İşçi sınıf ve emekçilerin gerçek kurtuluşu; kitlelerin sosyalizmle buluşturulması ve bunun geliştirilmesiyle başarılacaktır.

02.11.2015

 

42483

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Yeni Süreçte Bize Düşen Görevler/ Hasan Aksu

 

Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir

 
 
Dine Savas Acmak Dini Guclendirir; Ama Dinle Uzlasmak Da Dini Guclendirir; Din Sinif Mucadelesindeki Rolune Gore Ele Alinir!
Herseyleri yalan, demogoji, carpitma, sahtekarlik...

Alevi Açılımı mı, İzzettin'in Hançeri mi ?

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın okyanus ötesinde ikamet eden Fethullah Gülen hocayla ve Alevi toplumunun her dönem sisteme yedeklenmesi, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerle kimlik mücadelesinden uzaklaştırılması için gönüllü olarak çalışan İzzettin Doğan’ın son asimilasyon projesi çalışması netleşmeye başladı.

 

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Sayfalar