Pazartesi Mayıs 20, 2024

Yezidlere karşı Pir Sultan’ın partisine!---ERGİN DOĞRU

Alevi hareketinin içerisinde bulunduğu durumu yorumlamak, analiz etmek hepimize düşen bir görevdir. Güçlü bir Alevi hareketinin Türkiye'de özgürlüklerin gelişimine sunacağı katkı göz önüne alındığında bu görevin aciliyeti ve önemi de anlaşılmaktadır. 

Türkiye, AKP hükümetinin iktidarlaşma çabası arttıkça özgürleşme arayışları ile diktatörleşme kavgası arasındaki mücadele giderek kızışıyor. AKP gericiliği tek adam diktalığı ile özgürlük arayışı olan tüm güçleri sindirmeye, susturmaya, biat ettirmeye çalışıyor. AKP gericiliği, geçmiş sistem partilerinden farklı bir politika izliyor. Diktalaşma sürecinde tek bir yöntemi değil, birçok yöntem ve politikayı iç içe uyguluyor. Bazen şiddet politikası, bazen ise inceltilmiş asimilasyon ve satın alma, içten ele geçirme gibi yöntemler uygulanıyor.

AKP gericiliği, çok yönlü politikalarını uygularken kendini sistem içerisinde kurumsallaştırma anlamında hızlı bir kadrolaşma uyguluyor ve sistemini geliştirmeye çalışıyor. Yargı, emniyet, ekonomi ve eğitim üzerinden sistemi ele geçirerek adeta “yeşil Kemalist diktatörlük” kuruyor. Erdoğan, cumhurbaşkanlığı sırasındaki söylem ve uygulamaları ile adeta padişahlık özlemlerini gideriyor.

AKP gericiliği ayrıca, iktidarlaşma çabalarını sürdürürken hiçbir dönemde görülmemiş kadar ağır bir baskı ve şiddet uygulamaktadır. AKP hükümeti döneminde yaşanan çocuk ve kadın ölümleri, AKP faşizminin şiddet boyutunu göstermektedir. Yargı, medya üzerinden yapılan en ufak eleştirileri linç politikalarına çevirmekte; sokakta sürekli bir linç tehdidi ile toplum sürekli baskılanmaktadır. Tayyip Erdoğan hakkındaki açıklamalarından dolayı dört kişinin tutuklanmış olması, tehlikenin boyutunu gösteriyor. Çıkarılmak istenen “İç Güvenlik Paketi”, padişahlığın yeni yasaları olacak gibi duruyor. Artık söz söylemek, eleştirmek, sokağa çıkmak kesinlikle bedel gerektirecek.

Kürtler AKP gericiliğine direniyor

AKP gericiliğinin uyguladığı bu faşizm ve dikta çabalarının karşısında ise uzun süredir olduğu gibi Kürt halkının özgürlük mücadelesi duruyor. Kürt halkının tüm soykırım operasyonlarına rağmen sürdürdüğü bu mücadele, özgürleşme adına takdire şayandır. Kürtlerin dışında özgürlük arayışının parçası olması gereken demokrasi ve barış güçleri ise maalesef oldukça etkisiz ve siyaseten belirleyicilikten uzak bir noktadadır. Bu belirlemeye Türkiye’deki emek ve sınıf güçlerini de katmak mümkündür. Dolayısıyla AKP karşısında yürütülen demokrasi ve özgürlük mücadelesi, Kürt Özgürlük Hareketi’nin omzuna yüklenmiş durumdadır. Kürt hareketinin demokrasi ve özgürlük alanlarını genişletme ve büyütme amaçlı yürüttüğü demokrasi ve özgürlük ittifakı, bu sebepten daha acil bir durum haline gelmiştir.

Kürtler, demokrasi güçleri ve emek cephesindeki güçlerin dışında Türkiye demokrasi ve özgürlük güçleri için önemli bir etken olan demokratik Alevi hareketi de maalesef etkisiz bir durumdadır. Sürekliliği olmayan, gündem yaratamayan ve potansiyelini aktif mücadele çizgisini çekemeyen demokratik Alevi hareketi, parçalı ve etkisiz görüntüsüyle siyaset olarak etkili olamamaktadır. 

Alevilerin demokrasi güçleri ile birlikte düzenlediği eğitim boykotu gösterdi ki, Aleviler kıpırdarsa Türkiye demokrasi güçlerinde etki yaratmaktadır. Bu yüzden de demokrasi ve özgürlük güçleri içerisinde Alevileri özel değerlendirmek gerekiyor.

Aleviler özgürlük gücüdür

Alevi hareketinin içerisinde bulunduğu durumu yorumlamak, analiz etmek hepimize düşen bir görevdir. Güçlü bir Alevi hareketinin Türkiye’de özgürlüklerin gelişimine sunacağı katkı göz önüne alındığında bu görevin aciliyeti ve önemi de anlaşılmaktadır.

Demokratik Alevi hareketi, Türkiye’nin içinden geçtiği süreçte önemli bir güç ve role sahip olabilir. “Olabilir” diyoruz çünkü demokrasi mücadelesinin geçmiş pratiği göz önüne alındığında Alevilerin mücadele içerisindeki aktif ve etkili rolü belirgindir. Darbe sonrasında ise Alevi hareketi, çeşitli sebeplerden dolayı rolünü oynayamamıştır. Sistemin yükselen Kürt özgürlük mücadelesinden koparıp ayrıştırmak için Alevilere dönük politikaları, bu noktada belirleyicidir. Demokratik Alevi hareketi bu anlamda öncü olma, genel Alevi hareketini doğru bir hatta çekme konusunda rol oynamalıdır.

Genel Alevi hareketi irdelendiğinde siyasal duruş ile paralel olarak eğilimler de belirleyicidir. Örneğin Aleviliğin tarihsel özüne ve felsefesine sahip çıkanlar sistem karşıtı, ilerici bir konumdayken, sistem ile uzlaşan Alevi yapıların duruş olarak Türk-İslamcı çizgiye yattığı biliniyor.

Alevi hareketinin bugün içerisinde bulunduğu parçalı yapı, aslında siyasal duruş ile alakalıdır. Dolayısıyla, “İnanç ve siyaset iç içe olmaz” diyenlerin gerçeği söylemediği nettir.

Alevilerin en büyük handikaplarından biri ise CHP ile olan çelişkili ve yanlış ilişkilenme tarzıdır. Genel Alevi hareketine sistem tarafından enjekte edilen bu hastalıklı duruşun hala aşılamadığı bir gerçektir. Sistem tarafından beslenen gericilik üzerinden Aleviler, sürekli egemenlerin sahte laik politikalarına yedeklenerek sistem denetimine alınmıştır. Elitist burjuvazinin sahte sekülarizm anlayışı, bugün de Aleviler üzerine politika olarak kullanılmaktadır. Bugün AKP gericiliği bahane gösterilerek Aleviler, CHP ye yedeklenmektedir. CHP’nin Aleviliğe hiçbir katkısı olmamasına rağmen Alevilerin hala CHP ile idare edilme çabaları, adeta karşılıksız bir aşktır.

Tarihsel süreç içerisinde yaşanan tüm Alevi katliamlarında CHP’nin iktidar veya iktidar ortağı olduğu gerçeği, ortaya koyduğumuz belirlemenin en somut göstergesidir. Koçgiri, Dersim, Sivas, Maraş, Gazi ve sıralamadığımız irili ufaklı onlarca Alevi katliamında CHP vardır.

CHP-Alevi ilişkileri bu kadar net ve somuttur. Egemen sistem anlayışı, Alevileri hiç kabul etmemiştir; sadece ihtiyaç dahilinde kullanmıştır. Cumhuriyet tarihi boyunca beyaz Kemalist sekülarizmin Alevileri kullanmanın ötesinde bir yaklaşımı hiç olmamıştır. Genel Alevi hareketi, bu çarpık, yanılgılı ve karşılıksız CHP ilişkisinden derhal vazgeçmelidir.

Genel Alevi hareketi için vurgulanması gereken diğer önemli bir nokta da Aleviler ve Kürt Özgürlük Hareketi arasındaki ilişki düzeyidir. Ortadoğu alanının önemli bir değişim ve dönüşüm gücü olan Kürt Özgürlük Hareketi, tüm dinamikleri olduğu gibi Alevileri de olumlu şekilde etkilemiştir. Aleviler, Kürt Özgürlük Hareketi’nin yükselişiyle beraber özgüven kazanmış, demokratik örgütlülüğünü geliştirmiştir. Devletin Kürtler ile Alevilerin buluşmasını önlemek için Alevi hareketine sunduğu imkanlar dahi dolaylı olarak Kürt hareketinin olumlu yansımalarıdır.

Hemen söylemeliyiz ki, Kürt Özgürlük Hareketi’nin genel Alevi hareketi ile sağlıklı ilişkilenmesi, sistemi zorlayacak en önemli güçtür. Bu iki dinamiğin birleşmesi, demokrasi ve özgürlük mücadelesini olumlu etkileyecektir. İşte bunu önlemeye çalışan sistem güçleri ve işbirlikçileri, iki dinamik gücün arasını açmak, tarihsel egemen yargılar ve yalanlar üzerinden ayrıştırmak için çabalarından vazgeçmiyorlar. İki dinamiğin tarihsel duruş ve bedelleri görmezden gelinerek Aleviler inanç üzerinden ayrıştırılmak isteniyor. Oysa Kürt Özgürlük Hareketi, kendini inanç üzerinden tarif etmiyor ve Aleviliğin özünü her fırsatta sahipleniyor.

Seçimler yeni bir özgürlük alanı açabilir

AKP gericiliğinin kendini meşrulaştırması noktasında seçimler üzerinden sağladığı kazancı iyi yorumlamak gerekiyor. AKP, seçimleri kendini kurumsallaştırma ve iktidarlaştırma anlamında önemli bir mevzi olarak kullanmış ve siyasetini sistem gücü haline dönüştürmüştür.

AKP gericiliğinin seçimler üzerinden elde ettiği gelişmeler karşısında demokrasi ve özgürlük güçleri genel olarak bu imkanı doğru kullanamamıştır. Kitleler ile buluşma, onun siyasi iradesi olarak kendi sistemini örgütleme şansını, cumhuriyet tarihince elde edemedik. Sebepleri çok olsa da sonuç olarak ortada var olan gerçeklik budur. Dönem dönem parlamenter sistem içerisinde yapılan kimi müdahaleler kalıcı olmamış ve sonuç vermemiştir.

Demokratik Kürt hareketini ise bunun dışında tutmak gerekmektedir. Demokratik Kürt hareketi, açığa çıkan fırsatları doğru değerlendirmiş ve parlamenter sistemi halkın çıkarları doğrultusunda değerlendirmiştir.

Bugün gelinen aşamada AKP gericiliğinin seçimleri yeni hedeflerine ulaşma aracı haline dönüştürmesine izin vermemek gerekmektedir. AKP gericiliğinin tek başına anayasayı değiştirecek güce ulaşmasının önüne geçmek açısından güçlü bir halk muhalefeti örgütlemek gerekiyor. CHP ve MHP gibi sistemin diğer partilerinin AKP gericiliğinin önüne geçemeyeceği açıktır.

AKP gericiliğinin önüne geçmek için ortaya çıkan tabloda en önemli güç, Alevilerin, emekçilerin, aydınların, ilericilerin HDP ile yapacağı güç birliğidir. HDP’nin baraj sorunu olmayacağını görmekteyiz ama sorunu sadece baraja indirgemek, halklarımızın özgür geleceğini kısır değerlendirmek anlamına gelir.

Türkiye’de AKP gericiliğini durduracak yegane güç HDP ve bu güçlerin birlikteliğidir. Bu güç barajı aştığında AKP gericiliğinin anayasa çoğunluğu sağlaması mümkün olmayacaktır. AKP gericiliğine karşı mecliste oluşacak güç, halkların özgür geleceğini inşa edecek güç olacaktır.

HDP ile birlik ve zafer, inkarcılığın aşılmasıdır

HDP ve demokrasi güçleri ile meclise girecek olan bileşim, cumhuriyet tarihince yok sayılan, imha tehdidi ile yaşamış toplumsal kesimlerin temsilcisi olacaktır. Bu yönüyle bakıldığında HDP’nin seçim perspektifinde ortaya koyduğu birlik anlayışı, bir seçim birlikteliğinden ziyade yeni bir toplumsal birlik anlamına gelecektir. HDP çatısında bir araya gelecek olan Alevi, Süryani, Yahudi, Ermeni, Rum, Arap tüm etnik ve inançsal kimlikler, eşit, özgür bir gelecek temelinde birleşecektir.

Emekçiler, doğru sınıf anlayışını demokratik mücadele ile birleştirecek; sistemce yok sayılan, ötekileştirilen kim varsa ortak demokratik değerlerde buluşacak. Bu yüzden de HDP ile yakalanacak olan zafer, aynı zamanda inkarcı, imhacı cumhuriyet anlayışının iflası olacaktır.

Alevilerin çıkarı birliktedir.

Alevi toplumu arasında bugün yaşanan ayrışmanın tarihsel kökeni ve geçmişi vardır. Alevilikte işbirlikçi çizgi ile direnişçi çizginin tarih buyunca süren mücadelesinde Hallacı Mansur’dan, Ebul Vefa’ya, Pir Sultan’dan Baba İshaklara, Alişerlerden Seyit Rızalara kadar direniş çizgisinin başarısı zorunludur. Hızır Paşa, Rayber çizgisine karşı tarafı olduğumuz direniş çizgisi, Aleviliğin geleceğidir. 

Aleviliğin tarihsel özü ile yaşanmasından yana olan her Alevi birey, Aleviliğin geleceği için doğru siyasi tutumu almak zorundadır. Bugün Yezid zihniyetinin iktidar olduğu, Hızır Paşa, Rayber çizgisinin Yezid zihniyetine paralel bir duruş gösterdiği bir süreçte her Alevi’nin Hüseyni bir duruş ile Pir Sultan gibi, Seyit Rıza gibi baş eğmeden gerekli duruşu göstermesi gerekir. Bugün bu duruşu göstermek, tüm gericiliğe karşı Aleviliği HDP bünyesinde diğer özgürlük ve demokrasi güçleri ile buluşturmaktır.

Aleviler açısından baktığımızda bu birlik, hem tarihsel duruş açısından gereklidir hem de çıkarları açısından gereklidir. Alevileri içinde bulundukları asimilasyon ve zor tehdidinden kurtarmak, ancak kendi değerlerine ve iradelerine saygı gösterenlerle yan yana gelerek mümkün olur.

Bugüne kadar aldatmaca ve korkular üzerinden yedeklenilen Kemalist kafa ile Yezid zihniyetini aşmak mümkün değildir. İnkarcı zihniyetin asıl ideolojik sahibi olan CHP’ye destek vermek, Aleviler açısından inkarcılığın devamıdır, yeni katliam politikalarına zemin sunmaktır. CHP’nin desteklenmesi demek, aynı zamanda Dersim’de, Maraş’ta, Sivas’ta yitirdiğimiz canların aziz hatırasına da saygısızlık yapmak demektir.

AKP geriletilmek ve aşılmak isteniyorsa yapılması gereken, sanal ve sahte korkular ile CHP yedeğine düşmek yerine AKP gericiliğini tümden aşacak devrimci, demokratik özgürlük platformu olan HDP’nin yanında yer almaktır.

HDP’nin barajı aşması, AKP gericiliğinin anayasayı değiştirme, dolayısıyla başkanlık sistemini kurma tehlikesini kaldıracaktır. HDP’nin oluşturacağı grupla resmi ideoloji aşılırken Aleviler kendi temsilcileri ile kendi mücadelelerini de daha iyi yürütecektir.

Seçimler bir son değil, yeniden başlangıçtır

Bu coğrafyada asırlardır yaşanan adaletsizliklere ve eşitsizliklere karşı halkların özgürleşme zamanı geçiyor. Kapitalist modernitenin sömürü politikalarının aracı haline dönüştürdükleri farklılıkları, boğazlaşmaların değil özgürleşmenin mevzisi yapma zamanıdır.

Elbette seçimler özgürleşme kavgamızda ancak bir araçtır. Seçimlerin kaybedilmesi ile özgürleşme arayışımız son bulmayacağı gibi zafer ile de özgürleşmiş olmayacağız. Burada göz ardı edilmemesi gereken en önemli nokta, bu coğrafyanın tarihinde hiç olmadığı kadar özgür birlik temelinde bir zemin yakalanmıştır. Emekçisi, devrimcisi, aydını, öğrencisi, kadını, çocuğu ile özgürlük sevdası mayalanmaya başlanmıştır.

Seçimler, halklarımızın bağrında doğan bu yeni mayalanmanın önemli bir aşaması olabilir. Bunun için de seçimleri halklarımızın özgürleşme ve demokratikleşme sürecinde bir mevziye dönüştürelim.

Egemenlerin halklarımıza karşı geliştirdiği dincilik, milliyetçilik, baskı ve zor politikalarına karşı halkların, inançların, toplumsal kesimlerin özgürlük, eşitlik kavgasında bir mevziye dönüştürelim.

Yeni bir dönem başlarken zalimin karşısında direnen Kürt halkının özgürlüğüne, Alevi’nin özgürlüğünü, Süryani’nin eşitliğini, Ermeni’nin kardeşliğini ekleme zamanıdır. Halklar bahçesi yeniden çiçek açarken vicdan sahibi olan herkese düşen, özgürlükler ve demokrasi mücadelesinde halklar ve inançlar bahçesine bir kızıl gül eklemektir. 

Zalim ile mazlum arasında süren hak mücadelesinde, Xizir yardımcımız ola!

 

60181

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Sayfalar