Perşembe Mayıs 2, 2024

Yasal Çalışma ve Yeraltı Çalışmasının Önemi Üzerine

Faşizm en koyu, en kanlı, en vahşi biçimiyle hükmünü sürdürüyor. Faşist devletin başında bulunan Erdoğan ve müttefikleri faşist diktatörlüğünü daha açık, daha şoven, daha ırkçı şekliyle sürdürüyor. Öyle ki, kendi koyduğu yasaları tanımıyor, parlamento ahırının ona tanıdığı yetki ve kuralları hiçe sayıyor, darbe üstüne darbe yapıyor. Kendi eliyle organize ettiği ‘darbe’ oyununu bahane ederek her alanda devrimci, demokrat, aydın ve yurtsever güçleri topluca tasfiye etti. Suriye’ye topraklarına girdi.  İŞİD’i gerekçe göstererek Suriye ve Kürdistan toprakları işgal edildi. Teşhir olan İŞİD’e ‘darbe operasyonu ‘ adı altında yeni bir yüz takıldı. ‘EL NUSRA VE OSO adı altında İŞİD’İn faaliyeti devam ediyor.  ABD, AB ve NATO’nun organize ettiği plan adım adım devam ediyor. Faşist Türk devleti bu oyunu kuralına uygun yerine getiriyor. Kürtlerin kazanımları el birliğiyle geri alınıyor, PYD ve Kürtler üzerinde her gün yeni baskı yaptırımları, baskıları yürürlüğe koyuyor. Kürtlerin biat edenini, kendilerine bağımlı olmalarını, bu çerçevede isterlerse Kürdistan’ı Barzanivarı kurabileceklerini teyit etmekteler.

Faşizm en kanlı, en baskıcı, katliamcı saldırıları uygularken, televizyon kanalları, yayın basın organları, dernekler, demokratik kurum-  kuruluşlar, sendikalar vb. kapatılırken, faşizme, faşist diktatörlüğün zulmüne karşı olan herkes gözaltına alınırken, işkencelere maruz kalırken, haksızca zindanlara tıkılırken, en ağır hakaretlere uğramaktadır. Yarına kimin ne olacağını kimse garanti veremiyor. Ülkemizde bunlar yaşanırken, faşist diktatörlüğün baş uygulayıcısı ve çanak yalayıcaları gündemi değiştirmek için “Lozan anlaşmasına “atıfta bulunarak, suni gündem oluşturmakta, yaşanan ağır faşist zulmü gizlemeye çalışmaktadır. “Darbe ve Feto ” senaryosunun başka bir oyunu sahneye kondu. Öyle ki her sabah uyandığımızda onlarca ölü, onlarca yaralıyla, onlarca ev baskınıyla, yüzlerce tutuklamayla karşılaşıyoruz. Faşizmin en ağır saldırılarından, en zor dönemden geçiyoruz. Artık faşizm hak – hukuk, kural, yasa ne varsa hepsini çöp tenekesine atmış,  yasa tanımaz kendi kurallarını, hukukunu, yasalarını halklarımıza karşı acımasızca uyguluyor. Yasal, demokratik, legal bazda hangi mücadele biçimi varsa yakıyor, yıkıyor, tutukluyor, ezip geçmek istiyor… Erdoğan’ın başını çektiği halklarımızın baş düşmanı faşist diktatörlük gelecekte daha kanlı ve toplu katliamlara hazırlanıyor. Bunu görmemek kör olmak demektir. Bu gerçeği kaç kere yazıp dile getirmemize rağmen ;’yarınlarımızı daha kötü günler bekliyor’ dememize rağmen pek önemsendiği kanaatinde değilim. Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketi öyle gözüküyor ki, faşist devleti, faşist diktatörlüğü ve günümüzde en koyu, en ırkçı- şoven (panislamist-pantürkist)açık faşizmin karakterini, ona karşı yürütülmesi gereken mücadele biçimlerini, asıl örgütlenmenin özünü göz ardı etmekte, küçümsemektedirler. Ağırlıklı yasal zemini baz almakta, gelecekte daha ağır faşist diktanın uygulanacağı gerçeğini görememekte, faşizmi küçümsemektedir. Bu küçümseme ne kadar ‘sol ve direnişçi’ gözükse de özünde sağ silahlı reformizmi içinde barındırmaktadır. Unutmamalıyız ki, somut şartları ve somut koşulları hesaba katmadan yapılan en cüretkâr saldırılar yenilgiye mahkûmdur.

Şöyle ki, faşizm savaş ‘tezkeresini’ parlamento ahırında onayladı, “perşembenin gelişi çarşambadan bellidir ” diye bir atasözümüz var. Biz hâlâ umutlarımızı legal, yasal ve faşizmin bizi mahkûm etmek istediği ‘düzen sınırları içerisinde mücadele etmeyi’ esas ‘almakta, gelecekte faşizmin gerçekleştireceği saldırıları küçümsemekteyiz. Bu anlayış silahlı ekonomizmin giderek etkin hal alması tehlikesini de beraberinde getirmektedir.
Faşizm geleceğimizi düzen sınırları içerisinde çember içine alarak, terbiyeli, düzene adapte olmuş legalist, reformist olmamızı istenmektedir. Ve böylece korkutulmuş, bastırılmış bir toplum içerisinde yeni Murat Belge, Hasan Camal, Ahmet-Mehmet Altan kardeşler ve daha ilerisi Aslan Kılıç, Doğu Perinçek’ler yaratmak istiyorlar. Biz bu acı gerçeği geçmişte yaşadık, büyük bedeller ödedik. Uyanık olunmazsa, gelecekte daha ağır bedeller ödeneceği telafisi mümkün olmayan bir gerçektir.

O nedenle günümüzde legal zeminde kazanılan mevzileri korumayı sürdürürken, faşizmin kanlı saldırılarına karşı yeraltı çalışmaları hayati önem taşıyor. Her türlü yasak, baskı, kapatma ve gözaltılara karşı yeraltı yayın -basın organlarının aktif hale getirilmesi kaçınılmaz ve zorunluluktur. Artık legal alanlarda yürütülen mücadele gedikleri tek tek kırılmakta, kapatılmakta, yasaklanmaktadır. Legal örgütlenmeler ve mevzilerimiz zorla, baskıyla, devlet terörüyle yasaklanıyor, muhalif güçlerin tüm yaşam alanları yok ediliyor, gasp ediliyor. Unutmayalım ki, devrimci, ilerici demokrat ve aydınların tüm mevzileri faşizmin topyekûn saldırısı altında. Yakın gelecekte, faşizmin saldırısı daha da şiddetlenerek dozajını artırarak devam edecektir. Faşizmin en koyu, en şoven en kanlı, panislamist-pantürkist saldırıları ayrımsız tüm muhalif güçlere yönelecektir.

Kürtler, Aleviler, devrimciler, demokratlar, kadınlar, sosyalistler sivil toplum örgütleri, yayın basın organları, televizyon ve sosyal medya vb. bütün kurum ve kuruluşlar aynı derecede faşizmin zulmüne maruz kalmaktadır. Tüm legal ve kısmi örgütlülük haklarımız elimizden alınmış durumda, direnene, baş eğmeyene, haksızlığa, hukuksuzluğa karşı direnenlere baskı, işkence, zindan ya da yargısız infazla kaybedilme dayatılıyor. Yaşadıklarımız 12 Eylül faşizminin çökertme ve teslim alma yolunu yeniden hayata geçirme, kimliksiz, kişiliksiz, teslimiyetçi bir toplum yaratmayı hedeflemektedir.

Bölgemizde yaşanan işgalci emperyalist güçlerin gerici savaşları milyonlarca mazlum emekçi yoksul halkların ölümüne, yerini yurdunu terkine, yaban ellerde haraç-mezat pazarlanmasına yol açıyor. Emperyalizmin ve faşizmin çıkarları için toplu soykırımlar yapmaktan çekinmedikleri açık. Bunlar bizim dostumuz, kurtarıcımız asla olmadı, olamaz. Kan emici uluslararası emperyalist sermayeye göbekten bağımlı olan Türk -İslam sermayesi Ortadoğu’da birlikte hareket ediyor, olmadı yeni savaş planını devreye sokuyorlar. ABD ile Türk devletinin arasının açık olduğu yalnızca bir oyun, göz boyama, yapılacak yeni katliamları gizleme, perdelemedir. Başta ABD ve RUS emperyalizmi olmak üzere, Ortadoğu’da emperyalistler henüz kozlarını paylaşmadı hesaplaşmayı tamamlamadılar. Emperyalist gerici savaş giderek yeni boyutlar kazanarak genişliyor ve Asya eksenine yayılıyor. Bir kere bu gerçek görülmeden pusulanın doğruyu göstermesi düşünülemez. Gelişmeler şunu gösteriyor; emperyalist devletler ve onların kukla faşist yönetimleri kendi aralarında büyük bir hesaplaşma içerisine gireceği artık gibi bir şey. Mutlaka yaratılan krizin, süren rekabetin bedeli başta dünya halklarına yıkılacaktır. Ama emperyalist sermaye krizin bedeli rakip güçlerden birine veya birkaçına bedel olarak ödetilmesi kaçınılmaz.

Peki, bu vahşi, gözünü kar ve kan bürümüş emperyalist işgalci savaşa karşı ne yapabiliriz:
Antifaşist-antiemperyalist eylem birliklerini, ittifakları, dayanışmayı geliştirmeliyiz. Bu hangi şekliyle olursa olsun, büyük -küçük eylemlere bakmadan gerek kitlesel, gerek korsan gerekse militan tarzda eylemleri mutlaka yaygınlaştırmalı, yüzümüzü ülkemizde devrim yapmaya dönerek birlikte hareket etmeli, örgütlenmeliyiz. Bu eylemde birlik, ajitasyon -propaganda da serbestlik ilkesiyle bütünleşmeli, bütün katılımcılar buna saygılı olmalıdır. Toplumsal, siyasal, sosyal gelişmelere göre bu birliktelikler uzun tutulabilir, kısa tutulabilir bu pekte önemli değil.
Kendi ülkemizde hüküm süren açık faşist diktatörlüğe karşı mücadele esas alınmalı, devrimci örgütlülüğü yok etmek isteyen faşizme karşı yeraltı çalışmaları ana örgütlülüğü oluşturmalıdır.
Bu yalnızca devrimci örgütler için geçerli olmamalı yasal zeminden koparılanlar içinde gerekli ve zorunluluktur. Çünkü legal ve yasal alanda örgütlenme ve de yaşam hakkı bulamayanların en doğal hakkı faşizme karşı mücadele etmeyi yer altında sürdürmektir. Bu hem meşrudur, hem de insanlık onuru için zorunlu bir mücadele biçimidir. Faşizm, faşist diktatörlük kanlı zulmünü artırarak sürdürdükçe, faşizme karşı her türlü mücadele biçimi gerekli ve de meşrudur, haklıdır.
Ülkemizde işgalci faşizme karşı yürütülen devrimci mücadele geliştirildikçe, Kürt ulusunun yürüttüğü ulusal kurtuluş mücadelesine en büyük destek verilmiş, devrimci dayanışma sağlanmış, Kürt ulusal hareketine yönelen işgalci faşist saldırı parçalanmış olacaktır. Böylece Kürt ulusal kurtuluş hareketinin de nefes boruları açılmış olacak, gelecekte halklarımızın devrimci dayanışma ruhu daha çok pekiştirilmiş olacaktır. O sebeple, bugün programatik bağlayıcı ittifaklar çok belirleyici önem taşımıyor. Devrimci eylem birliği, kısa ve uzun vadeli dayanışma, ortak hareket etmeler esas alınmalıdır. Eylem birlikleri ve faşizme karşı ittifaklar bir nevi geleceğin halk cephesini yaratmanın granitten örülü taşlarını döşemektir. Birçoğumuzun anlamadığı da bu. Faşizme karşı gerçekleştirilen ittifaklar ve eylem birlikleri zaten, tavizler üzerinden birlikteliği sağlamakta, tespit edilen hedef eylemler üzerinde birlikte yola çıkılmaktadır. Eylemin son bulmasıyla da, o eylem birlikteliği son bulmaktadır. Bu doğru bir anlayıştır. Geçici bağlayıcı özellikler taşımaktadır. Eylemin son bulmasıyla da bu bağlayıcılık ortadan kalkıyor. Mesela, Kürt ulusal kurtuluş hareketi için doğru olan bir eylem veya varılması gerekli hedef, benim için yanlış olabiliyor. İttifak ve eylem birliklerinde bu farklılık kolayca anlaşılıyor, eylemin veya hedeflerin doğruluğu veya yanlışlığına uygun katılım sağlanıyor ya da sağlanmıyor.

Bu gerçeği özümsemeden en uç noktalardan çoğu siyasi olmayan saldırı vuruşları yapmak devrimci bir eleştiri olamaz, ayrıştırıcı, provokatif , sekter  siyaset yaptığını sanan ama siyasi olmayan eleştirilerdir. Sınıf örgütlenmesi ideolojik, siyasi, örgütsel konumlanışı doğru tespit etmeyi gerektirir. Sınıf örgütü ideolojik ilkeler üzerine kendini şekillendirir. Sınıf örgütü, güce göre hareket edemez, devrim yapma devrimden menfaati olan sınıf ve tabakalarla tabi ki tavizler üzerine kurulacaktır. Şartlar koşullar, güçler dengesi hesaplanmadan , hele ki çok oynak ve günü birlik ittifakların at başı yer değiştirdiği Ortadoğu Coğrafyasında hangi güçle  Rakka’ya veya Musul’a girileceği , hangi emperyalist devletin oluruyla hareket edileceği bir dönemde , oralarda ahkam kesmek ,kendi ülkesinde değil de “Mimbiç’i kurtarmayı önüne hedef koymak” bize düşmez. İttifak, eylem birliği, dayanışma, bilgi alışverişi başka Kürt ulusunun görevinden kendine vazife çıkarmak başka bir şey…

Bu Kürt ulusal kurtuluş hareketini dışlama anlamı taşımadığı gibi, ittifakı, eylem birliklerini, her türlü dayanışmayı daha sağlam ve güvenilirlik üzerinden inşa edecektir. Geleceğe sağlam, ilkeli birlikler yaratmanın, kalıcı dostluklar kurmanın yeğâne yolu budur. Aksi, “rüzgârların önünde kuru bir yaprak” misali bir o tarafa, bir bu tarafa “sürüklenmektir”. Bazı arkadaşların deyimiyle bu; “Rojova devrimini görmüyorlar, Rojova devrimi Ortadoğu devriminin motoru, kalbidir” inkârini getirmez. Aksine, Rojova da ulusal karakterli devrime gidişi siyasi anlamda, ideolojik anlamda, ittifakların doğru belirlenmesi anlamında daha sağlıklı değerlendirmenin yolunu açar. Kürt ulusal kurtuluş hareketinin peşine takılmadan, ilkeler üzerinden hareket etmeyi esas alır. İçerisinde bulunduğumuz faşizmin en koyu şartlarında, faşizme karşı, başta ABD emperyalizmi ve emperyalizme karşı her türlü eylem birliği, ittifak ve dayanışma esastır. İlle de bir örgütlülük içerisinde yer alarak saydığım eylem birliği ve ittifaklar yapılabilir şartını siyaset yapıyorum diye piyasaya sürmek sapla samanı birbirine karıştırmak olur.

Kanımca bir çok arkadaş Kaypakkaya’yı ya iyi okumamış, ya da hiç okumadan savunu yapıyor. Doğmatizm denen illet tamda budur. Gerçekleri kendine göre okuyarak yorumlamaktır.

46234

Yasal Çalışma ve Yeraltı Çalışmasının Önemi Üzerine

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Sayfalar