Cuma Mayıs 10, 2024

Yalinayak düşlerin yalın sözleriyle Sokrates-Özden Çiçek

Milattan önce yaklaşık 5. yüzyıl Atina`sında yaşayan, düşünen, sorgulayan ve bilmediğini bilen  Sokrates`in yaşamıdır konu edilen.

Sokrates, eşi Ksantippe ve üç oğlu ile sabah kahvaltısında sohbet ediyorlar. Ksantippe Sokrates`in özensiz giyimi ve yalınayak dolaşmasını kabullenmediği için bundan rahatsızlık duyduğunu dile getiriyor. Çocukları ise  babalarının düşünce dünyasını  henüz keşfetmiş değiller. Sokrates iğneden ipliğe yaşama dair ne varsa her şeyi tartışarak, yaşamını sürdürme uğraşısındadır. Öyle ki sakalını  kesme fikrinde bile kendisiyle ve etrafındakilerle tartışıyor, üstelik ekonomik sıkıntılarla yaşamı sürse de parayı önemsemeyen biridir.

Gün geliyor oğullarından Lamprokles Atina için savaşmaktan söz ediyor, fakat annesi karşı çıkıyor bu fikire. Çünkü o`na göre vakti zamanında Sokrates de Atina için savaşmış ve eline hiçbir şey geçmediği görüşündedir. Bu nedenle anne Ksantippe istemez oğlunun savaşçı olmasını. Diğer yandan çocukları babalarının yalınayak gezmek yerine, hiç değilse sandalet giysin düşüncesindedirler. Sokrates`e göre ayağa bir şey giyip giymemek arasında pek bir fark olmasa da, o yine de yalınayak olmayı tercih edecektir.

Ksantippe, Sokrates`in  verdiği dersler sayesinde  para kazanmasını ister. Oysa Sokrates için anlatttıklarından para almak ile   dinleyicilerini aldatmış olacağı görüşündedir. Üstelik kendisi hiçbir şey bilmediğini düşünmektedir. Tek ustalığının tartışmalarda hünerli olduğudur. “Gerçeği arayanlar için para insanın ahlakın bozmaktan başka bir işe yaramaz.”  diyordu.

Sokrates için Atina sevgisi her şeyin üstündedir,  Atina;  güzelliğin, sanatın, bilgeliğin şehridir o`na göre. O dönemlerde bilgelik şölenlerinde fahişeler bulunabiliyordu, ayrıca flüt çalan ve dans eden kadınlar da. Bu kadınlar içinde Teodote isminde biri vardı. Theodote farklı ve güzel kokuları sürmeyi seven güzel biriydi. Daha sonrasında Ksantippe Sokrates`i  bu kadından kıskanacaktır.

Bir gün oğlu Lamprokles babası Sokrates`e, suçlu olduğunu bildirilen bir kağıdın asılı olduğu haberiyle gelir. Suçlayanların içinde Meletos, Anitos ve Likon vardır.  Liste halinde yazılmıştır suçları arasında en önemlilerinden bazıları şöyledir:

1-Kentin tanrılarına inanmıyor, kendi uydurduğu tanrılara dinleyenleri inandırmak istiyor.    2- Gençlerin aklını çeliyor.

Ve ölüm cezasını uygun bulduklarını da ilan ederler. Bunu duyan Sokrates ölümden korkmadığını söyler, tek üzüntüsü ise bu karar ile Atina`nın haksızlığa uğrayacak ve tutkuyla sevdiği şehire leke sürüleceğidir. Ancak demokrasiye olan saygısı gereği bu karara itiraz etmeyeceğini söyler. Derken günler çabucak geçmiş ve duruşma günü gelir çatar. Sokrates kalabalık  jürinin karşısında yargılanacaktır, duruşmaya gelenler ise; bir zamanlar öğrencisi olan gençler, tartışma yürüttüğü insanlar,  yargılamanın meraklıları, halk ve diğerleri…  Amfi tiyatrosunda sorgulama başlar.

Sorgulamayı yapacak olan  yargıçlardan  Anitos, Meletos ve kral Pausanias teker  teker sorularıyla, suçlamalarla dizilirler Sokrates`in karşısında.

Sokrates savunmasına kendi hayatını anlatmakla başlar, soru sorma merakı ve bilmediğinin keşfine dek süren hayat hikayesini uzun uzadıya anlatır. Anitos bir ara Melotos`la özgürlük, gerçek, demokrasi gibi kavramları irdeler. Ancak hiçbir şey Sokrates`e verilecek ölüm cezasının önünde duramayacaktır artık. Sorular arasında otuzlar mesclisi de gündeme gelecektir. Tüm soruların, suçlamaların ve savunmaların ardından oylamaya geçilir. İki yüz yetmiş dokuz oyla Sokrates suçlu bulunur ve idam cezası onaylanmış olur. Verilen ceza ise; baldıran zehirini içmek olacaktır. Soktrates, ölüm cezası kararının Atina`nın aleyhinde olacağını bir kez daha tekrar edeken, bu karar sayesinde ününün de artacağını söyler.  Sevdiği Atina`nın onurunu kurtarmak adına yargıçlara bir teklifte bulunur. Ölüm cezasının yerine kendisine para cezasının verilmesini yargılama kuruluna önerir. Ancak bu öneri kabul edilmez ve kesinleşmiş ölüm cezası artık uygulanacaktır.

Sokrates de diğer tutsaklar gibi hücreye konur ve artık ölümü bekleyecektir. Bu bekleyiş sırasında artık eşi Ksantippe ve çocuklarıyla yaşamının son demlerini yaşayacaktır. Ailesiyle dramatik anlar ve  duygu dolu sözler hiç bitmeyecektir. Herkes üzgündür, fakat kararın ne bir ertelenmesi ne de başka bir şeyle takas edilmesi  mümkün değildir. Ölümü sessiz sakin beklemekten başka yapılacak hiçbir şey yoktur.

Sokrates kendiyle konuşur ve tartışır sabaha dek, sabahın ilk ışıklarıyla gardiyan elindeki baldıran zehiriyle usulca hücrenin önünde bekler. Ölümden korkmayan Sokrates tereddüt etmeyecektir, bir hamlede içer zehiri ve öylece kalakalır uzandığı yerde.

Milattan öncesinin bilgesi, filozofu Sokrates bize düşünme yöntemi konusunda önemli kaynaklık etmiştir ve geleceğe de ışık tutuacaktır hiç şüphesiz. Geçmiş ve şimdiye dair ne kadar yakın ve doğru görüşlerinden bazı örnekler vermek gerekirse:

“Baskı rejimlerinde haksızlık sıradan bir iştir.

Hiçbir  devlet güvenilir değildir.

İncelenmeyen  inançların yok olması yerindedir.

Sorgulanmamış hayat, yaşamaya değmez.”

Maxwell Anderson`un tiyatro oyunu için yazdığı Yalınayak Sokrates* adlı tiyatro metnini kısaca öyküleştirilerek,  Sokrates`i bu vesileyle hatırlama ve hatırlatma niyetidir yazıya konu olan. Düşündüğü gibi yaşayan ender filozoflardan biri olduğu da söylenir. Düşünmek ve sorgulamak insanın doğal birrefleksi ise , insanı insanlaştıran en önemli eylemdir aynı zamanda.

*Maxwill Anderson, Yalınayak Sokrates, Adam Yayınları, 1985, Çeviri: Mina Urgan

Özden Çiçek  26.12.2017 / Hannover 

45520

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Sayfalar