Cuma Mayıs 17, 2024

Ya Sosyalizm Ya Kapitalist Barbarlık

Kapitalizm, 20 yüzyılın başlarında emperyalizme evrilmesiyle, yeni bir aşamaya gelmişti. Bu aşamanın adı çürümeydi. Kapitalizmin bundan öte gideceği bir yer yoktu. Bu onun son istasyonuydu. 

21.yüzyılın başlarında ise kapitalizmin çürümesi kronikleşti. Sermayenin (ve zenginliğin) hergeçen gün daha az ellerde toplanması, sömürünün aşırılaşması; burjuvazinin karşıtı olan işçi sınıfı tarafında ise; yoksullaşmanın derinleşmesi, yaygınlaşması ve insanın kendine/üretimine/doğasına yabancılaşmasının hat safaya varmasının gerçekliğinin yaşanıyor olmasıdır. Bu, toplumsal çürümenin en ağırı ve en büyüğüdür.

Kapitalist sistemin buna bir çözümü yoktur. Onun “çözüm” olarak sunduğu; daha fazla kaos, sömürü, daha fazla savaş, toplumun hücrelerine kadar bölünmesi, sınıf savaşlarının önüne geçmek için din maskeli yağma, talan ve yıkım savaşlarını günlük yaşamın içine sokulması,  ve yoksullara ölümlerden ölüm beğendirilmesidir. Ve emperyalist burjuvazi, dünyayı yeniden paylaşma ve daha fazla egemenlik sağlama savaşının adını: “teröre karşı savaş” olarak değiştirmiştir. Onun işçi sınıfı ve ezilen halklara, dünden farklı olarak getirdiği bir yenilik yoktur. İşçi sınıfı ve emekçilere karşı yürüttüğü savaşın adını değiştirmiştir.

Teknolojinin gelişmesi, burjuvazye, iktidarını sürdürebilmesi için biraz daha fazla olanak sunmasına karşın, işçi sınıfının ise bölünmesini ve birlikte hareket etmesinin önüne engel olarak dikilmiştir. Bu, teknolojinin gelişmesinden öte, burjuvazinin teknolojiyi işçi sınıfına karşı bir silah olarak kullanmasından ileri gelmektedir. Teknolojinin, bilimin gelişmesi, insanlığın zararına değil, yararınadır. Ancak, bu gelişme “yarar” kavramı içine sığdırılamaz. Teknolojinin yönetiminin hangi sınıfın elinde olduğuyla ilgili bir sorundur. Bujuvazi teknolojiyi işçi sınıfını daha fazla sömürmek ve ezmek için kullnıyor. İşçi sınıfı  iktidarı sosyalizmde ise teknoloji, bütün insanlığın refahı ve mutluluğu için kullanılır.

Ne var ki, burjuvazi, üretim araçlarının hızını ışık hızına ulaştırsa da, bu kitlelerin yararına değil, bujuvazinin kendi iktidarını korumaya yönelik olacaktır. Çünkü sorun, üretici güçlerin niteliği ile üretim ilişkileri arasındaki çelişkinin çözümünde düğümlenmektedir. Bu da, kendiliğinden değil, üretici güçlerden işçi sınıfının, üretim ilişkilerinin niteliğini, devrimci eylemle, yani üretim ilşkilerinin özel mülkiyetçi karakterine son vererek devrimci bir tarzda çözümlenebilecektir. 

İçinde yaşadığımız kaos ve adeta otamatiğe bağlanmış bir savaş ortamını yaratan tek bir neden; kapitalist sistemin tarihsel olarak miadını doldurmasıdır. Anacak, bu kokuşma, kapitalist sistemin ayakta kalma direncinin işçi sınıfı tarafından kırılamamasının getirdiği yozlaşmanın sonucudur.

Hiç bir toplumsal sistem kendiliğinden yıkılmamıştır. Topluma egemen olan ile ezilen sınıf arasındaki çatışma ve ezilen sınıfların egemen sınıfları yıkmasıyla eski tolumsal sistem yıkılıp yenisi getirilmiştir.

Burjuva diktatörlüğü kendiliğinden yıkılmayacaktır. Ezilen ve sömürülen sınıf olarak işçi sınıfı, kapitalist sistemi yıkıp, sosyalist iktidarını kurarak, insanlığın sömürüsüz, sınıfsız, sınırsız olarak daha güzel yaşayacağı bir toplumsal sistemi kurmasının devrimci yolunu açmış olacaktır.

Toplumlar tarihinin diyalektiği ortaya koymuştur ki; hiç bir toplumsal sistem kendi tarihsel döngüsünü içinde tamamlamadıkça  ve bütün iç çelişmeleri olgunlaşmadıkça yerini bir sonraki topluma bırakmamıştır. Bu bağlamda, kapitalist sistem kendi iç dinamiksel gelişimini bütünüyle tamamlamış ve iç çelişmeleri olgunlaşmış ve ölüm çanları bütün hışmıyla onun için çalmaktadır. Eksik olan, onu yıkacak  sınıfın örgütlü devrimci eylemini en üst noktaya çıkaramamış olmasıdır.

Burjuvazi, feodal sistemi yıkıp kapitalist sistemi kurduğu tarihten bu yana işçi sınıfına ve emekiçilere karşı savaşla ayakta durmuştur. Onun, işçi sınıfına karşı savaşmadığı bir gün ve tarih yoktur. Burjuvazinin tarihi kanlı bir tarihtir. 

Türk burjuvazisinin tarihi de kanlıdır. TC’nin tarihi, katliamlar tarihidir. Bu devletin geçmişine kısa bir göz atmak yeter. TC’nin kuruluşundan günümüze kadar onlarca katliam olmuştur. Kürt katliamı, işçi katliamı, sürgünler, azılıkların mallarını yağmalamalar, el koymalar ve yurtlarından sürülmeler, alevi katliamları vb. TC tarihinin günlük kanlı sayfaları arasında yerini alır. Özellikle, işçi sınıfının devrimci mücadelesinin geliştiği 1960’lardan sonra ise katliamlar daha da çoğalmıştır. Bugünkü Kürt soykırımı dünün devamı ve gelişmiş halidir.

Burjuvazi egemenliğini sürdürmek için, yerine göre din yerine göre milliyetçilik ya da her ikisinin birlikte toplumun en geri kesimlerine empoze ederek, geri yığınları kendi gerici sınıf çıkarlarının arkasına destek olarak alır. Bugün faşist Erdoğan iktidarının yaptığı gibi.

Türk burjuva iktidarının, işçi sınıfı ve ezilenler üzerindeki kanlı diktatörlüğü kapitalist barbarlıktan ayrı ele alınamaz. Özellikle sınıfsal iktidarını sürdürmenin yolu olarak; Kürt katliamı ve soykırımını kendisi için elzem gören bir kapitalist barbarlığın ömrünün uzun olması da düşünülemez.

Burjuvazi, Faşist AKP iktidarı karşısında, bütün baskı altında olanların örgütlenmesi, birleşmesi ve her alanda birlikte hareket etmenin koşullarını yaratmalı ve zorlamalıdır. Burjuvazi, özellikle işçi sınıfını örgütsüz bırakmak için yasal ve yasal olmayan tüm olanklarını (burjuva zorunu) kullanmaktadır. İşçi sınıfı da buna karşı, kendi sınıf bilinci (Marksizm-Leninizm-Maoizm) ışığında kendini örgütlemek zorundadır. 

Erdoğan’ın yıkılması ya da geriletilmesi esas olarak işçi sınıfının mücadelesiyle olacaktır. İşçi sınıfı ve emekçilerden umudunu kesenlerin, tarihi kısa ve sonları hüsran olur. Çünkü burjuvazinin işçi ve emekçilere (ve Kürtlere) karşı sürdürdüğü savaş sınıf savaşımıdır. Sermayenin egemenliğini sürdürme, sömürü alanlarını derinleştirme ve genişletme savaşıdır.

Burjuvaziyi ve onun kapitalist barbarlığını yıkmak için bütün mücadele araçları ve yöntemleri mutlaka, ama mutlaka kullanılmalıdır. Ancak, esas olan, sınıfın örgütlenmesi ve harekete geçirilmesi amacı ve hedefi gözden ırak tutulmamalı ve diğer mücadele yol ve yöntemleri ona hizmet etmelidir. Çünkü sermayenin kendisi ve gücü; esas olarak işçi sınıfının sömürülmesinden oluşur. Buna karşın, genel anlamda ezilen kitlelerin devrimci savaşı ve devrimci birliği; işçi sınıfının devrimci savaşında kendini bulur. Bu bağlamda, işçi sınıfından umudu kesmek, tam da burjuvazinin yapmak istediği ideolojik manipülasyon altında ezilmek ve hiçleşmektir. Küçük burjuvazinin ve reformizmin yenilgi dönemlerine has yılgınlık teroileri ve eylemsizliği terkedilmelidir. Komünist azim ve bilinç ile donanıp devrimci eylemlikle donanılmalıdır.

Burjuvazinin olduğu yerde işçi sınıf da mutlak bir şekilde olacaktır. Kapitalizm var oldukça, onun toplumsal devrimci alternatifi sosyalizm olacaktır. Günümüz gericiliğin yerini, işçi sınıfının devrimci eylemliliğinin ve sosyalizm ufkuyla devrimci günlerin alması ve “Her Yerin Taksim” olması kaçınılmazdır.

44043

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Sayfalar