Çarşamba Mayıs 29, 2024

Tutsak Dilek Keser’in kaleminden: “Kurtlar sofrasında doğa!”

Güneş doğmak üzereydi. Xece her zamanki gibi erkenden kalkıp, ocakta ateşi yakıp, kara çaydanlığı üstüne koymuştu. Burnuma yanan odunların kokusu geliyordu. Bu koku bana her zaman bir şeylere geç kaldığım hissini veriyordu. Ben uyurken Xece ne yapmıştı acaba?

Xece, güneşten önce güne doğardı. Dore Zîyare’ye (Ziyaret Ağacı) gidip kovasını buz gibi su doldurur, yolda ara ara durur, dinlenir, güneşe doğru dönerek dua ederdi. Güneşin güne başkaldırdığı ilk anlarda edinilen dualar kabul edilirmiş, öyle derdi Xece. Güneşi, dağı, taşı, ağacı, yılanı hep kutsardı. Bunlar üzerine meseleler anlatırdı. Şehre gidecektik bugün. Hazırlandıktan sonra Xece’yle düştük yollara. Arabaya binmek için bir saatlik yolu yürümemiz gerekiyordu. Elimi tuttu sıkıca, elimi tutsun istemiyordum. Elinden sıyrılıp hızlıca koşmaya başladım. Arkamdan söyleniyordu ama ben kulak asmıyordum ona. Çabuk yorulacağımı ve taşın üstünde oturup onu bekleyeceğimi bildiği halde söyleniyordu. Arabanın içinde, dağların arasından şehre doğru süzülürken… Aslında anlatmak istediğim bir hikâye değil, değişen bir dünya. Dört bir yandan açılan savaşa karşın bir haykırış, bir isyan…

Bir böceğin taşların arasından hızlıca ilerleyişini, bir karıncanın yuvasına ekmek taşıyışını, ağacın rüzgârda dans edişini, yağmurun toprağa dokunuşunu saatlerce bıkmadan izleyebilir ve tüm bunlara kulak verebilirim. Yağan yağmurda üşüyen taşları düşünüyorum sıklıkla. Bir parça huzur bulmak adına sığındığımız bir kucaktır doğa. Tüm telaşlardan bir anlığına kaçıp koştuğumuz. Önceden arabaların korna sesleri tuhaf gelirdi, insanlara oysa şimdi tuhaf olan bir ses varsa o da kuş sesleridir. Düşünsenize, gelecekte para karşılığında kuş seslerini dinlemeye gittiğinizi. Ya parası olmayan? Bir kuş sesleri vardı, elinden onu da aldılar.

AKP iktidara geldiğinden beri yarattığı tahribatı saymaya kalksa inanın bu sayfalar almaz. Kimi insan bu tahribatı kendisine bir iş kapısı olarak görürken, kimisi ise bu tahribatı önlemek için yıllardır bunun mücadelesini veriyor. Cerrattepe’deki halk bu tahribatın önünde bir set gibi durmuştur. Tepkisini 16 Nisan referandumunda da HAYIR olarak ortaya koymuştur. Her gün gazeteyi elime aldığımda okumaya en arka sayfadan başlarım hatta bazen sadece arka sayfayı okuyup bırakırım. Arka sayfa Türkiye’de yapılanların özeti aslında. Talanın, katliamın, yok edilişi.  “Ormanların rantlara peşkeşi sürüyor!” “Su metalaşıyor, canlılar yoksunlaşıyor!” “Yer altı su kaynakları hızla tükeniyor!” “Dünya’da HES’ler artıyor!”

AKP’ye yakın şirketler mart ayında Uludağ’da bir araya gelerek bir ekonomi zirvesi düzenlediler. Zirvede “yarınların liderleri” başlığı üzerinde duruldu. Bu zirveye katılan şirketlere baktığımızda aslında herkesin tanıdığı şirketler. TOKİ, Zorlu Holding, Türk Telekom, Torunlar GYO, vb... Bunların niçin bir araya geldiklerini de hepimiz adımız gibi biliyoruz. Doğanın, ormanların, suların, meraların vb. ne varsa hepsinin sermaye çıkarları doğrultusunda talan edilmesini hedefliyor bu zirve.

Trabzon’da çıkan orman yangınları herkesin dikkatini çekmiştir. Ardından çıkan haberlerde aklımızda hala; bu alanların Arap sermayedarlara peşkeş çekilmesi durumu. Hiçbir şey tesadüf değil aslında. Başbakan yardımcısı Mehmet Şimşek 12. Türk-Arap Ekonomi Forumu’nun açılışında körfez ülkelerinin Arap sermayedarlarına çağrı yapmıştı, elinizi çabuk tutun diye. Türkiye’nin içinde olduğu kaosu göz önünde bulunduran Şimşek, çağrısına şu sözleri eklemekten çekinmedi; “En karanlık saatler, insanların en korktuğu saatlerdir. Ama en karanlık saatler güneşin doğumunda hemen önceki saatlerdir. Şu anda Türkiye’den kaçmak ya da uzaklaşmak doğru strateji olmayacaktır. Türk varlıkları şu anda değerinin altında. Hangi standarttan bakarsanız bakın normalde bu içinde olduğumuz zamanlar piyasaya girilmesi gereken zamanlardır.” (23 Mart 2017 Sözcü) Türkiye kurtlar sofrası misali!

Aşırı üretim ve aşırı tüketim kapitalizmin zorunluluk yasasıdır. Kapitalist üretimleri sağlamak için yine aşırı enerjiye ihtiyaç duyulur. Bu doğrultuda da Türkiye “Milli Enerji” ve maden politikası üzerinde duruyor. Öyle ki damat bakan Berat Albayrak bu talan politikaları ile madencilikte “sessiz bir devrim”e odaklandıklarını söylüyor. Milli enerji ve maden politikasının içeriğinde; yerli kömür kaynaklarını ekonomiye kazandırmak ve nükleer enerjiyi sisteme dâhil etmek gibi başlıklar dikkat çekiyor. Sermayenin hizmetine sunulan doğal yapıların sermayenin birikim alanı olarak görülmesi milliliğin en temel nüvesidir. Milli üretim dedikleri bu millilikten kazananların sadece patronların olmasıdır. Diğer yandan insan emeği ve doğanın sömürülmesidir. (Özgürlükçü Demokrasi, 01.04.2017)

Her yerde devletin ideolojik ve baskı aygıtları ile karşı karşıyayız. Dört bir yandan açılan savaş tamda böyle bir şey. Tüm bu ideolojik aygıtlara savaş açtığın anda devleti silahını ensende hissedersin; “yat yere, yat yat …” Sur, Nusaybin ve Cizre’de insanlar katledildi. Yıkım yaşattılar insanlara. Şimdi ise başta kırsal bölgelerde yaşayan insanlar olmak üzere insanları kentlere yığmaya çalışıyorlar. Bölge gençliği sermaye için ucuz işgücü haline getirilmeye çalışılıyor Şırnak ve Hakkari’de termik santral ve HES projeleri ile buralar insansızlaştırılmak isteniyor. Sur’da tarihi eserler bir bir devlet eliyle yok edildi. Şimdi yine devlet eliyle bu alanlar inşa edilmeye çalışıyor. Ama nasıl bir inşa? Talan ve ranttan başka hiçbir anlam ifade etmiyor bu inşa. TOKİ yıkılan bu alanlara girdi. Önce insanların evlerini yıktılar. Şimdi ise kendi elleri ile yaptıkları evleri insanlara pazarlıyorlar. Tüm bu katliamların hesabını bile vermezken!

 

Savaş toprağı, suyu, havayı da yok eder

Savaş sadece insanları değil, toprağı, suyu, havayı her şeyi yok ediyor. Güvenlik bahanesi ile HES, RES, termik santral, nükleer santral ile; altın ve bakır madenciliği ile tarım alanlarının yok edilmesi, ormanların katledilmesi, bitki ve hayvan türlerinin katledilmesi, tarihi eserlerin yok edilmesiyle bir toplumun hem tarih ile olan bağının koparılması hem de nefesinin kesilmesi amaçlanmaktadır.

Kürdistan’da Sur, Nusaybin ve Cizre’de yapılacak TOKİ’lere Arap’ları yerleştirme planları dönüp duruyor. İskân politikaları çokta yabancı olduğumuz bir durum değil aslında. Osmanlı’dan günümüze kadar devam ettirilen bir politika. Doksanlı yıllarda Kürdistan’da Kürt-Alevi nüfusunun yoğunlukta olduğu bir bölgeye öncelikle devlet eliyle Laz’lar yerleştirildi. Sonra Laz’lar buradaki evlerini Sünni Kürt’lere sattılar. Buradaki Alevileri önce Türkleştirmeyi sonra Sünnileştirmeyi hedefliyordu. Şimdi bunu başaramayan devlet köye yakın geçen Murat nehri üzerinde HES inşa ediyor. Asimilasyonu başaramayan devlet buradaki yaşam alanlarını yok etmeye ve insanları göç ettirmeye zorluyor. Türkiye’nin her yerinde bu gibi politikalar söz konusu. Kürdistan, Karadeniz, Akdeniz, Ege ve Trakya’da Türkiye’nin dört bir yanında sessiz çığlıklar yükseliyor. Bu çığlıkları bilinçli bir protestoya, küçük ve dağınık başkaldırıları örgütlü bir mücadeleye dönüştürmek gerekiyor. “Kitlelerden kitlelere ilkesini göz önünde bulundurarak bu küçük ama sessizce haykıran kitlelerin içerisinde olmalıyız. Tüm bu talanların sadece sermaye çıkarları doğrultusunda değil daha ince hesaplarında yapıldığını bu kitlelere anlatmalıyız.

... Arabanın içinde dağların arasında şehre doğru süzülürken; şehrin üzerinden kara dumanlar yükseliyordu. Yaşlı bir teyze arka koltukta ellerini havaya kaldırmış Erdoğan’a dua ediyordu. “Kerro Kerro, tilya te bifire, inşallah!”

 

Urfa 2 No’lu T Tipi Hapishane’den

Özgür Gelecek okuru Dilek Keser

38944

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Katledilişinin 44.yılında komünist Önder İbrahim Kaypakkaya'yı anıyoruz!

Katledilişinin 44. yılında Komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşı anmak için düzenleyeceğimiz geceye siz emekçileri, devrimcileri, yurtsever ve yoldaşlarımızı katılmaya çağırıyoruz.

Türkiye proletaryasının komünist önderi İbrahim Kaypakaya yoldaşın Diyarbakır işkencehanelerinde katledilişinin 44. Yılındayız. 

Fırat havzasında Ermeni kıyımları

Beş yıldan bu yana Suriye'de devam eden savaşta insanoğlu II.Dünya savaşından sonra ekonomik ve sosyal yıkımların en ağırlarına tanıklık etmektedir.Henüz gelinen aşamada görüşmeler ülkeninasli unsurlarının olmadığı,istenmediği ortamda yapılması çözümün ne kadar gerçekçi olacağı ayrıbir sorun olarak kendini gösteriyor.Arap,kürt ve mazlum halkların kaderi ve geleceği emperyalisthaydutların alacağı kararlara bağlanmış savaşın sona ermesini beklemektedir.Bugüne kadar savaşın bilançosu çok ağır olmuş daha da artmaktadır.Nerdeyse nufusun yarısı yerlerini değiştirmiş,beş-yüzbin insan hayatını kayb

Başkanlık sisteminin düşündürdükleri...

“Toplumun ve devlet iktidarının toplumsal yapısı, onları kavramaksızın toplumsal faaliyetin herhangi bir alanında tek bir adımın bile atılamayacağı değişikliklerle karakterizedir.

"Uyuşturucu Hazır Taslaklar" ve Devrimci Eğitim…

Yaşadığımız coğrafyanın sosyal, siyasal ve ekonomik çelişkileri ezilenlerin dünyasını dev bir bataklığa döndürürken, fabrikalarda işlenen, madenlerden sökülen ve günden güne biriken emekçi sınıfların ve ezilen ulusların mücadelesi, heybesinde önemli ve kritik bir sorunlar yığınını da barındırmaktadır.

TKP/ML’ye bağlı komiteler ve Komsomol’dan “hizip” tartışmasına karşı ortak açıklama:

Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML)’ye bağlı Ortadoğu Bölge Komitesi, Türkiye Marksist Leninist Gençlik Birliği (TMLGB), Kadın Komitesi, Enternasyonal Büro, Geçici Yurt Dışı Komitesi (GYDK), … Komitesi “Kamuoyuna Zorunlu Açıklama” başlığıyla ortak bir açıklama yayınladı.

Devrim Kapıyı Farklı Çalabilir

Seslenebileceğim örgütsüz proletaryalardan başka kimsem yok.
Bu günkü yaşadıklarımız dün kitleleri seferber edemememizin sonucu.
Tezat bir ilişki yaşanıyor abd' yle ( ingiltere, almanya... dahil ) halklar arasında.
Bir yandan abd halklar üzerinde faşist kararlara imza atıp mağduriyetlerin, tepkilerin sayısını artırırken diğer bir yandan da aşırı solcu savaşçılarca desteklendiğini bildiği ulusalcılarla da uyum, barış içerisinde.
Normal de abd' den aşırı solcu savaşçılarca desteklenen bir hareketi terörist ilan edip savaş açması beklenir.

Kaypakkaya geleneğinin yüz akı, “genç” “asker”: Hasan Bayrak

Bir anneyi düşünün. Oğlunu arıyor…

Oğlu devrimci, oğlu Kaypakkaya’nın yoldaşı…

Gözaltına alınmış birkaç zaman önce, ama haber yok. Kapı kapı geziyor. 12 Eylül Askeri Faşist Cuntası’nın karanlık günlerinin korku duvarları kâr etmiyor, annenin oğlunu cesurca aramasına…

Sonra…

Bir morga götürüyor ve önüne bir cenaze veriyorlar. “Al, bu oğlun” diyorlar. Sımsıkı sarılıyor oğluna… Ama o an, kalbinin zayıf da olsa attığını ve teninin sıcaklığını fark ediyor.

2 Şubat…

“Herkes işini yapsın” dedi gerilla birliğinin komiseri toplantıyı bitirdi. Bitirmeden önceki son sözleri yüzü kadar net, gözleri kadar berraktı. Toplantı bitiminde mangalarına çekilen tüm gerillalar iki gündür süren ve bu akşam son bulan eleştiri-özeleştiri toplantısının muhasebesini yapmaya başladılar. Ve hepsi de “Herkes işini yapsın” sözüne odaklanmıştı. Aslında mesele bu kadar basit ama bir o kadar da karışıktı gerillalar cephesinde. Gerillalar yoğunlaşma içindeyken sözün sahibi de manganın girişindeki tüneli, gökyüzünün ferahlığına kavuşmanın sabırsızlığıyla geçti.

Partizan: “Diz çöktürme ve teslim almaya karşı güçlü bir çıkış için HAYIR!”

Yaklaşan referanduma ilişkin bir açıklama yapan Partizan, “HAYIR” diyeceğini duyurdu. “HAYIR’ı kitlelerin kendine güvenini ve umudunu faşizme karşı yeniden yeşertme ve egemenlerin kaosunu böyle derinleştirme aracı olarak kullanacak, Cizre bodrumlarında 150’ye yakın insanla yakılarak katledilen Mehmet Tunç’un ‘Teslim olmayacağız, diz çökmeyeceğiz’ çığlığını ‘Diz çökmeyeceğiz, HAYIR’ diyerek taşıyacağız” diyen Partizan’ın açıklaması şu şekilde:

Diz çöktürme ve teslim almaya karşı güçlü bir çıkış için HAYIR!

Öğrenmeyi öğrenmek...

Nerede ve nasıl bir (işçi-semt-kadın-gençlik-gerilla-dkö-basın-enternasyonal) faaliyet yürütülecekse onun görev ve sorumluluklarını layıkıyla ve hakkıyla yerine getirilmesi için gerekli olan bilgileri elde etmeye başlayarak işe başlamalıyız. Rastgele bir biçimde “Nerede-ne iş olursa”, “her işi yaparım” gibi amatör tarzda bir anlayış ve yaklaşımla işler yapılamaz.  “Her işi yaparım” iddiası elbette devrimin sorumluluklarına ve görevlerine yaklaşım açısından önemlidir, ama sadece ilk adım olarak...

Aliboğazı direnişinin ortaya çıkardığı görevler

Aliboğazı direnişi halk ordusunun savaş tarihinde ayırt edici önemli bir yer tutmaktadır. ALİBOĞAZ direnişi Seyfi Batar yoldaşların düşmanla uzun süreli çatışmaya girerek kahramanca çatışmalarıyla yarattıkları Amed-Piran (Dicle) direnişine eklenen yeni bir direniş ve savaş halkası denilebilir.

Sayfalar