Pazar Mayıs 19, 2024

Türkiye’de Genel Seçimlere İlişkin:Hacı Demirkaya

Türkiye 7 Haziran da yapacağı bir genel seçime hazırlanmaktadır. Türk egemen sınıfları ve bugünkü iktidarı aylardır bu sürece önemle hazırlanıyor. Bu önümüzdeki genel seçimler egemen sınıflar ve partileri için de, onlar dışında kalan toplumsal halk kesimleri (yani işçi sınıfı, emekçiler, Kürt ulusu) ve bu kesimlerin örgütleri açısından da önem taşımaktadır.

Emperyalistler, yerli uşakları egemen sınıflar ve mevcut siyasal iktidarı, egemen ve iktidar olmanın avantajlarıyla her türlü araçla süreci ve seçmeni yönetmekte ve yönlendirmektedirler.

Emperyalistler ve yerli uşakları önümüzdeki süreçte Türkiye ve bölgedeki haksız, para-militer ihale savaşını faşist AKP iktidarıyla mı, yoksa faşist CHP, MHP ve bunların ittifak iktidarıyla mı sürdüreceklerini seçimle halk desteğine sunuyorlar. Ayrıca, daha çok, Kürt ulusu ve işçi, emekçi halk kesimlerinin kendilerini temsil etmelerini engellemek için konulan %10 seçim barajıyla dışlamanın devam etmesi arzularını bir kez daha görmek istiyorlar.

Siyasi iktidarın başında bulunan AKP, efendilerinin desteğine layık olduğunu göstermek, bölgede yüklenen görevleri sürdürmek, iktidara gelmesinden itibaren edindikleri avantajları, sermayeyi, saltanatı, ayrıcalıkları elde tutmak için önümüzdeki seçimlere ciddi derecede asılmaktadır. Kazanmaları halinde onların 4. dönemi olacaktır. Kazanmaları kendileri için hayati önem taşımaktadır. Bunun için yapmayacakları hiçbir hile ve çılgınlık olmayacaktır. Ayrıca Erdoğan ve AKP, çıkar ve ayrıcalıklarını sağlama almak ve sınırsız yetkilere sahip olmak için başkanlık sistemine geçmek istediğini ve pozisyonlarını anayasal güvenceye kavuşturmak için yeni anayasa çıkaracaklarını ilan etmekte ve bu seçimleri de bunun referandumu olarak görmektedir.

AKP dışındaki ırkçı partiler de, AKP’ye kaptırdıkları iktidar nimetlerine yeniden kavuşmak veya daha fazla yararlanmaları için bu seçimlere asılmaktadırlar.

Egemen sınıfların her siyasal kesimi belli “birlik” veya ittifak arayışlarına girmeye çalışıyor bu süreçte. Doğal olarak Kürt ulusal ve işçi-emekçi emek cephesinde yer alanlar da kendi güçleriyle ve ittifak halinde bir araya getirmeye çalışıyor. Ve önüne konulan %10’luk barajı ezerek geçip Kürt ulusal ve işçi-emekçi kesimleri temsil ederek bu mevzide de kendini göstermeye ve temsil etmeye çalışmaktadır. Bu kesim, TC devletini yönetme derdinde değil, temsil ettiği kesimlerin çıkarlarını temsil etme, sözcülüğünü yapma ve bu kesimlerin kendilerini yönetmelerinin kaygısındadır.


İster dinci faşist AKP, ister ırkçı faşist CHP, MHP’li bir iktidar olsun Türk egemen sınıfları açısından pek önem taşımayacaktır. Ancak emperyalist efendilerinin “Ortadoğu” bölgesine yönelik verdiği görevler açısından Türk ırkçılığını öne çıkaran partiler avantajlı olmayacaktır; ama İslamcılığı öne çıkaran bir parti avantajlı olacağı için onu tercih edilecektir. Emperyalistlerin bölgedeki çıkarları ve mevcut durum göz önüne alındığında, ABD ve batılı emperyalistler AKP’yi önümüzdeki sürede de iktidarda görmek istiyorlar. Ayrıca kitlesel desteğini biraz yitirmekle beraber hala ağırlığını koruduğu da gözlemektedir.

Seçim süreci yaklaştıkça burjuva partiler ve çevreler kendi sınıfsal çıkarlarına göre bir çok hesaplar yapmakta, birlikler, ittifaklar kurmakta ve sınıfsal denge hesaplarını yaparak seçimlere girmekteler.

Emek eksenli olduğunu söyleyen yasal partilerden, kimi kendi adıyla, kimi ittifaklarla ve kimi parti, gurup ve çevreler de kendilerine yakın bulduklarına destek vererek (veya net belirlemeyerek ellerini özgür bırakarak)seçimlere katılacaklarını açıklamış durumdalar.

Mümkün olan geniş ittifakla seçime girmeyi açıklayanlardan biri Halkların Demokratik Partisi(HDP)dir. HDP, işçi, emekçi ve Kürt ulusal talepleri üzerinde mümkün olan bu eksendekileri yanına çekerek ittifak ve desteğini alarak seçimlere girmektedir.

Ancak bu genel seçimlere katılınırken de hak ve olanaklar bakımında eşit koşullardan yoksun olarak katılınmaktadır.

Birincisi, her şeyden önce parti olarak parlamentoya girmek için %10 barajının aşılması gerekiyor. Devletin bu yasal engeli bulunuyor. Bu baraj sınırının aşılmasına kilitlenilmesi gerekiyor.

İkincisi, parlamentoda gurubu bulunan partiler devlet hazinesinden pay (bütçe) alırken, seçime katılan partiler belli bir destek alırken, ve iç’te ve dış’ta sermaye kesimleri   burjuva partilerinin seçim fonlarını karşılarken; sistem ve düzene muhalif kesimler ise, iç’te ve dış’ta sermaye kesimlerine dayanmadıkları gibi, hazine yardımı da alamamaktadırlar. Tamamen kendi olanaklarıyla ve halkın fedakarlıklarına dayanarak güç koşullar altında seçim faaliyetlerini yürütmektedirler.

Üçüncüsü, egemen sınıfların iktidardaki ve “muhalefet”indeki partileri devletin ve hükümetin güvenliği, desteği, olanakları ve güvencesi altında seçim faaliyeti yürütürken; ilerici, devrimci, demokrat, Kürt yurtsever hareketi bu olanaklardan yoksun olduğu gibi, her zaman olduğu gibi seçim sürecinde de daha da artarak her vesileyle devlet ve hükümetin tehdit, baskı, saldırı, şiddet gibi kanlı terör engellemeleri altında seçim faaliyetleri yürütmek zorunda kalmaktadır. Sadece resmi devlet ve hükümeti değil, bunun yanı sıra harekete geçirecekleri ırkçı ve şeriatçı sivil faşist güçleriyle de toplumsal halk muhalefetinin temsilcilerine, HDP ve adaylarına saldırıp, provokasyonlarla seçim faaliyetlerini engellemeye çalışacaklardır. Aynı şekilde oy kullanma zamanında, sandık başına gelen seçmenlerin, baskı, taciz ve engellemelerle karşılaşacakları açıktır ve geçmiş deneyimlerle biliyoruz.

Dördüncüsü, siyasi iktidar, iktidar olanaklarını kullanarak akla hayale gelmeyen yol ve yöntemlerle ve üstelik çok pervasızca seçim hileleri ve yolsuzlukları yapmaktadır. Bu önümüzdeki seçimde daha da fazla hile yapacağı şimdiden bilinmektedir. Dolayısıyla seçimlere giden muhalifler ise, alacağı halk desteğini bile güvence altına alamamakla beraber, bir de bu hile, yolsuzluk ve engellemelerle bir kez daha uğraşmak zorunda kalacaklardır. Seçim bittikten sonra da bugünkü AKP iktidarının seçim hileleriyle uğraşmak zorunda kalınacağını geçmiş deneylerle çok iyi biliyoruz….

Bu açıdan baktığımızda, bu süreçte, seçime girenler içinde, işçi sınıfı, köylüler, küçük esnaf ve zanaatkarlar, öğrenci, memur, aydın vb gibi çeşitli milliyetlerdeki emekçi halk kesimlerin; ezilen Kürt ulusunun; Ezidi, Süryani, Ermeni, Rum, Romen, Çerkez, Laz, Boşnak, Arap, Arnavut, Gürcü vb gibi bütün azınlıkların; baskı altındaki dil, din, mezhep, cinsiyet ve tercihlerin, hak ve özgürlüklerini savunan ve sahiplenen, kendi içinde de demokratik bir işleyişi önemseyen bir parti olan Halkların Demokratik Partisi(HDP)ni bu zeminde duruşundan dolayı desteklemeli. İşçi ve emekçi kesimlerin bu yönlü çaba sarf etmelerini umuyoruz. Din’i, dil’i, mezhep’i, millet ve milliyet’i, renk’i, cinsiyet’i vb ne olursa olsun bütün işçilerin ve issizlerin, kadın ve erkeklerin, genç ve yaşlıların, ezilen, sömürülen, horlanan, baskı altındaki bütün kesimlerin bu süreçte ilerici, devrimci-demokrat, Kürt ulusal ittifakı olarak ortaya çıkan HDP’i desteklemesi gerekiyor.

Bu zemini pekiştirerek büyütmeliyiz. İşçi sınıfı ve ezilenlerin, Kürt ulusunun, bu emek, halk demokrasisi ve özgürlük mücadelesi saflarını güçlendirmeliyiz. Hak ve özgürlüklerimize, davamızın ortak paydalarına sahip çıkmalıyız ve egemenler ve onların Recep’inin hesaplarını kursağında bırakmalıyız.

Önümüzdeki seçimler ciddi derecede önemlidir.

Her şeyden önce işçiler, emekçiler, ezilenler olarak kendi varlığımızı ve gücümüzü;

Kürt halkı ve ulusal potansiyelini;

Demokrasi ve özgürlük mücadelesinin potansiyelini;

Baskı, zulüm ve her türlü hak eşitsizliğine karşı mücadele edenlerin gücünü ortaya çıkarıp, birleşik baskısını hissettirmeli.

Örgütlü güç derecemizi, potansiyel, yetenek, azim ve çabamızın gücünü ortaya çıkarmalı. Kararlıkla, fedakarlıkla, bitmeyen bir enerjiyle her yerde, başta çıkarlarını savunduğumuz hedef kitlesi olmak üzere, toplumsal güçlerin her kesimine gitmeli. Siyasal propaganda ve ajitasyon araçlarımızla, birebir ve kolektif çabalarla mümkün olan en geniş kitlelere giderek, onları ikna etmeli, kazanmalı ve desteğini almalı. Hem etki gücümüzü geliştirmeli, hem örgütlenmeyi büyütmeli ve hem de yüklenmeliyiz ki egemen ulus devletinin 12 Eylül askeri faşist diktatörlüğünün anayasasıyla koyduğu %10 baraj sistemi yıkılsın. Ve egemen sınıfların parlamentosuna daha büyük bir temsiliyetle girip Kürt ulusu ve işçi, emekçi ezilen kesimlerin çıkar ve taleplerini savunarak daha geniş kesimlere mal eden bir kürsü ve olanak haline getirilebilsin.

Bunları başarmak için bütün işçi, emekçi ve yurtsever kesimleri, baskı ve zulme maruz kalan bütün halk kesimlerini HDP’i desteklemeye, baskı ve baraj engelini aşarak ezmeye çağırıyoruz!

Nisan 2015


55707

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Sayfalar