Cumartesi Mayıs 4, 2024

Toplu mezarlıklar ülkesi

Türkiye ve Kuzey Kürdistan tam bir toplu mezarlıklar ülkesi oldu. Devlet, Kürtlere, Sosyalistlere, demokratlara sadece ordusu ve polisiyle saldırmıyor. Artık en önemli saldırı gücü olarak kullandığı İŞİD ile de saldırıyor.

Hukukuyla, yasalarıyla, yönetim şekli ve uygulamalarıyla tam bir bir isalmcı-kontrgerilla düzenine dönüşmüş olan Türk devleti, OHAL ile bunu daha da pekiştirmeye çalışmaktadır. Türk milliyetçiliği ve ümmetçiliği ile toplumun önemli bir kesimini kendi etksi altına alan devlet, başta Kürtler olmak üzere, muhalif olan her kesime karşı kıyım uygulamaktadır.

Devlet, artık tek başına AKP değil, CHP, MHP gibi partilerin yanında bütün sermaye kesimlerini yanına almış olarak, İŞİD ile birlikte halka saldırıyor. İŞİD, artık sadece bir dış güç değil, uzun süredir devletin bir kolluk gücü, katliam makinesi gibi çalıştırılmaktadır. Türkiye’de İŞİD’in yaptığı tüm eylemler, devlet güçleri tarafından planlanıp uygulanmaktadır.

İnsanlığın en masumane anı olan düğüne saldıran bir sistemin, artık çığırından çıktığı ve onun geriye dönüşününde normal yollardan söz konusu olmayacağı açıktır. İktidarı elinde bulunduran güçlerin, İŞİD ile hem ideolojik hem de örgütsel sıkı bir ilişkileri vardır. Türk sermaye kesimleri, sömürü düzenlerini daha rahat sürdürebilmek için artık İŞİD’leşmişlerdir. Bu net olarak görülmelidir.

CB Erdoğan ile İŞİD lideri arasındaki fark, birincisinin emeryalistlerin denetimindeki BM’de resmi bir devletin yöneticisi olarak kabul edilmesi, diğerinin ise “terörist” görülmesidir. Oysa ikisi arasında ideloji ve yönetim anlayışı olarak her hangi bir fark yoktur. Ya da Türk devleti ile İslam Devleti (İŞİD) arasındaki fark da yok gibidir. Yasalarıyla, yönetim biçimleriyle, dinci örgütlenmeler ve toplu kitle katliamlarıyla...

Türkiye, gelinen aşamada “Pakistanlaşmış” olmaktan çıkmış, artık hızla Iraklaşmaya doğru gitmektedir. Yani, gerici bir iç savaşla karşı karşıyadır. Gerici iç savaşı Kürt-Türk savaşı olarak çıkarmaya çalışsalarda, bu; Kürtler, soyalistler, demokratlar, aleviler ve diğer ulusal azınlıklar bir yanda, devlet güçleri ve onun etkisinde kalan Türk milliyetçisi, ümmetçisi bir tarafta şekline dönüşecektir. İktidarı elinde bulunduran güçlerde iç savaşı bilerek körüklemektedir. Devletin kurmaya çalıştığı iç savaş senaryosu bu yönde ilerlemektedir.

Türkiye’deki sermaye ve rant o kadar büyük ki, egemenlerin bunu, normal yollardan, yani bir burjuva demokrasisi içinde paylaşmaları söz konusu olamadı. Türkiye’nin uzun süredir sancısını çektiği; toplu kitle katliamları, Soma’da 300 aşkın maden işçisinin birden gömülmesi, iş kazalarının olağanüstü denecek düzeyde artması, Kürt illerinin ağır silahlarla açıktan yakılıp yıkılması, artan oranda kadın cinayetleri ve ortada herhangi bir yazılı burjuva hukukunun kalmaması, esas olarak sermaye ve rantın (iktidarın) paylaşılamamasından kaynaklanmaktadır.

Bir başka etken ise; Kürtlerin bölgesel bir güç olarak ortaya çıkmasıdır. Bu durum, Türk sermaye devletini Suriye politikasını boşa çıkaran önemli bir gelişme olmuştur. Ayrıca, Kuzey Kürdistan’ın bir nevi Kürt Ulusal Hareketi’nin kontrolüne geçmesi ve devletin burada işlevsiz kalması, egemen sınıfların kendi içindeki krizi de derinleştirici bir rol oynamıştır.

Bu gelişmeye, emperyalistler arası çelişmelerin keskinleşmesi, Irak, Suriye ve Ortadoğu’daki gelişmeler de zemin hazırlamaktadır. ABD ve AB burjuvazisi CB Erdoğan’ı gözden çıkarmış, ancak, emperyalist-kapitalist sistemin içinde bulunduğu kriz nedeniyle de gelişmeleri istedikleri gbi kontrol edemez hale gelmişlerdir. AKP–RTE iktidarı ile bu emperyalist güçler arasındaki çelişmelerde keskinleşmiştir. 15 Temmuz darbe girişimi Batılı emperyalistler için RTE’nin kullanım süresinin bittiğinin ciddi işareti olmuştur.

Türkiye’nin daha kapsamlı ve derin bir iç savaşa dönüşmesinin önüne geçebilecek tek güç işçi sınıfıdır. Ne yazık ki, işçi sınıfı devrimci örgütlülükten yoksundur. Türkiye ve Kürdistan’da büyük bir işçi sınıfı kitlesi olmasına karşın, gerici iç savaşı devrimci bir iç savaşa çevirecek durumda değildir. Örgütsüz işçi sınıfını gerici iç savaşın içinde erime tehlikesi vardır. 

Türkiye’de komünistler ve devrimciler için söz, 7 Haziran 2015 seçimlerin hemen ertesinde bitmişti. Bu durum giderek daha da derinleşmiştir. Sosyalist ve ilerici güçlerin buna göre örgütlenmeleri, demokratik cepheyi genişletmeleri ve güçlendirmeleri bir zorunluluktur. Güç birlikleri ve ittifaklar sadece lafta kalmamalı, sokaklara taşmalı, aktif bir mücadele biçimine dönüştürülmelidir. Gerisi, gericiliğin karşısında kitleleri pasifize etme ve oyalama olacaktır.   

Gerici iç savaşı önleme ve faşist İslamcı-kontrgerilla-İŞİD yapılanmasını yıkmak ya da geriletmek, ancak ve ancak geniş yığınların bu karşı-devrimci güçlere karşı örgütlenmesi ve sokakları zapetmesiyle olabilir. 

45878

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Sayfalar