Perşembe Mayıs 23, 2024

Toplu mezarlıklar ülkesi

Türkiye ve Kuzey Kürdistan tam bir toplu mezarlıklar ülkesi oldu. Devlet, Kürtlere, Sosyalistlere, demokratlara sadece ordusu ve polisiyle saldırmıyor. Artık en önemli saldırı gücü olarak kullandığı İŞİD ile de saldırıyor.

Hukukuyla, yasalarıyla, yönetim şekli ve uygulamalarıyla tam bir bir isalmcı-kontrgerilla düzenine dönüşmüş olan Türk devleti, OHAL ile bunu daha da pekiştirmeye çalışmaktadır. Türk milliyetçiliği ve ümmetçiliği ile toplumun önemli bir kesimini kendi etksi altına alan devlet, başta Kürtler olmak üzere, muhalif olan her kesime karşı kıyım uygulamaktadır.

Devlet, artık tek başına AKP değil, CHP, MHP gibi partilerin yanında bütün sermaye kesimlerini yanına almış olarak, İŞİD ile birlikte halka saldırıyor. İŞİD, artık sadece bir dış güç değil, uzun süredir devletin bir kolluk gücü, katliam makinesi gibi çalıştırılmaktadır. Türkiye’de İŞİD’in yaptığı tüm eylemler, devlet güçleri tarafından planlanıp uygulanmaktadır.

İnsanlığın en masumane anı olan düğüne saldıran bir sistemin, artık çığırından çıktığı ve onun geriye dönüşününde normal yollardan söz konusu olmayacağı açıktır. İktidarı elinde bulunduran güçlerin, İŞİD ile hem ideolojik hem de örgütsel sıkı bir ilişkileri vardır. Türk sermaye kesimleri, sömürü düzenlerini daha rahat sürdürebilmek için artık İŞİD’leşmişlerdir. Bu net olarak görülmelidir.

CB Erdoğan ile İŞİD lideri arasındaki fark, birincisinin emeryalistlerin denetimindeki BM’de resmi bir devletin yöneticisi olarak kabul edilmesi, diğerinin ise “terörist” görülmesidir. Oysa ikisi arasında ideloji ve yönetim anlayışı olarak her hangi bir fark yoktur. Ya da Türk devleti ile İslam Devleti (İŞİD) arasındaki fark da yok gibidir. Yasalarıyla, yönetim biçimleriyle, dinci örgütlenmeler ve toplu kitle katliamlarıyla...

Türkiye, gelinen aşamada “Pakistanlaşmış” olmaktan çıkmış, artık hızla Iraklaşmaya doğru gitmektedir. Yani, gerici bir iç savaşla karşı karşıyadır. Gerici iç savaşı Kürt-Türk savaşı olarak çıkarmaya çalışsalarda, bu; Kürtler, soyalistler, demokratlar, aleviler ve diğer ulusal azınlıklar bir yanda, devlet güçleri ve onun etkisinde kalan Türk milliyetçisi, ümmetçisi bir tarafta şekline dönüşecektir. İktidarı elinde bulunduran güçlerde iç savaşı bilerek körüklemektedir. Devletin kurmaya çalıştığı iç savaş senaryosu bu yönde ilerlemektedir.

Türkiye’deki sermaye ve rant o kadar büyük ki, egemenlerin bunu, normal yollardan, yani bir burjuva demokrasisi içinde paylaşmaları söz konusu olamadı. Türkiye’nin uzun süredir sancısını çektiği; toplu kitle katliamları, Soma’da 300 aşkın maden işçisinin birden gömülmesi, iş kazalarının olağanüstü denecek düzeyde artması, Kürt illerinin ağır silahlarla açıktan yakılıp yıkılması, artan oranda kadın cinayetleri ve ortada herhangi bir yazılı burjuva hukukunun kalmaması, esas olarak sermaye ve rantın (iktidarın) paylaşılamamasından kaynaklanmaktadır.

Bir başka etken ise; Kürtlerin bölgesel bir güç olarak ortaya çıkmasıdır. Bu durum, Türk sermaye devletini Suriye politikasını boşa çıkaran önemli bir gelişme olmuştur. Ayrıca, Kuzey Kürdistan’ın bir nevi Kürt Ulusal Hareketi’nin kontrolüne geçmesi ve devletin burada işlevsiz kalması, egemen sınıfların kendi içindeki krizi de derinleştirici bir rol oynamıştır.

Bu gelişmeye, emperyalistler arası çelişmelerin keskinleşmesi, Irak, Suriye ve Ortadoğu’daki gelişmeler de zemin hazırlamaktadır. ABD ve AB burjuvazisi CB Erdoğan’ı gözden çıkarmış, ancak, emperyalist-kapitalist sistemin içinde bulunduğu kriz nedeniyle de gelişmeleri istedikleri gbi kontrol edemez hale gelmişlerdir. AKP–RTE iktidarı ile bu emperyalist güçler arasındaki çelişmelerde keskinleşmiştir. 15 Temmuz darbe girişimi Batılı emperyalistler için RTE’nin kullanım süresinin bittiğinin ciddi işareti olmuştur.

Türkiye’nin daha kapsamlı ve derin bir iç savaşa dönüşmesinin önüne geçebilecek tek güç işçi sınıfıdır. Ne yazık ki, işçi sınıfı devrimci örgütlülükten yoksundur. Türkiye ve Kürdistan’da büyük bir işçi sınıfı kitlesi olmasına karşın, gerici iç savaşı devrimci bir iç savaşa çevirecek durumda değildir. Örgütsüz işçi sınıfını gerici iç savaşın içinde erime tehlikesi vardır. 

Türkiye’de komünistler ve devrimciler için söz, 7 Haziran 2015 seçimlerin hemen ertesinde bitmişti. Bu durum giderek daha da derinleşmiştir. Sosyalist ve ilerici güçlerin buna göre örgütlenmeleri, demokratik cepheyi genişletmeleri ve güçlendirmeleri bir zorunluluktur. Güç birlikleri ve ittifaklar sadece lafta kalmamalı, sokaklara taşmalı, aktif bir mücadele biçimine dönüştürülmelidir. Gerisi, gericiliğin karşısında kitleleri pasifize etme ve oyalama olacaktır.   

Gerici iç savaşı önleme ve faşist İslamcı-kontrgerilla-İŞİD yapılanmasını yıkmak ya da geriletmek, ancak ve ancak geniş yığınların bu karşı-devrimci güçlere karşı örgütlenmesi ve sokakları zapetmesiyle olabilir. 

46031

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Kürt Kerbelası‏

 

Boyunlarına ip geçirerek bir duvarın üzerine dizdikleri küçücük çocukları aşağı itip boşlukta sallandırarak boğuyorlar. Çocuklar çırpına çırpına can verirken o vampirler, "Allah Allah" naraları ile onların can çekişini seyrediyorlar.

Bu oyunu zor bozar

 

 

Tarihte, zorun rolü üzerine çok şeyler söylenmiştir. Özellikle sınıfsal zorun ortaya çıkışı, varlığı ve uygulanması konusunda, burjuvazinin ideologlarıyla Marksistler arasında ciddi bir ayrım konusu yaşanmış ve yaşanmaktadır. Burjuvazi, kendi sınıfsal zorunu meşru görürken, ezilenlerin, özellikle de işçi sınıfının burjuvaziye karşı uyguladığı devrimci zorun adını bile duymak istemediği gibi, bunu “toplumsal etik dışı” olarak, son yılların burjuva moda deyimiyle,  “terörist” eylemler olarak kriminalize etmeye çalışır.

On İki İmamlar Alevi Olabilir mi ? 1-2

“…Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok geniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi yada kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır.

Minaresiz Camiler ve Alevi Asimilasyonu

 

Dedeler var hoca olmuş bir nevi
İhtirasa kurban edilmiş sevi
Minaresiz cami gibi cemevi
Aleviyi namaz kılarken gördüm

(Ozan  Emekçi)

 

Bazı Milliyetçi Ermeni Aymazlara Zorunlu Cevap! Hasan Aksu.‏

 

İnsan eğer ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmden ideolojik gıda alıyorsa; her şart ve koşulda diğer ulus ve azınlıklara kin nefret ve kan kusarak nemalanıyorsa; adı ne olursa olsun sosyalizm ve de komünizm düşmanlığı yapıyor demektir. Çünkü her türlü milliyetçilik yaşanan örnekleriyle hepimizin malumudur.

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]

 

“Acı veriyorsa geçmiş;

geçmemiş demektir.”[2]

 

“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.

Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

Sayfalar