Cumartesi Mayıs 18, 2024

Toplu mezarlıklar ülkesi

Türkiye ve Kuzey Kürdistan tam bir toplu mezarlıklar ülkesi oldu. Devlet, Kürtlere, Sosyalistlere, demokratlara sadece ordusu ve polisiyle saldırmıyor. Artık en önemli saldırı gücü olarak kullandığı İŞİD ile de saldırıyor.

Hukukuyla, yasalarıyla, yönetim şekli ve uygulamalarıyla tam bir bir isalmcı-kontrgerilla düzenine dönüşmüş olan Türk devleti, OHAL ile bunu daha da pekiştirmeye çalışmaktadır. Türk milliyetçiliği ve ümmetçiliği ile toplumun önemli bir kesimini kendi etksi altına alan devlet, başta Kürtler olmak üzere, muhalif olan her kesime karşı kıyım uygulamaktadır.

Devlet, artık tek başına AKP değil, CHP, MHP gibi partilerin yanında bütün sermaye kesimlerini yanına almış olarak, İŞİD ile birlikte halka saldırıyor. İŞİD, artık sadece bir dış güç değil, uzun süredir devletin bir kolluk gücü, katliam makinesi gibi çalıştırılmaktadır. Türkiye’de İŞİD’in yaptığı tüm eylemler, devlet güçleri tarafından planlanıp uygulanmaktadır.

İnsanlığın en masumane anı olan düğüne saldıran bir sistemin, artık çığırından çıktığı ve onun geriye dönüşününde normal yollardan söz konusu olmayacağı açıktır. İktidarı elinde bulunduran güçlerin, İŞİD ile hem ideolojik hem de örgütsel sıkı bir ilişkileri vardır. Türk sermaye kesimleri, sömürü düzenlerini daha rahat sürdürebilmek için artık İŞİD’leşmişlerdir. Bu net olarak görülmelidir.

CB Erdoğan ile İŞİD lideri arasındaki fark, birincisinin emeryalistlerin denetimindeki BM’de resmi bir devletin yöneticisi olarak kabul edilmesi, diğerinin ise “terörist” görülmesidir. Oysa ikisi arasında ideloji ve yönetim anlayışı olarak her hangi bir fark yoktur. Ya da Türk devleti ile İslam Devleti (İŞİD) arasındaki fark da yok gibidir. Yasalarıyla, yönetim biçimleriyle, dinci örgütlenmeler ve toplu kitle katliamlarıyla...

Türkiye, gelinen aşamada “Pakistanlaşmış” olmaktan çıkmış, artık hızla Iraklaşmaya doğru gitmektedir. Yani, gerici bir iç savaşla karşı karşıyadır. Gerici iç savaşı Kürt-Türk savaşı olarak çıkarmaya çalışsalarda, bu; Kürtler, soyalistler, demokratlar, aleviler ve diğer ulusal azınlıklar bir yanda, devlet güçleri ve onun etkisinde kalan Türk milliyetçisi, ümmetçisi bir tarafta şekline dönüşecektir. İktidarı elinde bulunduran güçlerde iç savaşı bilerek körüklemektedir. Devletin kurmaya çalıştığı iç savaş senaryosu bu yönde ilerlemektedir.

Türkiye’deki sermaye ve rant o kadar büyük ki, egemenlerin bunu, normal yollardan, yani bir burjuva demokrasisi içinde paylaşmaları söz konusu olamadı. Türkiye’nin uzun süredir sancısını çektiği; toplu kitle katliamları, Soma’da 300 aşkın maden işçisinin birden gömülmesi, iş kazalarının olağanüstü denecek düzeyde artması, Kürt illerinin ağır silahlarla açıktan yakılıp yıkılması, artan oranda kadın cinayetleri ve ortada herhangi bir yazılı burjuva hukukunun kalmaması, esas olarak sermaye ve rantın (iktidarın) paylaşılamamasından kaynaklanmaktadır.

Bir başka etken ise; Kürtlerin bölgesel bir güç olarak ortaya çıkmasıdır. Bu durum, Türk sermaye devletini Suriye politikasını boşa çıkaran önemli bir gelişme olmuştur. Ayrıca, Kuzey Kürdistan’ın bir nevi Kürt Ulusal Hareketi’nin kontrolüne geçmesi ve devletin burada işlevsiz kalması, egemen sınıfların kendi içindeki krizi de derinleştirici bir rol oynamıştır.

Bu gelişmeye, emperyalistler arası çelişmelerin keskinleşmesi, Irak, Suriye ve Ortadoğu’daki gelişmeler de zemin hazırlamaktadır. ABD ve AB burjuvazisi CB Erdoğan’ı gözden çıkarmış, ancak, emperyalist-kapitalist sistemin içinde bulunduğu kriz nedeniyle de gelişmeleri istedikleri gbi kontrol edemez hale gelmişlerdir. AKP–RTE iktidarı ile bu emperyalist güçler arasındaki çelişmelerde keskinleşmiştir. 15 Temmuz darbe girişimi Batılı emperyalistler için RTE’nin kullanım süresinin bittiğinin ciddi işareti olmuştur.

Türkiye’nin daha kapsamlı ve derin bir iç savaşa dönüşmesinin önüne geçebilecek tek güç işçi sınıfıdır. Ne yazık ki, işçi sınıfı devrimci örgütlülükten yoksundur. Türkiye ve Kürdistan’da büyük bir işçi sınıfı kitlesi olmasına karşın, gerici iç savaşı devrimci bir iç savaşa çevirecek durumda değildir. Örgütsüz işçi sınıfını gerici iç savaşın içinde erime tehlikesi vardır. 

Türkiye’de komünistler ve devrimciler için söz, 7 Haziran 2015 seçimlerin hemen ertesinde bitmişti. Bu durum giderek daha da derinleşmiştir. Sosyalist ve ilerici güçlerin buna göre örgütlenmeleri, demokratik cepheyi genişletmeleri ve güçlendirmeleri bir zorunluluktur. Güç birlikleri ve ittifaklar sadece lafta kalmamalı, sokaklara taşmalı, aktif bir mücadele biçimine dönüştürülmelidir. Gerisi, gericiliğin karşısında kitleleri pasifize etme ve oyalama olacaktır.   

Gerici iç savaşı önleme ve faşist İslamcı-kontrgerilla-İŞİD yapılanmasını yıkmak ya da geriletmek, ancak ve ancak geniş yığınların bu karşı-devrimci güçlere karşı örgütlenmesi ve sokakları zapetmesiyle olabilir. 

45987

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Umudun Adı ve Devrime Çağırıydı Yılmaz Güney[1]

“Bir pratik,

bir ideolojinin aracılığıyla

ve bir ideolojinin içinde vardır.”[2]

 

Reis Çelik’in, “Düzene başkaldırmış korkusuz bir devrimci”[3] diye betimlediği Onu; hayatının her alanında uçlarda yaşayan korkusuz, sahici insanı; hakikât savaşçısı komünist Yılmaz Güney’i nasıl anlatabiliriz? Bunu çok düşündüm. Sorumun yanıtını da yine Yılmaz Güney’in üç karesindeydi…

‘ÜMÜŞ EYLÜL KÜLTÜR-SANAT’A YANITLAR[*]

 

“Kâğıda dokunan kalem,

kibritten daha çok yangın çıkarır.”[1]

 

Ümüş Eylül Kültür-Sanat/ Hasan Şahingöz (HS): Sizce yazarlık nedir? Yazarlığın ayırt edici özellikleri nelerdir? Kime, neden yazar denir?

Temel Demirer (TD): “11. Tez”ci eyleminin saflarında, “Yazmak eylemdir; yazarlık ise son saatin işçiliği,” diyenlerden ve elime her kalem alışımda Friedrich Engels’in, “El yalnızca emeğin organı olmayıp, aynı zamanda emeğin ürünüdür,” uyarısını anımsayanlardanım.

 

Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.

Seçimler ilginç bir şey.

Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.

Ama kime göre neye göre?

Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?

Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği  ise...

İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..

Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.

Nisan Güneşi Yolumuzu Aydınlatmaya Devam Ediyor

Nisan’ın 24’ü çeşitli milliyetlerden ve inançlardan işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen yığınların öncü müfrezesi proletarya partisinin kuruluş günüdür. Aynı zamanda Marks ve Engels tarafından 1848 yılında ilan edilen Komünist Manifesto’nun Türkiye ve Türkiye Kürdistanı topraklarında yeniden yaşam suyuna kavuştuğu tarihi ifade etmektedir.

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK

Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)

Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!

14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)

Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir

Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Sayfalar