Pazartesi Nisan 29, 2024

TMLGB-MK: Bakırciyan ve Yalımyan Yoldaşlar Bilincimiz Olacak!

Ermeni Soykırımının Hesabını Soracağız!

Acı, öfke ve kinimiz 100 yıldır hala diri. 24 Nisan 1915'te yapılan soykırım ilk günkü sıcaklığıyla hala yüreklerimizde. 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında hızlandırılan ve sonrasında da devam eden Türk devletinin sermaye politikası, bu topraklardaki ezilen halk ve uluslara, katliam, kırım ve sürgün olarak yaşatıldı. Osmanlı'dan TC'ye “sermayenin millileştirilmesi” olarak adlandırılan ekonomi politikasının temeli; Ermenilere yönelik gasp, talan ve yağma ile atıldı. İttihat ve Terakki Cemiyeti kadrolarınca ve bizzat Mustafa Kemal tarafından mayalanan ulus devlet anlayışının sonucu 1.5 milyon Ermeni'nin, Rum ve Yahudilerin kendi topraklarında kırıma uğratılmasıyla hayata geçirildi. Tekçi- ırkçı bir zihniyetle Türk İslam temelinde oluşturulmak istenen ulus devletin ilk sahip olması gereken şey, elinde bulunduracağı bir sermayeydi. 20. yüzyılın başlarında güdük olan Türk burjuvazisi, komprador nitelikteki bir büyümeyi Ermeni mallarını gasp ederek, ekonomi sahasından tamamen silerek sağlayacaktı. Yaratılmak istenen homojen bir Türk devletiydi. Bu da önce 1.5 milyon Ermeni'den geriye kalan malların Türklere devşirilmesi ile başlayacak, ardından sistematik bir şekilde çıkartılan yasalarla da azınlıkların burjuvazisinin yeniden güçlenmesinin önü kesilecekti. 1920'lerde çıkartılan “Memurin Kanunu” ve “Seyr-ü Sefer Kanunu” bu anlayışla çıkartılan yasalardı.

Komprador Türk burjuvazisi milyonlarca Ermeni’yi katlederek güçlendireceği sermayesini, yine aynı yöntemle geliştirecekti. Komprador burjuvazi her bunalımı ve savaşı kendisi için fırsata çevirirken, Türk ulusu dışında kalanların kanı, son damlasına kadar emildi. Ermeni, Rum ve Yahudiler 1940 ve 41 yıllarında Ayaş'a sürgün edilecek, burada yüzlerce Ermeni sıtmadan yaşamını yitirecek, geriye kalanlarda göç etmeye zorlanacaktı. 1942 ve 44'te de tüm bu uygulamalardan sağ kalanlar, ekonomi sahasından tasfiye edilmek için Varlık Vergisi çıkartılacaktı. Türk burjuvazisi artık gerçeği red ve inkar etmek zorunda olacaktı. Bunun için arşivler yok edilecek, 1940 ve 60'lı yıllarda birçok tapu kadastro dairelerinde yangınlar çıkartılacaktı. Komprador burjuvazi kendi eliyle yazdığı “destansı” tarihi böyle şekillendirdi. Çünkü Türk burjuvazisi kendi sermayesini azınlıkların sermayesinin üzerine çöreklenerek sağlayacaktı. Çöreklenmeci anlayış Türk kompradorlarının özüydü ve genetik kodlarla bir asır boyunca aktarıldı. Faşizmin ezilen uluslara karşı süreklilik arz eden politikalarının esas nedeni de budur.

Aradan 10'larca yıl geçmesine rağmen, her 24 Nisan yaklaştığında Türk Devletinin ırkçılığı pompalamasının, müthiş bir çığırtkanlık ve seferberlikle soykırım gerçeğini reddetmesinin temelinde yatan şey de budur. Bu gerçeğin kabulü, Türk sermayesinin nasıl bir yağma ve talan üzerinden palazlandırıldığın da kabulü olacaktır.

Bugün başta Alman devleti olmak üzere, emperyalist devletlerinin Türk devletine, Ermeni soykırımını kabul etmesi için uyguladığı “baskı”da oldukça naylondur. Bugün, günlük siyasetlerinin bir malzemesi haline getirdikleri 1.5 milyon Ermeni, katledilirken Alman subayları Türk ordusunun yeniden dizaynı için görev başındaydı. Emperyalist ve onların güdümündeki devletler, sermayelerini büyümek için gittiği her yerde ezilen halkların kanını akıtmaktadır. Bugün Ermeni soykırımı için hesaplaşma talep eden devletler Ortadoğu'yu kirli savaş alanlarına çevirenlerdir. Bugün Ermeni soykırımı için yüzleşme bekleyenler, Mynamar'da binlerce Müslüman'ı katledenlerdir.

Tarihleri böylesi bir ortaklık üzerinde olanların, sermayelerini bir adım daha genişletmek için yapmayacakları katliam yoktur! Ancak başta Türk Devleti olmak üzere Ermeni soykırımında rolü olan tüm devletlerden hesap er ya da geç sorulacak. Ermeni soykırımının 100. yılında 1.5 milyon Ermeni'nin bize bıraktığı miras, sorulacak olan bu hesaptır!

Orhannes Bakırciyan ve Nubar Yalımyan yoldaşlarımızın bize bıraktığı miras, bu hesaptır!

Ermeni Soykırımının Hesabını Soracağız!

Yaşasın Partimiz TKP/ML, Halk Ordusu TİKKO, Gençlik Örgütümüz TMLGB

TMLGB-MK

Nisan 2015

 

51438

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Proletarya Partisi

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Sayfalar