Perşembe Mayıs 30, 2024

TKP/ML-(YDK):“Newroz Devrimci Kawa'nın yaktığı isyan ateşi, Efrin'de işgalci TC devletine karşı komünistlerin, devrimcilerin ve Kürt savaşçıların silahlarında büyüyor”

Newroz direniştir.

Newroz, zalimlere karşı isyandır.

Newroz, “zulmün olduğu yerde isyan etmek meşrudur” manifestosudur.

Devrimci Kawa'nın zalim Dehak'a karşı yaktığı isyan ateşi yüzyıllardır sönmedi. Kürt halkı Kawa'dan bu yana hiç söndürmedikleri bu isyan ateşini bugün de Irak, İran, Suriye ve Türkiye'de ilhak edilmiş topraklarında yakmaya devam ediyorlar. Kürt halkının Newroz Bayramını kutluyoruz. Newroz Piroz Be!

Ezilen Emekçi Halkımız

Yeni bir Newroz'u kan ve ateş içinde kutluyoruz. Ortadoğu coğrafyası yüzyıldır emperyalistlerin pazar dalaşına kurban edildi. Bu coğrafyanın yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarını ele geçirmek için emperyalistler yüzyıldır bir işgal savaşı sürdürüyorlar bu topraklarda.

Arap Baharı ayaklanmaları emperyalistlerin beklediği gibi sonuçlanmadı. Bunu tamamlamak için yeni stratejiler geliştiren başta ABD olmak üzere emperyalist güçler, Suriye'de çıkartıkları iç savaşla bu ülkeyi ele geçirmek istediler. IŞİD eliyle devam eden iç savaşta da bir başarı elde edemeyen güçler, 2016 yılından bu yana Suriye'nin paylaşım savaşını farklı cephelerden yürütüyorlar. Suriye'de savaş bugün ABD ve Rus emperyalist güçlerinin bir hegemonya savaşına dönüşmüş bulunuyor.

Kürtlerin Rojava'da elde ettikleri statüyle birlikte, buraya üşüşen emperyalist güç odakları Kürtlere oynayarak, Kürtler üzerinden buraya yerleşmek ve Suriye'de hakimiyetlerini sürdürmek istiyorlar. Kürtlerin ittifaktan öteye geçmeyen bu ilişkilerini savaşın farklı alanlarına taşımak isteyenler, şimdi de Efrin'de Kürtler üzerinden hakimiyet kurmak istiyorlar.

Faşist Türk devleti, Osmanlı'dan gelen işgalci hevesi ile stratejik bir söylem haline getirdiği “Yeni Osmancılık” planının bir parçası olarak işgal ettiği Efrin'e yerleşerek burada kalıcı olmak istiyor. Türk devleti 2011 yılından bu yana Suriye'de savaşın bir tarafı olarak IŞİD ve El-Nusra gibi gerici ve faşist güçleri destekleyerek Esad'ı yıkmak için çalıştı, ve bunu Rojava devrimiyle birlikte Kürtleri de hedef alan bir genişlikte devam ettirdi.

Türk devleti 19 Ocak 2018 tarihinde Efrin'i işgal etmek için savaş ilan etti. ''üç gün de alırız'' dedikleri Efrin merkezine iki aydır giremeyen Türk devleti kitlesel bir katliam yaparak Efrin'nin içine girse de istediği sonucu alamayacaktır. Efrin'de, başta Kürt haklı olmak üzere devrimci, komünist ve enternasyonalist güçler Türk devletinin işgal harekatına karşı kahramanca direniyorlar.

AKP ve yanına aldığı eli kanlı MHP ile birlikte ilan ettiği “Milli Seferberlik”le ırkçı ve şoven politikalarını günün 24 saati durmadan işleyerek iç kamuoyunu savaşın bir parçası haline getirmiş bulunuyor. Başbakan Binali Yıldırım, Efrin işgalinin daha ilk günlerinde tüm medyayı toplayarak nasıl hareket edeceklerini, hangi haberleri verecekleri, hangi haberlere sansür uygulayacakları talimatı vererek, tüm toplumu bir savaş girdabına soktular. Efrin işgaliyle birlikte toplumda yeniden tazelenen Kürt düşmanlığıyla olası bir iç savaşın taşları şimdiden döşenmektedir. Türk Ordusu ve polis teşkilatında kaybolduğu söylenen 106 bin silahın AKP'nin “sivil” tabanına el altından dağıtıldığı düşünüldüğünde AKP ve MHP'nin nasıl bir plan içinde oldukları görülmektedir.

AKP, Efrin işgalini 2019 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı, milletvekili ve belediye seçimlerini kazanmak için bir savaş rantına dönüştürmek istiyor. Efrin işgaliyle birlikte alelacele MHP ile kurdukları “Cumhur İttifakını” kamuoyuna ilan etmeleri ve ardından seçim kanununda yaptıkları 26 maddelik değişiklikle birlikte daha şimdiden bu çoklu seçimleri garanti altına almaya çalışıyorlar.

AKP ve MHP'nin kurduğu “Cumhur İttifakı” sadece bir seçim ittifakı değildir. Bu ittifak, faşist iki partinin kurduğu savaş ittifakı olarak okunmalıdır. Toplumda marjinalleşen MHP, seçim barajı altında kalmasının yüzde yüz olduğu bu koşullarda, hem kendisini kurtarmak, hem de AKP'ye koltuk değneği olmak için bir savaş ittifakı kurmuş bulunuyor. MHP, tüm siyasi iradesini AKP'ye teslim ederek Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasının karşılığında varlığını korumaya çalışmaktadır.

Türkiye'de, 15 Temmuz 2016 tarihinde yapılan darbe girişimi, AKP tarafından “Allahın lütfu” olarak değerlendirilmiş ve sonrasında uygulanan OHAL'le birlikte, faşizmin en koyu uygulamalarıyla ülke adeta zulüm ve halklar hapishanesine çevrilmiştir. OHAL'le birlikte 100 bine yakın kişi FETÖ kisvesiyle gözaltın alınmış, 50 bin kişi tutuklanırken, bir o kadar insana tutuksuz yargılanmak üzere davalar açılmış, yüzlerce demokrat ve ilerici akademisyen, öğretim görevlisi ve memura işten el çektirilmiş, 152 gazetecinin yanı sıra 9 HDP milletvekili tutuklanmış, 9 HDP milletvekilinin vekillikleri düşürülmüş, 7 bin HDP kadro ve üyesi ise tutuklanmıştır.

AKP, devrimci ve komünistlere karşı azgın bir saldırıya geçerek, ya tutuklamış, tutuklayamadıklarını da katletmiştir. Hapishanelere dayatılan TTE ile devrimci tutsaklar teslim alınmak istenmektedir. AKP, OHAL'i sürekli uzatarak, Efrin işgalini bir savaş rantına dönüştürerek 2019 yılındaki çoklu seçimi kazanmak istiyor. Seçim kanununda yapılan değişiklikle her türlü hile ve anti-demokratik seçim uygulamasıyla seçimleri garantiye almak için her yola başvuruyor. Ancak, AKP ve MHP'nin unuttuğu bir şey var ki, o da, 2017 başkanlık referandumunda “HAYIR” diyerek büyük bir enerji yaratan devrimci, ilerici, yurtsever güçler, AKP ve MHP'nin bu seçim oyununu bozacaktır.

Emekçiler, Yoldaşlar

2018 yılı Newroz'unu kan ve barut içinde kutluyoruz. Bundan korkmuyoruz. İşgal savaşıyla bir yere varacağını sanan AKP ve tüm savaş bloku şunu bilmeli ki, istedikleri sonucu alamayacaklardır. Efrin işgalini her bir burjuva partisi kendi lehine kullanarak savaş çığlıkları atmaktadır. CHP, SP, Vatan Partisi, BBP ve tüm diğer burjuva faşist partilerin kendi aralarında hemfikir oldukları bu savaş konsepti onlara oy olarak dönmeyecektir. Çeşitli milliyetlerden Türkiye emekçi halkı tüm bu partilerin oyunlarını bozacaktır.

Newroz Direniştir, Direniş Efrin'dir

Tüm dünyanın gözleri önünde Türk devletinin işgal savaşı verdiği Efrin'de her gün onlarca sivilin katledilmesine sessiz kalanlar bu savaş suçuna ortak oluyorlar. Cılız bir sesle ve esas olarak kendi iç kamuoyunu rahatlamak için; Fransa, İngiltere ve Almanya'nın arada bir yaptığı “savaş karşıtlığı” açıklamalarının sahte olduğunu biliyoruz. Bir taraftan “savaş sona ersin” diyen Almanya, diğer yandan milyarca dolar tutarında Türkiye'ye silah satarak bu işgalden nemalanmaktadır. Son zamanlarda Kürtlere karşı yoğun bir saldırıya geçen, Efrin yürüyüş ve mitinglerini yasaklayan, YPG bayrak ve sembollerinin taşınmasına izin vermeyen, 2018 Newroz kutlamasını yasaklayan ve en son 7 Mart 2018 günü Mezopotamya Yayınevini ve Mir Müzik bürolarını basarak binlerce kitaba ve CD'ye el koyan Alman devletinin uygulamaları bizlere Nazi dönemi uygulamalarını hatırlatmaktadır. Naziler de, iktidara geldiklerinde 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı öncesi ve savaşla birlikte, Yahudi halkına saldırmış, kitap ve her türlü basım yayını yasaklayarak, komünistlere ve devrimcilere saldırarak savaş açmıştı. Alman devletinin bugün Kürtlere yaptığı bu uygulamaların Nazilerden tek farkı sözde “Demokratik Almanya'da” yapılıyor olmasıdır. Almanya, Türkiye'yle yaptığı kirli pazarlıklarda Kürtleri kullanmaktan vazgeçmelidir. Ne zaman bir Türk devlet yetkilisi Almanya'ya gelse, hemen ertesinde Kürtlere ya da devrimcilere karşı Alman devleti bir saldırı yapmakta ya da bir yasak getirmektedir. Haksız bir şekilde bir yıl tutuklu kalan gazeteci Deniz Yücel dahi bu kirli pazarlıklar sonucu bırakılmıştır.

Alman devleti, en demokratik haklarını kullanarak Efrin işgaline karşı çıkan Kürtlere yasak getirerek baskı uygulaması, kurumlarını basması, çalışanlarını tutuklayarak yargılaması demokrasiden giderek uzaklaştığının işaretleridir. Alman kamuoyu, Alman hükümetinin Türk devletiyle yaptığı bu kirli pazarlıklar sonucu Kürtlere saldırmasına artık dur demesi gerekir!

Dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan başta Türk, Kürt çeşitli milliyetlerden halkımıza çağrımızdır! Emperyalistlerin, Türk devleti eliyle Ortadoğu'da yarattığı kan gölüne karşı Newroz'un isyanını büyütelim. Bulunduğumuz her yerde, Efrin halkının sesi olalım! Newroz 2018, halkların emperyalistler ve onların uşaklarından kurtulacakları sosyalizme yürüyüşünün bayramı olsun!

Newroz Piroz Be!

Newroz Direniştir, Direniş Efrindir!

Efrin Faşist Türk Devletine Mezar Olacak!

Yaşasın Dayanışma, Yaşasın Direniş, Yaşasın Devrim!

Yaşasın Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı!

TKP/ML-(YDK)  Mart 2018

47432

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Sayfalar