Cumartesi Mayıs 4, 2024

TKP/ML-YDK

 

VARTİNİK’TEN GEZİYE, GEZİDEN KOBANİ’YE, DİRENİŞ RUHUYLA PARTİ VE DEVRİM ŞEHİTLERİNİ ANIYORUZ

Tarih sınıf mücadeleleri tarihidir. Spartaküs efendilerine baş kaldırdığında ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülenler çoktan iki sınıfa ayrılmışlardı. Kıyasıya başlayan bu mücadele ardında öldürülen milyonlarca köleyi bıraktı.

Hedefe giden yolun sonuna varmak hep ilk adımla başlar. Proletarya kendisi için bir sınıf olmaya başladığından bu yana, iki sınıf, iki dünya, ezen ve ezilenlerin savaşımı büyük deney ve birikimle bugüne taşındı. Tarihte büyük oynayıp, büyük kazandığımız dönemlerde oldu. 1917 Ekim devrimi bu kazanımın o günkü en büyük zaferi olarak tarihe altın harflerle yazıldı. Çin, Arnavutluk ve Avrupa’nın önemli bir toprak parçasında kurulan sosyalizm insanlığın bu büyük davasında ezilenlerin kurtuluşu olmuştu.

Bu mevzileri bugün kaybetsek de, insanlığın sosyalizme olan ihtiyacı ve özlemi hala sönmüş değildir. Dünyanın önemli bir bölümünde davamız kan ve can pahasına, halk savaşlarıyla, ayaklanmalarla devam ediyor.

Partimiz, Türkiye devrimin öncüsü olarak, 1972 yılında Komünist önder İbrahim Kaypakkaya tarafından kurulduğundan bu yana, sınıf mücadelesinin denizinde kulaç atmaya devam ediyor.

Bu mücadelede yüzlerce savaşçımızı, onlarca kadromuzu ve dört parti genel sekreterimizi bu kavgada şehit verdik. Sadece partimiz mi? elbette değil, devrim özlemiyle bu mücadelede yitirdiğimiz binlerce devrim şehidi de, bugün anılmayı hak etmiştir.

Partimiz 1978 yılında aldığı bir kararla, her Ocak ayının son haftasını parti ve devrim şehitlerini anma haftası olarak ilan etti.

Proletarya biliminin usta teorisyeni ve eşsiz önderi, Ekim devriminin mimarı Lenin yoldaşı, Alman proletaryasının kararlı önderlerinden Rosa Luxemburg ve Karl Liebnecht’i TKP’nin önderi ve kadroları olan Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı ve yine Hrant Dink’i Ocak ayında kaybettik. Ocak ayı, partimiz açısından da önemli bir aydır. Meral Yakar, Ali Haydar Yıldız, Atilla Özkan, Mevlüt Çınar, Ali Sağcan, Mehmet Günalp, Hayri Aslan, Mehmet Düzel ve daha onlarca yoldaşımızı Ocak ayında şehit verdik. Partimiz elbette sadece Ocak ayında şehitler vermedi. 43 yıllık kesintisiz mücadelesinde yüzlerce şehit verdi, parti kurucumuz komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşı 18 Mayıs 1973’de Diyarbakır’da kaybettik. Yine parti genel sekreterlerimiz, Süleyman Cihan, Kazım Çelik, Mehmet Demirdağ başta olmak üzere, Armenak Bakırcıyan’dan Hayrettin Bakış’a, Bararbara, Nergiz ve Dilek Polat’tan, Beşlere, İbrahim Polat’tan, Cafer Kara’ya, Cemil Oka’dan Ahmet Laço’ya ve isimlerini yazamadığımız yüzlerce dava yoldaşımızı bu kavgada kaybettik. Tüm şehitlerimizi bir kez daha anıyoruz.

Bizler açısından yalnızca proletarya partisinin değil, tüm devrim ve sosyalizm şehitlerinin önemi büyüktür. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Tamer Arda, Dursun Karataş, Sinan Kukul, Hatice Yürekli Habib Gül, Mehmet Fatih Öktülmüş, Hasan Ocak, Süleyman Yeter, Mazlum Doğan, Mahzun Korkmaz, Erdal Eren, Bedri Yağan, Baba Erdoğan, Cafer Cangöz, Taksim Gezi ayaklanmasında şehit düşen Ethem Sarısülük, Berkin Elvan, Kobane şehitleri Arin Mirken, Kader Ortakaya, Sibel Bulut Oğuz Saruhan ve adlarını sayamadığımız sayısız devrim şehidini bir kez daha anıyor, mücadele bayraklarını yere düşürmeyeceğimize söz veriyoruz.

Dünyanın tüm coğrafyalarında kan ve gözyaşı, açlık ve yoksulluk tüm hızıyla devam ediyor. Her coğrafya’da işgal, bölgesel savaşlar ve mezhep çatışmaları sürüyor. Tüm bu katliamların ve savaşların sorumlusu emperyalistler ve onların yerli uşaklarıdır.

Emperyalist sistem bu saldırıları, savaşları ve işgalleri daha fazla kar uğruna yapıyor. Emperyalizm, paraya doymaz bir şekilde ve aç gözlülükle daha fazla Pazar için saldırıyor, katlediyor ve ardından utanmadan insan hakları ve Özgürlüklerden dem vuruyorlar. Bunu 7 Ocak günü Fransa emperyalizminin şahsında bir kez daha gördük.

 

7 Ocak 2015 tarihinde Fransa’nın başkenti Paris’te bulunan mizah dergisi Charlie Hebdo’nun merkezine yapılan silahlı saldırıda aralarında 4 ünlü karikatüristin de bulunduğu toplam 16 kişi yaşamını yitirdi. Yapılan operasyon sonrası katliamı gerçekleştiren 3 saldırgan öldürüldükten sonra, eylemleri Yemen El-Kaidesi üstlendi. Bizler Carlie Hepdo’ya yapılan saldırıları kınıyoruz. Ancak bu başka şeyleri görmediğimiz anlamına gelmiyor. Saldırının sadece görünen yüzünü değil, bunu hazırlayan neden ve sebepleri de kitlelere anlatmak bir o kadar önemlidir.

Saldırının ardından başta Fransa devleti olmak üzere tüm emperyalist güçler yaptıkları açıklamalarla, saldırıyı kınadıklarını açıklayarak Fransa emperyalist devletinin yanında olduklarını birer birer açıkladılar. 11 Ocak 2015 tarihinde Paris’te yapılan protesto yürüyüşüne birçok emperyalist devlet, bizzat devlet düzeyinde katılarak bir kez daha birlik ve beraberlik içinde olduklarının mesajını tüm dünyaya verdiler.

Tüm ülkeler ‘’özgürlükten, insan haklarından ve demokrasiden’’ söz ederek olayı kınadılar. Ancak emperyalistlerin döktükleri gözyaşlarının timsah gözyaşları olduğunu bir kez daha gördük. Tüm emperyalist devletlerin özgürlüğe ve insan haklarına verdiği önemi görmek için Ortadoğu’ya bakmak yeterlidir.

Ortadoğu’da bir insanlık dramı yaşanıyor.

ABD emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesinin bir parçası olarak Suriye’de Esad iktidarının devrilmesi için emperyalistler adına savaşan İŞİD çeteleri, Suriye’yle kalmayıp, Irak’ta, Sünni Müslüman kesimi örgütleyip harekete geçirerek, başta Musul olmak üzere işgal ettiği şehirlerle bir anda tüm dünyanın gündemine oturdu.

Kendi dışında hiçbir dini inanca tahammül etmeyen bu gerici örgüt, Şengal’de Ezidi inancına mensup binlerce insanı acımasızca katletti. Binlerce Ezidi canlarını kurtarmak için dağlara sığındığında, yardımlarına Kürt ulusal güçleri dışında hiç kimse koşmadı. Bugün sözde insan haklarından bahseden emperyalistler uzun bir dönem seslerini çıkartmazken, Irak’ta kendi çıkarları tehlikeye girdiğinde ise birden bire harekete geçtiler.

Ortadoğu’da, emperyalistler için insanlık ve yaşam hakkı hiçbir zaman değerli olmadı. Onlar için tek bir değer varsa o da petrol olmuştur. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesinin tek hedefi; buradaki zenginliklere konmak ve Ortadoğu’ya yeni bir düzen vermekti. 2003 yılında Irak bunun için işgal edildi. Her şeyin rayına girdiğinden emin bir şekilde, 2011 yılında Irak’tan askerilerini çeken ABD emperyalizmi, işlerin iyi gitmediğini gördüğü için İŞİD’di bahane ederek tekrar askeri gücüyle Irak’a geri döndü.

Ortadoğu’da yüz binlerce insanın ölmesi, milyonlarca insanın yerlerinden olması ve bugün İŞİD gibi gerici örgütlerin ortaya çıkması ve binlerce insanı gözünü kırpmadan katletmesinin tek sorumlusu başta ABD emperyalizmi olmak üzere tüm emperyalist güçlerdir.

4 Eylül’de İngiltere’de bir araya gelen NATO güçleri, toplantıda uluslararası bir koalisyonun kurularak İŞİD’e karşı saldırı kararı alınması sadece emperyalistlerin kendi çıkarlarını korumasına yöneliktir. Bu çıkara uygun olarak; ABD ve diğer emperyalist güçler Ortadoğu’ya yönelik yeni bir stratejik plan geliştirilerek kendi adlarına savaşacak güçleri devreye sokmuşlardır. Suudi Arabistan, Mısır, Katar ve Türkiye ilk elden devreye girmesi gereken güçler olarak belirlenmiştir

İŞİD adlı gerici örgüt 15 Eylül’den bu yana Suriye’de özerk bölge ilan edilen Kobani Kantonuna yoğun bir saldırı başlattı. Ağır silahlarla Kobani’yi abluka altına alan İŞİD’e karşı Kürt halkı kahramanca direniyor. Gerileten, püskürtülen İŞİD çetelerini Kürt halkı er ya da geç yenecektir.

Faşist Türk devletinin başından beri her türlü silah ve lojistik destek verdiği İŞİD, Türk devletinin en güçlü müttefikidir.

Emperyalistler kendi çıkarlarını korumak, Ortadoğu’daki zenginlik kaynaklarını gasp etmek için döktükleri kan bizlere her şeyi anlatıyor. Irak, Libya ve Suriye’de dökülen kanların tek sorumlusu emperyalistlerdir. Keza Fransa emperyalizminin özgürlüğe ve insan haklarına verdiği önemi görmek için geçmişte Cezayir, bugün ise birçok Afrika ülkelerinde yürüttükleri saldırılara bakmak yeterlidir. Fransa devletinin Charlie Hebdo için döktüğü timsah gözyaşlarına değil, 9 Ocak 2013 tarihinde Sakine Cansız ve iki kadın yoldaşının katledilmesindeki parmağına bakmak gerekir.

Fransa ve tüm emperyalist güçler Charlie Hebdo’ya yapılan saldırı sonrası rant elde etmenin yarışı içine girdiler.

Dünyanın neresinde olursa olsun, yapılan işgal ve saldırıların ve özelikle de bugün Kobene’de Kürt ulusunun başına musallat edilen şeriatçı, terör örgütlerinin gerçek yaratıcısı olan emperyalistler, Charlie Hebdo’ya yapılan saldırın da gerçek faalleridirler.

Emperyalistler, bu saldırıyı kullanıp bir araya gelerek, ‘’terörü önleme’’ adı altında daha şimdiden yeni baskı yasalarını gündeme getirmek için kolları sıvamış bulunuyorlar.

Emperyalistler bu saldırıyı kullanarak, İslam inanıcına sahip insanlarla, Avrupalı emekçileri karşı karşıya getirerek bundan nemalanmanın peşindeler.

Bu saldırı bahane edilerek tüm göçmenler daha fazla hedef hatasına konacaktır. Paris’teki saldırı sonrası Almanya’da yeni bir ırkçı hareket olarak ortaya çıkan PEDİGA ‘’biz dememişiydik’’ diye ortaya çıkarak bir kez daha göçmen emekçileri hedef gösterdi. PEDİGA hareketinin temel argümanı Avrupa’nın İslamlaşmasına karşı bir çıkış olarak lanse edilse de, gösterilerin sadece bununla sınırlı olmadığı, genel de tüm göçmenleri hedef aldığı açıktır. Almanya’nın sosyal hakları gasp etmesi, sosyal devlet anlayışından giderek uzaklaşması, işsizlik ve yoksulluğun baş sorumlusu olarak gösterilen göçmenler PEDİGA hareketi tarafından da günah keçisi olarak gösterilmekte ve rahatlıkla taraftar bulmaktadır. Bu hareketin arkasında, ırkçıların yanı sıra, eski CDU politikacılarının ve son seçimlerde oy oranını çoğaltan AFD gibi partilerin ortak hareket ettikleri aşikârdır.

Emperyalist sistem 2008 yılında girdiği ekonomik krizden hala kurtulmuş değildir. Saldırması ve bu kadar pervasızlaşması bundandır. Kriz Yunanistan vb ülkelerde kendisini çok daha yüksek bir seviyede göstermiş ve bu ülkeleri iflasın eşiğine getirmiştir.

Emperyalistler arası çelişki ve rekabette giderek hızlanmaktadır. Emperyalistler, kendi çıkarlarının ortaklaştığı tüm her yerde emekçilere, komünistlere ve ulusal kurtuluş savaşçılarına ortak hareket edip saldırırken, kendi çıkarlarının çatıştığı alanlarda da birbirleriyle rekabet içindedirler.

Emperyalistler arası rekabetin en yoğun yaşandığı alanların başında Ortadoğu ve Ukrayna gelmektedir. ABD ve Avrupa Birliği bloğu şimdilik Ukrayna’nın Rusya’ya bırakılmaması için ortak hareket etmektedirler. Rusya’nın ekonomik ablukaya alınması için anlaşan ABD ve AB emperyalist bloğuna karşın Rusya, Pazar savaşında geri almaya niyetli görünmüyor. Rusya’nın eski cumhurbaşkanı Gorbaçov, bu rekabetin ne kadar tehlikeli olduğunu yaptığı bir basın toplantısında açıklayarak, bu durum devam ederse ‘’3. Dünya savaşının çıka’’bileceği tehlikesine dikkat çekti.

Vurgulamamız gereken, bir başka tarihsel olayda Ermeni soykırımıdır.

24 Nisan 1915 tarihinde Osmanlı devleti bir bucuk milyon civarında Ermeni’yi katletti. 24 Nisan 2015 tarihi bu soykırımın 100. yılı. Yüz yıl önce gerçekleşen bu soykırımı, Osmanlının devamı olan Türk devleti sistematik olarak inkâr etti. Türk devletinin tüm gayret ve çabası aradan geçen yüzyıl sonra bile bu soykırımı insanlığın hafızasından silmeye yetmedi. İnsanlık tarihi hiçbir zaman bu soykırımı unutmadı.

Türk devletinin en büyük korkusu; soykırımı kabul etmesiyle birlikte, uluslararası bir mahkemede yargılanması, tazminata mahkûm edilmesi ve Ermenilerden gasp edilen malvarlıklarının katledilenlerin torunlarına geri verilmesidir. Yüz yıldır bundan kurtulmak için uğraşan Türk devletinin Ermeni soykırımını saklaması ve unutturması artık mümkün değildir. Türk devleti soykırımın 100 yılında uluslararası alanda teşhir olacağını bildiğinden soykırımın 99 yılında dönemin başbakanı Erdoğan’ın ağzından sözde Ermenilere başsağlığı dilemiş ve soykırımın vahametini en alt seviyeye düşürmeye çalıştı. Ancak aynı Erdoğan 2011 yılında yaptığı açıklamada ise ermeni soykırımı diye bir şeyin olmadığını açıkça söylemişti.

Ermeni soykırımında Alman emperyalizminin de payı unutulmamalıdır. Katliamdan haberdar olan ve dönemin Osmanlı ordusu içinde en üst düzeyde askeri sorumluklar alan Alman subaylar bizzat katliamın planlanmasında görev almışlardı. Bir kez daha Ermeni soykırımının 100. Yılında hayatını kaybeden Ermenileri anarken, katliamı gerçekleştirenleri ise lanetliyoruz.

Dünyanın bu gidişatını değiştirmek bizlerin elinde. Dünyayı bir avuç sermayedar yönetiyor. Milyonlarca emekçinin gücü karşısında kimse duramaz. Bugün eksik olan örgütlülüğün ve emekçileri harekete geçirecek öncü güçlerin zayıflığıdır.

Parti ve devrim şehitlerini andığımız bu ayda, bizlere düşen, bu mücadeleyi yükseltmektir. Şehitlerimizin bize bıraktığı mücadele mirasını ve geleneğini ancak böyle devam ettirebiliriz.

Şehitlerimiz tüm güçleriyle ve bedel ödeyerek canları bahasına sınıf mücadelesinde fazlasıyla görevlerini yerine getirdiler. Bu mirası devam ettirmek, onların bizlere devrettiği kızıl bayrağı yere düşmeden sonrakilere devretmek için çalışmak ve daha çok çalışmak için daha fazla beklemeye gerek yoktur.

Bu kavgada partiye güvenmeliyiz. Partimiz sınıf mücadelesinin öncü kurmayı olarak yeni atılımlar için var gücüyle çalışıyor. Dersim’den Kobane’ye direniş barikatları ören partimiz, geleceğimizin de teminatıdır.

 

PARTİ VE DEVRİM ŞEHİTLERİ ÖLÜMSÜZDÜR

YAŞASIN KOBANE DİRENİŞİMİZ

YAŞASIN HALK SAVAŞI

YAŞASIN ULUSLARIN KENDİ KADERLERİNİ TAYİN HAKKI

KAHROLSUN EMPERYALİZM, FAŞİZM VE HER TÜRDEN GERİCİLİK

TKP/ML-YDK


73496

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Proletarya Partisi

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Sayfalar