Cumartesi Mayıs 4, 2024

TKP/ML: “Ölüm; Özgürlük, Devrim Ve İdeallerimiz İçin” Diyenlere Bin Selam Olsun!

“Al, yüreklerinden bir parça koy yüreğine

kokuları serin bir bahar rüzgarı gibi

çek içine.

şafak vakti dağın ardında selamla onları

söz ver,

başarılacak de,

de ki gülümsesinler

de ki arkada kalmasın gözleri.”

Türk, Kürt Uluslarından Ve Çeşitli Milliyetlerden Emekçi Halkımıza;

Zorun tarihsel rolünü “yeni bir topluma gebe her eski toplumun ebesidir” diye tanımlıyordu Marks. Mao ise “iktidar namlunun ucundadır” diyerek kristalize ediyordu toplumsal devrimin zorunlu aracını. Önderimiz İbrahim Kaypakkaya ülke devriminin programının temel ilkelerini belirlerken sürekliliği sağlanmış zorun önemini ve temelini vurgulayarak işaret etmiştir. Partimiz TKP/ML işte bu temeller üzerine oturmuş savaşçı bir Komünist Parti özelliğine sahiptir. Tam 44 yıldır Ülkemizin sosyal, ekonomik, siyasal karakterine uygun olan devrim programından vazgeçmeksizin, kesintiye uğratmaksızın bir savaşım vermektedir. Zoru, tarihsel karakterini ve ülkemizde özgünleşmiş sürekliliğiyle birlikte kavramış ve kendi tarihinin harcı yapmıştır.

Kesintisiz sürdürülen silahlı mücadelemizin ağır bedelleri, yıkıcı kayıpları da olmuştur. Bu uğurda yüzlerce parti kadromuz, üyemiz ve militanımız şehitler kervanına katılmıştır. Ülkemizde devrimi örgütlemek, devrimci savaşım vermek kesintisiz şekilde şehit vermek anlamına gelmektedir. Silah elde vuruşmak öznel bir tercih değil, tarihsel koşulların, toplumsal gerçekliğin emrettiği bir zorunluluktur ülkemizde. Partimizin bu çizgisi, uzun soluklu devrim yürüyüşünde şehitlerle pekişen, ödenen ağır bedellerle kaynaşan bir gerçekliği yaratma zorunluluğunu doğurmuştur. 44 yıl boyunca bu zorunluluk ise teoride değil hayatın içinde kendine yer bulmuştur.

Partimiz henüz kuruluş aşamasında Kurucu önderimiz İbrahim Kaypakkaya’yı bu çizgiyi yaşama geçirirken kaybetmiştir. Ali Haydar Yıldız, Meral Yakar yoldaşlar aynı dönem içerisinde parti çizgimizin ölümü kucaklayarak inşacısı olmuşlardır. Bu yolda dört genel sekreterimizi kaybettik. Yüzlerce kadromuz, savaşçımız aynı yolda sebatla ilerleyen ve komünist çizgiyi hayata geçirmede ölümleriyle birer basamak oldular.

Partimiz Ocak ayının son haftasını Parti Ve Devrim Şehitleri Haftası ilan etmiştir. Bunun nedeni ise devrim ve komünizm mücadelesindeki birçok tarihsel şahsiyeti bu ay içerisinde kaybetmemizdir. TKP kurucusu Mustafa Suphi ve yoldaşları, Ali Haydar Yıldız, Meral Yakar, Atilla Özkan yoldaşlar ocak ayı içerisinde şehit olmuşlardır. Önderimiz Kaypakkaya bu ayda düşman tarafından ele geçirilmiştir. Enternasyonal proletaryanın Büyük öğretmeni ve ustası Lenin, Almanya’nın komünist önderleri Karl Liebnecht ve Rosa Lüksemburg yine Ocak ayı içinde şehit düşmüşlerdir. Partimiz bu bütünlük içinde Ocak ayının son haftasını parti ve devrim şehitlerini bir kampanya şeklinde örgütleyerek anma haftası ilan etmiştir.

Şehitler Halk savaşına önderlik eden bir partinin enerji kaynağıdır. Ölümüne bedel ödenmeksizin savaşkanlık ruhu kuşanılamayacağı gibi, devrimin ateşi de harlanamaz. Silahlı mücadelenin temel ve değişmez şartıdır bu. Şehitler ideolojimizin gürbüz yumruğudur. Kararlılığımızın can damarı ve eşsiz simgesidir. Her şehit, binlerce cümlenin, onlarca kitabın, en usta propagandanın ulaşamayacağı bilinci ve kavrayışı halkın zihnine silinmeyecek şekilde işler. Her gidenimiz toprağa düştüğünde devrimin, sosyalizmin ve yüce davamızın eşsiz kavranışına da bir tuğla ekleyerek gidiyor.

Faşist diktatörlüğe karşı mücadelenin bedelsiz olmadığını biliyoruz. Ülkemizin devrimci-demokratik mücadele süreci bu ağır bedellerin tanığıdır. Sadece devrim mücadelesi değil, demokratik hak ve özgürlük mücadelesi yürüten her kesim faşist diktatörlüğün hedefidir. Faşist diktatörlüğün ölüm mangaları silah elde kavga edenleri düşman bellediği gibi, hakkını arayan işçileri, tarlasını koruyan köylüleri, özgürlük isteyen öğrencileri, Ulusal hak talep eden ve kendi kaderini belirlemek isteyen Kürtleri, barış isteyen demokratları, tarihsel haksızlık olan soykırımı sorgulayan Ermenileri, gerçeği anlatan gazetecileri-akademisyenleri-bilim insanlarını, sistemin çölleştirmesine karşı duran çevrecileri yani özcesi kendi siyasal kalıplarına sığmayan herkesi düşman beller, hedef alır. Faşist diktatörlüğün tarihi ezilen, hakkını arayan halk kesimlerine karşı aynı zamanda katliam tarihidir. Bu anlamda topraklarımızdaki mücadele, faşist diktatörlüğün çeşitli kesimlere, çeşitli nedenlerle kanla, ölümle, gözyaşıyla bedel ödettiği bir sürece de içkindir. Bu devrimci mücadelenin ölümle ne kadar kol kola iç içe geçen bir mücadeleyi içerdiğinin tarihsel bilinci ve zorunlu kavrayışı anlamına da gelmektedir. Devrim ve komünizm şehitleri halkın ödediği bedellerin en üst düzeyde örgütlenerek, halkın büyük çıkarlarıyla kaynaştırılması ve güzergahın çizilmesi gibi bir karaktere de sahiptir.

2015 yılı Türk-Kürt ulusu ve çeşitli milliyetlerden Komünistlerin, devrim ve demokrasi mücadelesi yürütenlerin, özgürlük isteyenlerin, hakkını arayan ilerici kesimlerin şahadetlerine yoğun şekilde tanıklık ettiğimiz bir yıl oldu. Yüzlerce devrimci, demokrat faşist diktatörlüğün doğrudan hedefi olarak şehitler kervanına katıldı.

Suruç ve Ankara’da en demokratik hakkını kullanan devrimci ve demokratlar acımasızca katledildi. Cihadist katilleri Rojava’da destekleyip besleyen faşist diktatörlük, korku ve baskı aracı olarak Türkiye’de de devrimci, demokrat ve yurtseverlerin üzerine köpeklerini salmaktan geri durmadı. Kendi eliyle gerçekleştiremediği katliamları bu katil sürüsü aracılığıyla hayata geçirdi.

Faşist devlet onlarca Kürt şehrini kuşatma altına alıp 6 aylık bebekten 80 yaşındaki yaşlıya kadar her Kürdü hedef alarak katletmekten geri durmadı. Türkiye Kürdistanı’nda sınırsız ve pervasız bir insan avına çıkan katil gibi hareket etti. Silahlı, silahsız Kürt halkının yüzlerce yiğit evladını, zulme boyun eğmediği için katletti. Tam bir tedip ve tenkil politikası yaşama geçirdi. Direnen Kürt halkının yiğit kadınları ve erkekleri özgürlük tutkusuyla bu süreçte ölümü korkusuzca kucakladı. Her biri ezilenlerin şanlı tarih defterine isimlerini onur ve şerefle yazdırmayı başardı.

Halkımızın yiğit kadınları Arin Mirkan ve Sibel Bulut Rojava’da, Yeliz Erbay ve Şirin Öter İstanbul’da fedanın ve direnme kültürünün yeni ve eşsiz sembolleri olarak hafızamızda ve benliğimizde yerlerini çoktan aldılar. Özgür Kadın kimliğinin devrim sevdasıyla kavuşmasının nasıl bir cesaret ve cüret kazanacağını ölümü kucaklarken anlattılar bize.

2015’de, demokratik halk devrimi ve komünizm idealiyle savaşan partimiz önderliğindeki TİKKO komutan ve savaşçılarının da şahadetine tanıklık etti. Partimizin üyesi Cengiz İçli, TİKKO komutanlarından Hakan Çakır ve savaşçılardan Özgüç Yalçın yoldaşlar faşizme karşı silah elde Dersim dağlarında direnerek ve ölüme meydan okuyarak enternasyonal proletaryanın bayrağını dalgalandırdılar. “Komünizm öldü, devrim hayal oldu” gerici çığlıklarına devrim ve komünizm sloganlarıyla ve silahların eleştirel gücüyle yanıt oldular. Partimizin hedeflerine, halkımızın çıkarlarına kan verdiler, can oldular. Tereddütsüz duruşları, donanmış bilinçleri ve ufka bakan inançları ile ruhumuzu ateşlediler, inancımızı pekiştirdiler. Onlar partimizin irade ve eylem birliği ruhunun harcına kanlarını kattılar. Olumsuz olanı olumluya çevirmede özne oldular. Zor süreçte devrimci oldular, zor süreçte devrime ve komünizme kendilerini adadılar. Devrimci sürecin zorluklarını zorunluluğu kavrayarak göğüslemeye çalıştılar. Bu kavrayışıdır ki, onların özgürlük ruhunu kuşanmasına vesile olmuştur. İşte partimiz bu kavrayışın ürünü olarak tüm olumsuzluklara rağmen komünist çizgisinden taviz vermeksizin yürüme iradesi göstermektedir.

Partimiz 44 yıllık yürüyüşünde İbrahim’den Mehmet’e önderleşmeyi can bedeli bir kararlılıkla sürdürmüş. Ali Haydar’dan Cengiz’e parti iradesini düşmana karşı savaşkanlık ruhunu pekiştirerek geliştirmiş Meral’den Beşlere komünist-kadın kimliğini kuşanma mücadelesi yürütmüş. Kesintisiz bir şekilde rüzgar karşımızdan esse de ona meydan okumuştur. Devrim ve komünizm inancımız, şehitlerimizin yarattığı ruhla dünden daha çok yarından daha az olacaktır hep. Bu ruhla kavgaya sarılacağız, yetmezliklerimize zaaflarımıza başaramadıklarımıza bu ruhla yanıt olmaya çalışacağız.

Gidenlerimizin her biri gidişlerinin anlamını büyüterek gidiyorlar. Acımız ve kederimiz kadar öfkemiz ve umudumuzda büyüyor. Ölümü küçülterek bir davayı sürdürmek, geride kalanlara bırakılan zorlu ve şanlı bir mirastır. Şehitlerimiz bize kıskanarak korumamız gereken miraslarını bıraktılar. Çünkü onlarda kıskançlıkla koruyorlardı o büyük idealleri ve davayı. Ant olsun ki gözleri arkada kalmayacak. Tarihsel sorumluluklarımızdan biriside budur. Düşsekte, yenilsekte, başaramasakta, sorunlarla boğulsakta ayağa kalkmak için, yenmek için, başarmak için, çözmek için ve kavgamızı kesintiye uğratmamak için Tarihsel sorumluluğumuzun kucağına atacağız kendimizi. Şehitlerimiz bize rehberlik yapacak en karanlık ve umutsuz anlarda. İdeolojimizin, kavgamızın aydınlık yolunda yürüme ısrarı ile onlara layık olmaya çalışacağız.

Geleceği kazanmak için silah elde düşenlere, direnen ve boyun eğmeyenlere, demokratik halk devrimi-sosyalizm ve komünizmin şanlı bayrağını dalgalandırmada tereddüt etmeyen şehitlerimize selam olsun. Ve ant olsun ki parti ve devrim şehitlerimizin hesabını onların ideallerini gerçekleştirerek soracağız. Bu sözümüzü halkımıza ve şehitlerimize tekrar ediyoruz.

 

“Devrim Ve Özgürlük İdealleri İçin Düşenlere Selam Olsun!

Şan Ve Şeref Olsun Parti Ve Devrim Şehitlerine!

Kahrolsun Komprador Kapitalizm, Feodalizm Ve Her Türden Gericilik!

Yaşasın Halk Savaşı!

Yaşasın Demokratik Halk Devrimi Mücadelemiz!

Şan Olsun Marksizm-Leninizm-Maoizm’e!

Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!

Yaşasın Partimiz TKP/ML, Halk Ordusu TİKKO ve TMLGB!”

TKP/ML  MK  Ocak 2016

44309

TKP/ML: “Ölüm; Özgürlük, Devrim Ve İdeallerimiz İçin” Diyenlere Bin Selam Olsun!

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Sayfalar